Köşe Yazısı

Güven

İbrahim Halil Okuyan

İbrahim Halil Okuyan

Tüm Yazıları Gör


 


 


Güven nedir;


Korku, endişe ve çekinme duymadan bağlanmak ve inanmaktır.


Bir insana güven duymak demek ondan hiçbir şekilde zarar gelmeyeceğine kanaat getirmektir.


İşte bu noktada güven duygusu ilk önce kendisiyle başlayan ve sonra diğer bireylerle bağlanarak gelişen bir duygudur.


İnsan kendisine verdiği sözleri yerine getirme gücünü kendinde bulabiliyorsa, diğer insanlara da verdiği sözün anlamını kavrar. Yani kendi kendine saygı duyabilen insan başkalarına da saygı duyacaktır.


İnsan verdiği sözlere uyduğu ölçüde insan olarak büyür ve yücelir.


Sözlerini unutup, yerine getirmediği derecede de alçalır ve küçülür. 
Tutabileceğin sözleri ver ki, insanlar seni adam sansın!”
Para veya kişisel menfaat için kaybettiğin güven seni sürekli olarak alçaklık bataklığına çeker. 


Güven duygusu insan olarak yücelmenin anahtarıdır. Tutulmayan sözler güven bankasındaki kredinin azalmasına yol açacaktır. 
İster altının olsun,


İster fıstıklığın,


İsterse büyük mevki ve makamın, 


Güvenilirliğin olmadıktan sonra neye yararsın ki sen!
Sözünde durmayan insanlara acımak gerekir.


Çünkü onlar sürekli güvensizliğe uğramış zavallılardır.


Onlara acıyın ve güven erdeminin yüceliğini yaşamınızın yol haritasında gösterin. 
İnsanlar arasında antlaşmaya uymayanlar zalim ve cahil olanlardır.


Bunların sözüne güven duyulmaz. 


Güven bankasındaki sürekli olarak kredi çekip hesabına bir şey yatırmayan banka müşterilerine benzerler.


Bir müddet sonra bankadaki kredileri bitince artık ihtiyaçlarını hiçbir şekilde karşılayamazlar.


Bunun gibi insan ilişkilerinde de güven hesapları vardır. Birbirimize karşı güven sarsıcı eylemlerde bulunmamız sonucunda en fazla ihtiyacımız olduğu bir anda asla o insanları yanımızda göremeyiz.


Bunun için güven tazeleyici hesaplarımızı gözden geçirmek zorundayız.


“Güven Tek Kullanımlıktır, Gitti mi Gelmez..!!!”


Öykümüz işte bu duygu üzerine. 


“İş adamının işleri bozulmuştu.


Ne yaptıysa olmuyordu.


Bir zamanlar çok başarılı bir insan olmasına rağmen şimdi büyük olan sadece borçlarıydı.


Bir taraftan kredi verenler onu sıkıştırırken, diğer taraftan da bir sürü insan ödeme bekliyordu.


Çok bunalmıştı ve hiçbir çıkış yolu bulamıyordu.


Nefes almak için parka gitti.


Bir banka oturdu, başını ellerinin arasına aldı ve bu durumdan nasıl kurtulacağını düşünmeye başladı. 
 
Tam bu sırada birden, önünde yaşlı bir adam durdu.


‘Çok üzgün görünüyorsun.


Seni rahatsız eden bir şey olduğu belli…


Benimle Paylaşmak ister misin?’ diye sordu yaşlı adam. İşadamının yakınmalarını dinledikten sonra da,


‘Sana yardım edebilirim’ dedi.


Çek defterini çıkardı.


İşadamının adını sordu ve ona bir çek yazdı.


Çeki ona verirken de şöyle dedi:


‘Bu para senin.


Bir yıl sonra seninle burada buluştuğumuzda bana olan borcunu ödersin.


Hadi al’ dedi.


Ve yaşlı adam geldiği gibi hızla gözden kayboldu.  
İşadamı elindeki çeke baktı.


Çekte 500 bin dolar yazıyordu ve imza ise John Rockefeller’e aitti,


Yani o gün için dünyanın en zengin adamına.


‘Tüm borçlarımı hemen ödeyebilirim’ diye düşündü.


John Rockefeller’e ait bu çekle her şeyi çözebilirdi.


Ama çeki bozdurmaktan vazgeçti.


Bu değerli çeki kasasına koydu.


Onun kasasında olduğunu bilmenin güveniyle yepyeni bir iyimserlikle işine tekrar dört elle sarıldı.


Büyük küçük demeden tüm işleri değerlendirmeye başladı. Ödeme planlarını yeniden yapılandırdı.


İyi yapılan işler yeni işleri doğurdu.


Birkaç ay sonra tekrar işlerini yoluna koyabilmişti. 
Takip eden aylarda ise borçlarından tümüyle kurtulup hatta para kazanmaya başlamıştı.


Tüm bir yıl boyunca çalıştı durdu.


Tam bir yıl sonra, elinde bozulmamış çek ile parka gitti. Kararlaştırılmış saatin gelmesini bekledi.


Tam zamanında yaşlı adamın hızla ona doğru geldiğini gördü. Tam ona çekini geri verip başarı öyküsünü paylaşacakken bir hemşire koşarak geldi ve adamı yakaladı.


Hemşire ‘Onu bulduğuma çok sevindim, umarım sizi rahatsız etmemiştir’ dedi. ‘


Çünkü bu bey sürekli olarak huzur evinden kaçıp,


Bu parka geliyor.


Herkese kendisinin John Rockfeller olduğunu söylüyor’ diye ekledi.


Hemşire adamın koluna girip onunla birlikte uzaklaştı.  
İşadamı şaşkın bir şekilde öylece durdu kaldı.


Sanki donmuştu.


Tüm yıl boyunca arkasında yarım milyon dolar olduğuna inanarak işler almış, yapmış ve satmıştı. 
Birden, 


Hayatının akışının değiştiren şeyin para olmadığını fark etti. 
Hayatını değiştirenin yeniden kendinde bulduğu kendine “GÜVEN ve İNANÇ” tı. 
           Kıssadan Hisse
           Başarının sırrı,


Kasamızda duran değil,


Kendi kalbimizde ve kafamızda olanlardır.


Başka yerde aramaya gerek yok.”


*Alıntıdır.


 


Saygılarımla..


 


İbrahim Halil Okuyan


İnşaat Yüksek Mühendisi


8.Ocak.2012 Şanlıurfa 

932 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazısı

GÜVEN

İki dönemdir iktidarda olan Ak Parti hükümeti 3. kez iktidar olacağını söylemesine söylüyor ama Türkiye genelinde siyasilere ve kurumlara olan güvensizlik tırmanışta gibi…


11 Nisanda adaylığı kesinleşip meclise gitme şansını elde edecek sayın vekiller seçmenle konuşurken,  “ben ….. ……” dedikten sonra “dua edin, ankette beni söyleyin” deyip hemen bir başka yere gitmek için koşar adım   ayrılacaklarına  5’er dakika da olsa seçmenle konuşup; seçmenin beklentilerini yanlarında olması gereken ajandaya not alsalar  daha güven verici olamazlar mıydı?


Urfa seçmeni sayın aday adaylarını belki aynı aşiretten oldukları için, belki akraba oldukları için, belki ticari bağlarla bağlı olduğu veya yıllarda oluşan tanışıklıktan dolayı destekliyor olsa da kendi aralarındaki sohbetlerde güven ne acıdır ki yok gibi…


Demokrasinin ne olduğu ne olması gerektiğinin tartışıldığı Türkiye’de meclise gidecekler liderlerinin emriyle kaldırıp indirdikçe, liderin adamı olup; milletin vekilliğini sözelleştirdikçe güvensizlik onulmaz oluşumlara neden oluyor…


*


Siyasi parti liderleri kroşe ile puan toplamaya çabalarken toplumdaki güvensizlik yaygınlaşıyor…


Türkiye umutsuz ve mutsuzlar ülkesi haline gelmişse, ülke insanları güven bunalımı yaşıyorlarsa özellikle gelecek kuşakların vay haline.


YGS (Yüksek Öğretime Geçiş) sınavında bazı kesimlerin şifre skandalı (şaibe) oluşumunu paylaşmaları ve ulusal medyanın bazı kurumlarını soruya koydurup “hiç biri” şıkkını manşet yapması güvensizliğin derinliğini siyasilere gösterebilmiş midir?


Yönetilenler yönetenlere, kurumlara güvenmek ister…


Aday adaylarından Bekir Yaşar’a, 3 aşamayı tanımlayan soru yöneltip şanslarının ne olabileceğini sormuştum. Ki sonrası zamanda Çıraklık, kalfalık, ustalık tanımlamasını getirip başkanlık sistemini tartışmaya açıp gerekirse referanduma gideriz diyen R.Tayyip Erdoğan güven olgusunun gittikçe yitikleştiğinin farkında mı?


Sokaktaki vatandaşa sorun “kime güveniyorsunuz?”


TBMM, hükümet, medya, yargı, ÖSYM, TSK, siyasi partiler, kurumlar, komşular, insanlar…


Şaibe oluşturan ÖSYM, Yüksek Öğretime Geçiş Sınavında 1.700.000 öğrencinin ve ailelerinin güvenlerini geçmişte yaşanan KPSS sınavı gibi tuzla buz etti…


Toplumsal yaşamda güveni hiçleştirenler güç kazanımı uğruna halktan ve de haktan utanmadan sürdürmeyi sürdürürlerse sizce de vebal altında kalmazlar mı?


Güven bunalımı yaşamadığımızı iddia edebilir miyiz?


 


*


Gençlerimiz güne ve geleceğe güven duyamıyorlar, güven duyulmasını savunan bazı kesimler kendi güvencelerini pekiştirmeye çaba harcasalar da güvensizliğin rüzgârı zamanLa kasırga olduğunda her kesi savurmaz mı?


Milyonlarca çocuğumuz ve gencimiz okullarda (ÖSYM adayı, yüz binlerce mezunumuz iş arayışındayken (KPSS adayı); sayın siyasilerin güven olgusunu hiçleştirmeleri Türkiye’nin gündeki ve gelecekteki derinden daha derin yarası olmaz mı?


Günden umutsuz, gelecekten umutsuz; güven duyguları çıraklık, ustalık dönemlerinde çökertilen bir toplumun ustalık dönemindeki güveni lidere endeksli demokrasi de sizce nasıl olabilir?


Güven…


?

871 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir