İbrahim Dülger
6 Mart 2007
Yağmurlu geçen bir haftanın ardından, baharın müjdesini veriyormuşçasına parlayan güneşin etrafa yaydığı tatlı sıcaklığı da fırsat bilerek, kentin Abideden başlayan ana caddesinden yürüyüşe çıktım. Caddeler temiz, bulvarlar eskiye nazaran daha bakımlı ve sadeydi. Endüstri Meslek Lisesi ve Kültür Müdürlüğü’nün taş binaları bahçe düzenlemeleri şehre soluk aldıran alanlar gibiydiler. Vilayet binasının yıkılmasıyla Topçu Meydanı, Kütüphane, Müze ve Çamlığın birleşmesiyle oluşacak alan, gittikçe genişleyen şehrin görkemli ana meydanı durumuna, Bahçelievler semti de işyeri ihtiyaçlarını karşılayan konu ma gelecektir.
Belediye binası ve çevre düzenlemesi bu alanda şehri önceki kasvetinden kurtarırken, Köprübaşında Karakoyun Deresi üzerinde daha az yüksek bir yapı çevredeki eski kent dokusu ve Millet Hanı’nı daha az gölgelerdi. Kamberiye’ye doğru indiğinizde Karakoyun Deresinin ıslah edilmesiyle doğru bir yapılanma ile oluşturulan park daha önce şehrin çöplüğü gibi kullanılan bu alanda görüntü kirliliğini ortadan kaldırmıştır. Eski Belediye Başkanımız Ahmet Bahçıvan Bey’in şehre kazandırdığı en güzel eser bence. Parkın köprüye yakın başlangıç kısmı çevre esnafın kullandığı çöplük gibi hoş olmayan görüntü neden?
Karakoyun ış merkezi üzerindeki tabelaların bir arada toplanması görüntü kirliliğini azaltıcı bir etki yapsa da çevre binalarda büyük tabelalara yazılmış reklamlar hiçte güzel durmamakta.
Sarayönü’nden itibaren kentin karmaşık çirkin görüntüsünü azaltmak açısından binaların sarı renge boyanması, cadde ve kaldırım düzenlemeleri derli toplu görüntü yaratırken köşede ufacık park alanı içinde yapılmış taş çeşmenin heyula kaba görüntülü kurşun kocaman çatısı, pekte güzellik katmamış ufacık parka.
Eski ile kıyaslayıp caddeyi biraz da beğeni ile bakarken etrafa bir koyun sürüsünün caddeden geçtiğini görüyorsunuz baydan boya. Güdücülerinin arkasında hızla geçerlerken caddeden karşı kaldırıma trafik tıkanıyor. Sabırsızca çalınan kornalar gürültü kirliliğine neden olurken çaresiz beklendi sürü geçene dek karşı sokağa. Ne işi vardı koca sürünün şehrin ana caddesinde? Kim bilir! Belki de bazı kasapların kesimhane haline getirdikleri ara sokaklardaki evlere götürülüyordu apar topar. Sağlıksız koşullarda kesilip et olarak sunulacak bazı kasaplarda ve lokantalarda. Bu durum yıllardır belediyelerin ve sağlık kuruluşlarının baş edemediği biraz da göz ardı ederek çözemediği sorunlardan biri galiba.
Sağlıksız koşullarda motorlarda üstü açık taşınırken duman ve toz bulaşıp yüz yıl önceki görüntüleri andıran kasap pazarı dükkanlarında asılırdı gövdeler yakın zamana kadar. Etten iğrenmek için gerekli en çirkin görüntüleri oluşturur ağır kokular yayılırdı pazardan. ıştahla Urfa Kebabı yemek için gelenler oracıkta vazgeçerlerdi bu istekten. Açlık hislerini bastırırlardı kebapçı bacalarından şehri kaplayan, bol yağlı iştah kabartan dumana karşın.
ısabetli bir şekilde yapılan restorasyon ve düzenleme, kötü görüntüleri dağıtırken, ara cadde ve sokaklara, Çengellerde açıkta salınan bol kuyruklu koyun gövdelerinin görüntüleri yanında, camekanlar içinde tavuk ve sakatat ürünlerinin satıldığını görmeyi bir aşama gibi algılarken, dükkan önlerinde ayaklar altında kelle kuyruk, donmuş ciğerlerin kötü görüntüleri yok edilmeli uyarılıp görevlilerce.
Kasap pazarı Mevlevihane Camii ve özgünlüğü korunan çevredeki yapılar güzel bir köşe oluşturmuşken kent için, parkedilen araçlar, motorlar, taş yapılar üzerinde kocaman tabelalı ilanlar, belediyenin reklama ihtiyacı varmışçasına manavların tentelerine yazdırdığı “şanlıurfa Belediyesi” yazıları alanın güzelliğini bozan kötü görüntüler. Yapılara bakmadan insanın dikkatini çekiyor hemen tüm restorasyonu gölgede bırakırcasına. Bu karmaşadan yorulup bırakıyorsunuz gözlemlemeyi cami duvarının kenarına oturtulmuş iki gri trafo binasını da görünce öfkelenip terk ediyorsunuz alanı.
Haşimiye’de anlamsız bir şekilde konuşlandırılmış (eski çarşıyı hançerlermiş gibi) beton yapısıyla pasaj Gümrük Hanı, Arasa Hamamı, özgün çarşıyı gölgeleyen çirkin bir görüntü değimli sizlerce.Bir çaresi bulunup kaldırılmalı ortalıktan.
Abdulvahit Camii’nde naylonlarının kaldırılıp yerine taş minarenin yapılması güzel de öndeki minyatür minareler caminin estetiğini bozup basitleştiriyor yapıyı.
Ya! ınce bir nehir gibi kıvrılan kendine özgü kentimin eski sokakları? Onlar nasıl bir görüntü oluşturuyor? Uyduruk onarım, yapılaşma, tahrip sonrasında oluşturduğumuz kötü görüntüden nasibini fazlasıyla almış görünüyor. Sokaklarında ve yapılarında temiz bir fotoğraf karesi bulmakta zorlanırken, elektrik direk ve telleri, uyduruk saat kutuları kahrettiriyor insanı!
Yarı yıkık, terkedilmiş, demir payandalarla duvarları berkitilmiş harap konakların oluşturduğu görüntü diğer evleri de aynı akıbetin beklediği işaretini veriyor sanki. Elimizi tez tutup çektiğimiz karelerde, dizi ve filmlerde kalacak en önemli kültür miraslarımız…
Elli sekiz meydanında Nimetullah Camii; kafa kafaya vermişçesine dikilen iki beton binanın arasından kapı aralığından seyrediyormuş gibi oluyorsunuz gidin bakın inanmıyorsanız.
Eski kent dokusunun kenarlarında sayıları gün geçtikçe artan çirkin, basit, teneke, varil minareler… Hiç mi bir kuruluş yetkili değil buna engel olmak için?
Kentin eski sokaklarının köşe başlarında bir hakmışçasına birazda sıkışık anlarda duvarlara ve yerlere bırakılan izler, çoğu kez de çocukların alel acele birkaç ıkınmayla bıraktıkları bir çıkımlık kalıntıların yarattığı koku ve görüntü şimdilerde eskisi kadar olmasa da biraz da bize özgü sanırım…
Mahmutoğlu Kulesinin yıkık harap hali Kule sokaktaki eski dış sur kalıntılarını, ayakta kalan ikinci burcun çökmüş yan duvarı, müdahale edilirse Karakoyun Deresi üzerindeki parkla daha uyumlu bir hava yaratır sanırım.
Birçoğumuzun okuduğu Atatürk Lisesi taş binasının doğu cephesinde tahripkarcasına yükseltilmiş çirkin baca çatıyı yararak göğe yükseltilmiş görüntüsüyle çirkinlik abidesi olmuş sanki.
Ana cadde ve sokaklarda yağışlar ve onarım sonucu oluşan asfalt oyuntuları arabalara zarar verirken bu görüntü kentteki dönüşüme ters düşmektedir.
Turizm sezonunun başlamasına çeyrek kala tarihi çarşı ve pazarların olduğu yerlerdeki karmaşa ve çirkin görüntüler olabildiğince azaltılmalı.
Milletçe her yıl turizmin patlamasını bekleyip dilerken, ama bir türlü istediğimiz patlamayı çeşitli sebeplerle yapamazken, 2007 yılında Urfa’nın turizmini patlatma umudumuz olan; onikibin yıllık cilalıtaş çağı yerleşimi Göbeklitepe ören yerinin bağlı bulunduğu Örencik Köyü sokakların açıkta akan lağım suları ve çamuru ile gelecek turistlere sizce ne düşündürür? Yol ve gerekli düzenlemelerin el birliği yapılmasında yarar vardır acilen.
Yeni yapılan kavşaklarımıza dikilen güçlü aydınlatma ışıkları biz yakın oturanlar için ışık kirliliği yaratıp geceleri uykularımızda huzursuz olmamıza neden oluyorsa da şehrimizin güzelleşmesine sebep ilk gördüğümüz uygulamalar diye sineye çekip zamanla bu mekanları terk edeceğiz galiba…
Herkesin üzerine düşeni yaptığı özen gösterdiği az sorunlu ve güzel görüntülü bir Urfa hepimizin en büyük isteği.