Bülent Okutan
16 Mayıs 2008
Önceki gün Sevgili dostum Mehmet Faraç aradı. Cumhuriyet Gazetesi Yurt Haberler şefi. Sitemle karışık bir diyalog yaşadık. Urfa’da yaşayan gazetecileri duyarsızlıkla itham eden Faraç, Atatürk Ormanı’nda ki uygulamalara dikkat çekti.
Son Urfa ziyaretinde gittiği bu mesire yerimizden, Atatürk adının kaldırılmış olduğuna ve içki yasağı konduğuna üzüntüyle şahit olduğunu belirtti. Ve konuyu Cumhuriyet Gazetesi’nde ki sütunlarında dile getireceğini söyledi. Bizlerin de ( o bizler kaç kişiysek) kalemlerimize davranmamız gerektiğini önerdi.
Mehmet’in ıstanbul’dan Urfa’ya olan ilgisi gerçekten kadir şinas bir davranış. Artı duyarlılığı alkışlanacak türden.
Ben elimden geleni yaptım ve olayı Cumhuriyet Gazetesi’ni de ön plana çıkararak Yerel Gazetemiz Hizmet’in birinci sayfasına taşıdım.
Bekleyip çabamızın sonuçlarını göreceğiz diyeceğim ama, inanın ben olumlu bir gelişme yaşanmayacağına eminim.
Bir süre önce konuyu Urfahaber.net ile Hizmet Gazetesi’nde ki köşemde zaten dile getirmiştim. Hatta Mesire yerimizden Atatürk isminin silinmesinin yanı sıra, o güzel insan, dört dörtlük devlet adamı Valimiz Muzaffer Dilek’in yaptırdığı Cumhuriyet Parkı’nın da, sanki ismine inat kaderine terkedilmişliğinden dem vurmuştum.
Kimsenin kılı kıpırdamadı.
Ve ne ilginçtir ki Atatürk ile Cumhuriyet isimlerine karşı negatif davranış biçimleri ardı ardına patlak vermeye başladı. ıstanbul’da Vatan Gazetesi’nin ortaya çıkardığı ‘Cumhuriyet Çıkmazı’ adlı sokak ismi ve muhabirlere linç girişimleri gibi.
Ardından ıranlı şeriat karşıtları bizim medyaya beyanlarda bulunmaya başladılar. Kullandıkları ortak cümle şuydu ;
‘Biz de de böyle başladı’
ıstanbul’dan, ızmir’den bakınca bu ülke nasıl görünüyor bilmiyorum ama bildiğim bir şey varsa artık ince ayarlar verilen bir coğrafya da yaşıyoruz. Bu ülkenin Anadolu yarım adasında ki kentlerinde, devletin bazı yöneticileri mesailerinin büyük bir kısmını şeriat yanlısı radikal sivil toplum kuruluşlarının, medya gruplarının ofislerinde geçiriyorlar. Kentin varoşlarında şeriat propagandalarını tamamlayan Tebliğciler ise artık merkezi bölgelerde kılık kıyafet yasasına aykırı sarık ve cüppeleri içinde şeriatı tebliğ ediyorlar. Göz altına alınanlar birkaç saat sonra serbest bırakılıp tekrar işlerinin başına dönüyorlar.
Ve bir başka ıranlı çıkıp tekrar Ulusal Medyamıza röportaj veriyor. Üç A-4 sayfalık röportajda aşina olunmuş bir cümle yine araya sıkışıyor;
‘Biz de de böyle başlamıştı’
Cumhuriyetin kuruluş yıllarında ateş Anadolu’da yanmıştı. 1920’li yılların başında Anadolu kentleri ayağa kalkmış, ve batıya doğru direniş sürmüştü. En basit bir örnekle Urfa, Antep, Maraş, Adana 1920’de direnişini tamamlamışken, ızmir 1922’de, ıstanbul ise 1923’te hürriyetine kavuşmuştu. Yani güneş doğudan doğmuştu.
Az önce söylediğim gibi bu ülkenin Anadolu yarım adasında, yani doğusunda garip bir şeyler oluyor. Ve sanki farkında olması gerekenler bunu görmezden geliyor. Benim bildiğim, doğudan, doğdu doğacak, en parlak güneş Cumhuriyet’tir. O da zaten doğmuştu.
Gelmiş geçmiş en büyük Devrimci Atatürk’ün Cumhuriyetinde, güneşin izlediği rotayı bu kez kaygıyla izliyorum. Doğudan batıya doğru garip bir gidişatı ve zaptı için uğraşanlar var. Kulaklarımda da uğuldayan bir cümle;
‘Biz de de böyle başlamıştı!…’