Mahmut Çepoğlu
13 Kasım 2006
Güneydoğuda talihsizlikler birbirini kovalarken, ardından sel felaketi yoksulluklara eksikliklere, yanlışlıklara, dertsiz dertlere yeni bir boyut kazandırdı. Gün geçmiyor ki medyanın odağına yerleşmesin. Yeni haberler iri puntolarla okuyucuların gözlerini tırmalamasın. ınsan hakları ve demokrasi, Töre meselesi ve cinayetler… Başlık parası ve çok evlilikler, eğitimsizlik, işsizlik, doğurganlık ve çocuk ölümleri, bulaşıcı hastalıklar, Ölümle sonuçlanan aşiret kavgaları, barış yemekleri ve kürt meselesi gündemdeki yerini hala koruyor. Bunun üzerine tuz, biber olan sel felaketi bu kez hazin türkülerin “evler yıkan, beller bükün” dili olma özelliğini elde etti. Güneydoğuya yağdı, aktı ve yıktı. ınsanları çamur deryasında gark etti. Yılların ilgisizliği, sahipsizliği bu kez kendini sel felâketinde gösterdi. Yıllardır Ceylanpınar’daki göçerlerin durumuna çareler aranırken, bu kez sel felaketiyle karşı karşıya kalması, oranın halkı gibi bizi de derinden vurdu. Yerel yönetimlerin tüm güçleri ile seferber olduklarını, halkla bütünleşen güçlerin gecesini gündüzüne katmış olmasına rağmen, çaresizlik ve yetersizlikler onların da gücünü aşıyordu. Sel felaketinin verdiği tahribatı bir önceki yazımda klasik bir yazıyla aktardım. Eğrisiyle doğrusuyla kabullenmek insanlara zor geliyor. Doğrulara insanlarımızın nedense tahammülü yok gibi. Ama yine de biz yazmaya devam edeceğiz. Çünkü politikacılar, siyasi kimlik taşıyanların, aykırı her sese, her söze tepkilidirler. Koltukları sallıyorsa yazana çizene düşman gözüyle bakarlar. Kendilerinin yaptıkları tüm yanlışlıkların yanlarına kâr kalmasını isterler. Oysa bizim verdiğimiz toplumsal hizmet halkın ve devletin lehinedir, bu böyle biline. Sel felaketinden hemen sonra önceden belirlenmiş gün ve program gereğince bir kaç bakanın Urfa’da olması bu üzüntü ve yeis içinde bizleri fazlasıyla sevindirdi. Çünkü felaketin getirdiği zararın boyutlarını, kendilerinin de görmeleri, halka hizmet gibi bir görevi ifa etmeleri gerektiğiydi. ışte bunun neticesi olarak da başbakanın Urfa’ya teşrif etmesi bu gezinin sonucu olsa gerek. Niyetler gizlidir. Ama icraatlar gerçeklerin kendisidir. Siyasetçilerin sözlerine değil, icraatlarına bakmak lazım. “Cek cak”lar bu hali pür melal içinde kimseyi ikna etmeye yetmez. Çünkü halk bazı şeyleri görüyor ve anında tepki koymasını da biliyor. Ceylanpınar, Harran ve Urfa’nın merkez köyleri sel taşkınından büyük zarara uğradıkları yetmediği gibi, ilgisizlik onları daha derinden vurdu. Aslında olay Güneydoğu’nun çoğu yerini etkiledi. Anlatılmak istenen ilimizin sıkıntısının büyüklüğüne dikkat çekmektir. Yıllarca suya hasretken şimdi baraj suyunun bilinçsizce kullanımı, taban suyunun yükselmesi dolaysıyla suyun yer yüzeyinde tehlikeli bir şekilde çoğalarak akmasına neden oldu. şimdiye kadar boğulanlar yetmedi, bu kez sel suları yaptığını yaptı. Sel bölgesinin afet bölgesi ilan edilsin mi? edilmesin mi? Nedenleri sebepleri uzun uzadıya konuşuluyor. Oysa böyle bir felâketten sonra konuşulacak bir şey yok sanırım. Bu insanlara devletin şefkatli kolları bir an önce onları sarmalı. Selin yıktığı evler, çamura gark ettiği ve geride bıraktığı dramatik ölümler, suya kapılıp giden ev eşyası, telef olan sayısız hayvanları kimse görmüyormuş gibi. ışte ben onun için hep derim dış ülkelere yardımla kendimizden söz ettirmeliyiz, kendimizi dünya devletlerinden soyutlayamayız. Ancak kendi ülkemizin sınırları içinde meydana gelen felâketlerde neden bu kadar yardımda aciz duruma düşülüyor, onu anlayamıyorum. Önce kendi insanımıza sahip çıkmamız lazım. Elbette dünyaya mesaj verme anlamında sesimizi duyurmalıyız. Ancak yıllardır Ceylanpınar’da ki göçerlerin durumu çaresizliğini korurken, gelen sel felâketi olayı katmerleştirdi. Bu kış-kıyamet ve daha gelecek olan ağır iklim koşularının getireceği şartlar bizleri fazlasıyla korkutuyor. Ozon tabakası delinir. ıklimler normal seyrinden çıkıyor. Küresel ısınma sonucu buzulların erimesi gibi daha bir çok bilimsel tespitin getireceği zararlardan çoğu insanımızın bunun gibi daha nice gelişmelerden bihaberdirler. Onlar aş, iş ve başlarını sokacak bir yer çabasındadırlar. Klasik yardım çeşidi olan karın doyurmak, çadır açmak, battaniye vermek zamanla ve rötarlı yardımlar sorunu çözmüyor. Devlet kendi varlığını ve vatandaşına sahip çıktığını en iyi şekilde göstermelidir. Gazetelerde TOKı’nin sel mağdurlarına konut yapacağını okudum. Bu öyle kolay bir şey değil. Yılların kanayan yarasıdır. Bir çok ilde bunu gördük. ınşallah üç ay gibi kısa bir zaman içinde bitirirlerde bizi yazdıklarımızla baş başa bırakırlar.