İbrahim Dülger
9 Nisan 2007
Göbeklitepe’yi Halepli Bahçe mozaiğini, kültürel mirası anlamak, tarih ve sanatın bilincinde olmakla, bu da bilimi kabullenmek bilimsel verileri değerlendirmek, inanmakla mümkündür. Bugünkü insanlık kültürünün geldiği aşama, bilimsel gerçekler üzerine bina edilmekle sağlanmıştır. Hurafeler, dinsel doğmalar söylencelerle geçmişi saptayıp, gerçekliği saptayamazsınız. Tarihsel bilgiler, belgelerle ispatlanır ki bugün teknolojinin geldiği aşama ile bir taşın, bitki artığı, eşyanın yaşının saptanması mümkündür. Bilimsel verilere dayanmayan, anlatı ve kabullenmelerle yazılan tarihle, kültürel yozlaşmaya çabuk uğrayan kendi toplumundan kopuk, bir toplum yaratırsınız bugünkü toplumumuzda olduğu gibi. Tapınma taşları, ve buluntularla milattan önce 9-10 bin yıllarına tarihlenen Göbeklitepe, yaklaşık 12 bin yıl toprağın altında yatarken, 1960’lı yıllarda varlığı tesadüfen saptanır. 1994 te Klaus şchimidt başkanlığında Kültür Bakanlığı’nın denetiminde kazı çalışmalarına başlanır. Avcı toplayıcı Erken Cilalı Taş Devri kültüre sahip insanların,dünyanın bilinen ilk tapınma ve sunak merkezi olan tepe, Jeomorfolojik yapıdan da anlaşılabileceği gibi sulak alanlar da ihtiva ediyordu. Bölgede tarım toplumuna geçişin yaşandığı bilim adamları tarafından kabul görmektedir. Türkiye ve ilimiz için önemli tarihsel buluntu olan Göbeklitepe’ ye 29 Mart tarihinde kent konseyinde bulunan bir grup arkadaşla gittik. Çok ta uygun olmayan yol koşulları ve işaret okları ile ulaştığımız, Örencik Köyü sokaklarında, açıkta akan kanalizasyon suları, ve yozlaşmış bir köye has görüntüsü ile bizleri karşıladı. Bu, çok şeyler beklenen turizmi patlatacak olan tarihsel bir alana girmeden önce sahipsizliğin ve kaderine terkedilmişliğin işaretlerini vermesi bakımından önemliydi. Köy içinde ne bir danışma merkezi ne de bir görevli vardı. Arkanızda peşi sıra gelen köy çocuklarının para isteyip sizi rahatsız etmeleri cabasıydı. Köylü aydınlatılmamış eğitilmemişti. Araçla kazı alanına kadar çıktık (oysa ören yerlerine araç sokulması son derece yanlıştır). Konteynırdan yapılma bekçi kulübesinde bir tek görevli vardı. Gruptaki arkadaşlara gerekli açıklamaları yaptım. Ne yazık ki bırakın Urfa halkını kentin elitleri sayılan arkadaşlarım bile bu konu ile ilgili bilgilendirilmemişti (13 yıl geçmesine rağmen). Böyle bir alanda bulunmak insana heyecan veriyordu. 12 bin yıl önce yaşayan insanların yaptıkları ve siz onlara dokunuyorsunuz, onları, onların yaşamlarını anlamaya çalışıyorsunuz. Araç olarak kullandıkları çakmak taşları bir yerde kümelenmiş yağmaya açık, her gelen tepeden bir anı olarak götürmekte. Bunca eseri sivriltilmiş çakmak taşları ile yaptılar, inançları ve sanatları uğruna… Tapınma taşları üzerindeki figürler, kapatılmış tahrip olmasın diye. Bunlar ‘T’ formunda yapılmış birkaç taş değil, insan denen canlının kültürel gelişim basamaklarının ilki. Anlattıklarınızı anlamasa da dinleyen bir ziyaretçi, bunlar Müslüman mı diye sormakta… Adem ile Havva’nın cenneti diye duymuş bir yerden. Buluntunun önemini vurgulamak için yapılan benzetme, halkımıza daha anlaşılır tanıdık geldiği için dinsel kimliğimizle ilişkilendirmekteyiz. Tepede bez parçalar bağlanmış dut ağacı toplumumuzda dinle hurafelerin, eski inanç sistemlerinin birbirine geçtiğinin kanıtı gibi. Göbeklitepe’nin yaz turizm sezonu gelmeden önceki hali 12 bin yıl önce yaşayan insanların tanrılarına emanet sanki… Yığınlarla gelen insanlar kazı alanını çiğnerken; burayı turizm açısından değerlendirmek için hemencecik organizasyona gitmek gerek. Kazı ekibinin bir raporla valiliğe bildirdiği öneriler doğrultusunda yapılabilecekler yapılmalı acilen. Ören yeri çevresindeki yerleşim yeri sınırının derhal belirlenerek, ören yerine doğru kaymakta olan yerleşmenin köy imar planı çerçevesinde engellenmesi şarttır. Kazı çalışmaları ve ören yerinin tanıtımına ilişkin bilgilendirmenin yapıldığı bir panonun ören yeri girişine ivedilikle konulması gerekmektedir. Urfa’da ‘’ Ayağına gelen kısmete tepik atmak’’ tabiri kullanılır. Göbeklitepe’de böyle bir kısmet, yeterince değerlendiremediğimiz… Turizm fuarlarında bile sadece fotoğrafla tanıtmaya çalıştığımız Göbeklitepe’yi küçültülmüş maketini sergileyerek görevli kişiye anlattırarak tanıtabilirdik, Almanya’daki sergiyi örnek alarak. Yetkililer “cekli” “caklı” konuşuyorlar, ancak gelip görenler de durumdan hiç memnun kalmayıp bir şeylerde öğrenmeden ekonomik bir yarar sağlamdan çekip gidiyorlar biraz da düş kırıklığına uğrayarak… Kazıyla ilgili bazı çevrelerin yarattığı paranoya (sanma) aşırı gizli çalışma yapılıyormuş ta ülkenin kültürel mirasını yağmalamaya hazineleri talan etmeye gelinmiş sanki. Birçok müzemizdeki esere kendimiz sahip çıkamazken her köşe başında açılan tezgahlarda turistlere aleni pazarlanan paralar, mühürler, antika eserleri görmezlikten gelip eski kent dokusuna ait yapıların yok olmasına ses çıkarmazken son olarak ta Halepli Bahçe Projesi altında Cilalı Taş Çağı yerleşimlerine ait buluntular ve mozaikler tahrip olurken, bu paranoya niye? ‘12 bin yıllık şehir diye övünmeye hakkımız var mı? Kültür ve tabiat varlıkları, gelecek nesillerin de yararlanacağı en büyük hazinedir. Bu nedenle korunmaları büyük önem taşımaktadır. Yöneticiler bir süre sonra bu görevlerinde olmayacaklardır. Onları doğru şekilde yönlendirmek, yararlı çalışmalar yapmalarını sağlamak, yardımcı olmak, kültürel değerlerin günübirlik olmayan sürdürülebilir politikalarla yönetimini ve korunmasını sağlamak biz vatandaşlara düşen görevdir.