Ebru Okutan Akalın
29 Kasım 2006
EDıTÖR’DEN (Yorum)
URFA’MIN ÇEYıZ SANDIğI
Hemen hemen hepimizin evinde ninemizden kalma oymalı ahşap çeyiz sandığı vardır.
Yıllarca kimsenin aklına sandığı açıp bakmak gelmemiştir.
Sonra bir gün ailenin meraklı torunu sandığı açar. Bu olay bir anda eskinin o büyülü cazibesiyle bir mıktanıs gibi tüm aileyi sandığın etrafına toplar.
Sandıktan çıkan rengi atmış tozlu örtüler bile paylaşılamaz hale gelir.
O güne kadar bir köşeye atılmış sandık aileyi bir araya getirir, arada ufak-tefek sürtüşmelere neden olur.
Sanırım, Göbeklitepe de, bizim için, tarihlendiği yıllara bakıldığı zaman en az o sandık kadar değerlidir.
Sandık bize ninemizin, Göbeklitepe ise evrenin mirasıdır. Dolayısıyla burayı ele alırken konuyu kişiselleştirmeden evrensel düşünmeye ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.
şehrimizde neolitik dönemin en büyük ve en eski dini tapınağı varken, biz asılsız iddialarla kazı ekibini yıpratmaya çalıştık.
Oysa sandığı açıp, bize orada yatan hazineyi gösteren Göbeklitepe Bilimsel Kazı Başkanı Doç. Dr. Klaus Schmidt’i de, yanımıza alıp şehrimiz ve dünya mirası adına çok güzel çalışmalar yapabilirdik.
Ancak yeniden başlamak için geç kalmış sayılmayız.
Bu konuda Sayın Valimiz Yusuf Yavaşcan’ın gerekli çalışmaları başlatacağına ve sorunun çözümünde olumlu adımlar atacağına inanıyorum.
Unutulmasın ki, sandık evimizde, Göbeklitepe ise kentimizdedir.
********************
Nevali Çori kazıları Atatürk Barajı’nın yapımı nedeniyle yarıda kaldı
“1983’te Heildderberg Üniversitesinden mezun oldum. Türkiye’deki ilk çalışmam Elazığ Norşuntepe’de oldu. Konum çakmaktaşıydı.
Bu arada Üniversiteden hocam olan Prof.Dr.Harald HAUPTMANN’ın yine bir neolitik yerleşim yeri olan Nevali Çorideki kazı ekibinin de bir üyesiydim.
Nevali Cori erken neolitik çağ yerleşimiydi. Bu kazı 1983’de başlayıp 1991’de bitti. Nevali Çori’de çıkan buluntular çok heyecan vericiydi ve sürpriz doluydu.
Oradan çıkan bulgularla o dönem insanlarının bilinenden çok daha gelişmiş mimarisinin dolayısıyla yaşam biçiminin olduğunu görüyorduk. 9 yıl süren bu çalışma içerisinde ben de Urfa’yı ve çevresini tanıma fırsatı buldum. Oradaki çalışma 1991’de Atatürk Barajı’nın sularının altında kalması ile maalesef sona erdi ve geri döndük.”
*********************
RÖPORTAJ
Göbeklitepe’nin keşfi nasıl oldu?
Göbeklitepe ilk kez 1963 yılında ıstanbul ve Chicago Üniversitelerinin ortaklaşa yaptığı bir yüzey araştırmasında V 52 adıyla neolitik yerleşme olarak saptanmış ve yüzey araştırması ile ilgili 1980 yılında yapılan yayında Peter Benedict tarafından yazılan makalede yerleşme ile ilgili ilk bilgiler verilmiştir. Bu makalede yer alan kısa tanımda Göbeklitepe’ nin yamaçlarının çakmaktaşlarıyla dolu olduğu ve en yüksek iki tepeciğin üstünün gömütlüklerle kaplı olduğu yazılıydı.
1994 yılında ekip üyesi olarak katıldığım Nevali Çori kazılarının tamamlanması sonrasında, yeni bir proje planlama düşüncesiyle, bölgede bilinen diğer neolitik yerleşmeleri ve bu çerçevede Göbeklitepe’ yi ziyaret ettim. Nevali Çori kazılarının verdiği tecrübeyle 1963 yılında Göbeklitepe’ de araştırmacıların gömütlük olarak tanımladıkları taşların, üst kısımları görünen neolitik dönem dikilitaşları olduğunu farkettim ve burada yeni bir arkeoloji projesine başlamak için girişimlerde bulunmaya karar verdim.
ıstanbul Alman Arkeoloji Enstitüsü Müdürü Harald Hauptmann ve şanlıurfa Müze Müdürü Adnan Mısır projenin gerçekleşmesinde destek oldular. şanlıurfa Müzesi Başkanlığında ve Alman Arkeoloji Enstitüsü katılımıyla yapılan kazı çalışmaları 1995 yılında başlangıcından itibaren benim tarafımdan planlanmakta ve yürütülmektedir.
Göbeklitepe ile ilgili biraz bilgi verebilir misiniz ?
Göbeklitepe’de Nevali Çori gibi erken dönem neolitik çağ yerleşim yerlerinden , açıkçası Nevali Çori’den sonra çok fazla böyle bir yerleşim yeri bulmayı beklemiyorduk. Nevali Çori’de birkaç heykel ve kabartma bulmuştuk. Oysa Göbeklitepe’de dağın içerisinden adeta sanat fışkırıyordu. Bir çok kabartma, heykel vardı ve bu kadarını beklemiyorduk. Göbeklitepe sürprizlerle dolu çok zengin bir dünya.
Kazılar devam ettikçe ve yeni bulgular çıktıkça, o dönem yaşamış insanların inançları ve yaşam şekilleri ile ilgili çok daha fazla söz söyleyebiliyoruz. Göbeklitepe günümüzden 11000 yıl öncesine tarihlenen, avcı toplayıcı insanların yarattığı bir kült merkezidir. Arkeolojik araştırma tarihinde neolitik dönem için düşünülen modelleri, teorileri alt üst eden verileri günümüze ulaştırmaktadır. Üretime geçiş aşamasına yakın olan son avcı grupların anıtsal mimarilerini ve gelişkin sembolik dünyalarını bu dönem için beklenmedik bir düzeye ulaşmış bir kültürü bize iletmektedir. Göbeklitepe; çapı 30m. ye ulaşan yuvarlak ve oval, planlı, sayısı 20 ‘yi bulan yapılardan oluşur. Bunlardan 6 tanesi kazı sırasında ortaya çıkarılmış, diğerleri jeomanyetik ve georadar yöntemleriyle yapılan ölçümler sonucunda belirlenmiştir. Bu ölçümlerle elde edilen sonuçlar, Göbeklitepe’nin 11000 yıl öncesinin büyük bir buluşma merkezi olduğu, günlük yaşama yönelik mekanlarla değil, törensel amaçlı inşa edilmiş, anıtsal yapılarla kaplı olduğu görüşünü desteklemiştir. Yuvarlak, planlı söz konusu yapıların merkezinde iki tane serbest duran boyu 5m. yi bulabilen kireçtaşından şekillendirilmiş T biçimli dikilitaşlar bulunmaktadır. Aynı formda ama daha küçük boyutlu dikilitaşlar ise yapı duvarlarının iç çeperlerine merkez iki dikilitaşa yönlendirilmiş olarak yerleştirilmiştir. Dikilitaşların üzerlerinde kabartma tekniğinde yapılan hayvan motifleri ve çeşitli soyut semboller bir tür haberleşme sisteminin kalıntılarını, 11000 yıl öncesinin sembolik dünyasını , hafızasını, mesajlarını bugüne ulaştıran bulgulardır. Göbeklitepe’nin anıtsal yapıları, onu yapan neolitik dönem insanları tarafından bilinçli olarak doldurulmuş, bir nevi gömülmüştür. Bu dönemde hayat tarzlarını da değiştirmeye başlayan son avcılar, eski kimliklerini, avcı toplayıcı yaşamlarında onlar için önemli olan inanışlarını, sembol dünyalarını tahrip etmeden kapatarak terk etmişlerdir. Bu nedenle buluntular tahrip edilmeden günümüze kadar ulaşabilmişlerdir.
Bildiğiniz gibi Göbeklitepe Urfa’nın gündemine Alman Der Spiegel dergisinin Adem ile Havva’nın cenneti diye kapak olması sonrasında oturdu. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında o yazıdan önce de konuya ilgisi olan bir takım insanlar vardı. Özellikle Cihat (Kürkçüoğlu) Bey’in bu konuyla ilgili yazıları mevcuttu. Her ne kadar tüm yazdıkları ile hem fikir olmasak da Cihat Bey gerek yayınlarında, gerekse gazetedeki köşesinde Göbeklitepe’ye yer vermiştir. Adem ile Havva konusuna gelirsek. Bunu açıkça söyleyebilirim ki, Göbeklitepe ile Adem ve Havva’nın bir bağlantısı yoktur. O açıklamayı da ben yapmadım. Ancak orada yaşayan insanlara ,doğanın sunduğu şartlara baktığınız zaman Cennet benzetmesini yapmamak da mümkün değil .
şimdi Urfa’da Göbeklitepe gündeme oturduktan sonra sizin için birtakım sorunlarda baş gösterdi. Ulusal basına yansıyan sit alanı içerisine kadar giren yol, hemen ardından turist istemediğiniz ve Almanya’da düzenlenecek serginin gelirinin 400 bin auro civarında olacağı, bu parayı da sizin alacağınız, az kişiyle çalışıldığı ve kazının bu nedenle çok ağır devam ettiği gibi iddialarda bulunuldu.
Öncelikle sergi ve iddialarla ile ilgili ne söylemek istersiniz?
Bir defa şuna açıklık getirmek isterim. Bu sergi özel bir müzede değil, devlet müzesinde gerçekleşecektir. Karlsruhe’de bulunan Baden Eyalet Müzesi’nde 20 Ocak’ ta açılıp 17 Haziran’ a kadar devam edecek olan serginin odak noktasını 11000 yıllık bir tapınağın tonlarca ağırlıktaki dikilitaşından yapılan birebir ölçekli model oluşturacak. ınsanlık tarihinin en eski anıtsal mimarisini oluşturan bu eserlerin bulunduğu yer, Türkiye’nin güneydoğu bölgesinde, Fırat ve Dicle nehirleri arasında ki Suriye ve Türkiye sınırına yakın Urfa şehrinde “ 12000 yıl önce Anadolu-insanlığın en eski anıtları adıyla düzenlenen geniş kapsamlı arkeoloji sergisinde eserlerin çoğu ilk kez sergilenecek
Farklı mekanlara ve odalara dağılmış olarak düzenlenecek olan sergide, kült merkezlerinin modellerinin arasında Anadolu’ dan geçmiş yılların arkeolojik keşiflerinin sonuçları sunulacak. Buluntuların geldiği yerler arasında Güneydoğu Anadolu bölgesinden tapınaklar dağı Göbeklitepe ve Orta Anadolu bölgesinden Çatal Höyük ön plana çıkacak.
Bu sergiye özellikle Göbeklitepe, Urfa ve çevresi bu konuda büyük bir kaynak olmuştur ve yaklaşık 100 civarında eser verecektir. Tüm dünyada olduğu gibi tarihi eserlerin bir yerden bir yere taşınabilmesi için sigortasının yapılması gerekmektedir ve bunlar oldukça yüksek maliyetlere mal olmaktadır. Üstelik bir de özel transfer ücreti de eklendiği zaman tahmin edilenden çok daha fazla para harcanmaktadır. Bu durumda iddia edildiği gibi paralar kazanmak sergiden elde edilecek gelir giderin ancak yarısını karşılayacaktır. Kaldı ki; bu sergi gizli değil, resmi bir sergidir ve Kültür Bakanlığı ile ortak yürütülen bir çalışmadır. Dolayısıyla bu gelir ve gider işleri ile biz değil, resmi kurumlar ilgilenmektedir. Bizi işin bilimsel yönü ilgilendiriyor.
Turist istemediğiniz konusuna gelirsek …
Bu kesinlikle doğru değil. Bizim tek istediğimiz Göbeklitepe’nin ziyaretçiye bugüne kadar korunabilmiş büyülü atmosferi bozulmadan, bir açık hava müzesi şeklinde sunulmasıdır. Bu sayede insanlar Göbeklitepe’de 11 bin yıl öncesini hissedebilir. Biz sürekli turist ağırlıyoruz ve her zaman ziyaretçiler için hazırız. Ama elbetteki turistlerin kazı çalışmalarının devam ettiği alana girmelerine izin veremeyiz. ınsanlar kazı alanının etrafından yürüyerek de aynı şeyi görebilir . Belki kazı alanının etrafında bir yürüyüş platformu yaparak, hem ziyaretçilerin gezilerini hem de bizim işimizi kolaylaştırabiliriz.
Ayrıca ben de gelen her turist gruba Göbeklitepe ile ilgili açıklamalarda bulunmaya ve onları bilgilendirmeye çalışıyorum. Sonra kendi hazırladığım kitaptan, yayın organlarından da reklam yapmaktayım. Reklam yapmamızın amacı da ziyaretçi sayısını arttırmaktır. Bu nedenle en son duymayı hak ettiğimizi düşündüğüm suçlamalardan birisi turist istemediğimizdir. Açıkçası bizim burada ihtiyacımız olan şey tüm ören yerlerinde olduğu gibi ziyaretçiler için bazı kurallardır. Kazı alanına giriş, çıkış kapısı ve saatleri yani giriş saati ne sabahın altısı ne de gece yarısı olmalıdır.
Bana göre, bu özellikleri onu benzersiz ve ayrıcalıklı kılmaktadır. Tüm bu yönleriyle Göbeklitepe’ nin Avrupa basınında sık sık gündeme gelmesiyle artan ilgi ve kazı çalışmalarında şu anda gelinen aşama, Göbeklitepe’ nin bir ziyaretçi çekim merkezine dönüştürülebileceği düşüncesini ve heyecanını yaratmıştır.
Göbeklitepe bize ilettiği bilgi hazinesiyle, çevresinin el değmemişliği ile, nerdeyse 11 bin yıl öncesinin atmosferinde, alternatif bir tarzda ziyaretçiye sunulma imkanı vermektedir.
Bizim önerimiz de Göbeklitepe’nin bu atmosferi bozulmadan bir açık hava müzesi şeklinde korunması ve ziyaretçiye sunulmasıdır.
Bu durumda Göbeklitepe kademeli bir ziyaret programı içersinde ele alınmalı, kazı yeri ikinci aşamayı oluşturmalıdır. Göbeklitepe’nin üzerinde bulunduğu 1 km. uzunluğundaki kireçtaşı kaya platolarında yer alan neolitik döneme ait atölye, işlik ve taş ocakları uzun bir yürüyüş güzergahı ile gezilebilir. Issız çevrede, sessiz bir ortamda yapılabilecek. Özellikle bu gezinti sırasında ziyaretçinin Göbeklitepe’nin görkemini, 11000 yıl öncesinde insanlar tarafından bilinçli olarak özel ritüeller , buluşmalar için seçilen bu dağın çekiciliğini geniş görüş mesafelerine hakimiyetini hissetmesi sağlanabilir.
Köy içerisinde bir ziyaretçi çekim ve tanıtım merkezi olmalıdır. Bu ziyaretçi çekim ve tanıtım merkezinde modern tekniklerle yapılacak sunuşlarla, modeller üzerinde verilecek açıklayıcı bilgilerle ziyaretçinin Göbeklitepe’ nin karmaşık yapı özelliklerini kavraması sağlanabilir, ziyaretçi karşılaşacağı anıtsal mimariye hazırlanarak, Göbeklitepe’nin etkileyici arazisine yönlendirilebilir ve hatta biz ziyaretçi merkezinde kullanılması için Almanya’daki sergide kullanılacak olan 1/50 ölçeğinde Göbeklitepe modeli ve iki dikilitaşın orjinal boyutta kopyasını da vermeyi valiliğe önerdik ve Göbeklitepe ile ilgili tüm projelerimizi Valiliğe verdik ve bu konuda yardımcı olmaya ,ortak çalışma yapmaya da her zaman hazırız.
Göbeklitepe’ ye ulaşımı sağlayan Örencik köyü içinden geçen yolun islah edilmesi taraftarıyız, köylü yıllardır bizim koruyucumuz ve yardımcımız. Onları dışlayamayız.
Peki yılan hikayesine dönen yol konusu sizce nasıl çözülmeli?
Biz Göbeklitepe’ye ulaşımı sağlayan Örencik köyü içinden geçen yolun islah edilmesi taraftarıyız. Bunun için üç nedenimiz var. ılki güvenlik yani eski yol köyün içerisinden geçtiği için aynı zamanda köylü tarafından koruması da yapılacaktır. ıkincisi yıllardır bizimle çalışan köy halkının bu işten soyutlanmasını doğru bulmayışımız, üçüncüsü ise yeni yapılan yolun demin bahsettiğim bozulmamış doğal manzarayı bozacağına dair inancım. ışte bu üç nedenden dolayı biz köyün içinden geçen yolun ıslah edilmesinden yanayız ve bu konudaki fikrimizi de yine sunduğumuz bir raporla valiliğe verdik. Bu konudaki hassasiyetimiz o kadar yoğun ki , o doğal ortamın bozulmaması için eski yola bile asfalt yerine hiçbir kırma ve kazma işlemi yapılmadan küçük taş ve mucur döşenmesini önerdik.
Bir diğer sorun ise kişi sayısı. Ekipte çalışanların sayısı arttırılıp daha hızlı kazı yapılamaz mı?
Bu her sene ihtiyaca göre değişen bir programdır. Kazı programı her yıl ihtiyaca göre belirlenir. Bizim bu yıl kazı elemanlarından çok uzman bilim adamlarına ihtiyacımız vardı. Ve bu nedenle geçen yıllara oranla sayımız azdı. Ama önümüzdeki yıl daha fazla kişiye ihtiyacımız olacak ve programımızı da buna göre yapacağız. Ayrıca şu da bilinmelidir ki arkeolojik kazı çalışması otoban inşaatı gibi değildir. Uzun zaman ve sabır ister. Tüm işlemler adım adım ve ağır ağır yapılmalıdır. Hızlı kazı diye bir şey yoktur, o ancak kurtarma kazılarında olur. Tüm Dünyada örnekleri olduğu gibi burada da kazılar yıllarca sürecektir.
Ama bunun anlamı alanın ziyaretçilere kapalı olması değildir. Bir yandan kazı çalışmaları sürerken, bir yandan da turistlerin gezileri devam edebilir.
Unesco Dünya Kültür Mirası Listesine girebilmek için bir çalışmanız var mı?
Evet uzun süredir bu konu üzerinde araştırma yapıyoruz. ızah edeyim; Öncelikle Unesco Kültür Mirası’na başvuru yapmak resmi olarak bizim sorumluluğumuzda değil. Bu Kültür Bakanlığının yapması gereken bir şey ve ancak biz de bunun için yardımcı olabiliriz. şimdi bizim araştırmalarımıza gelirsek. Bu iş için 2 adım gerektiğini biliyoruz. Bunun için ilk adım alanın sit alanı olması ki, bu 1 yıldır sağlandı. ıkinci adım kamulaştırma yapılması. Bunların hepsi olduktan sonra başvuru yapılıyor ve bakanlık tarafından da oraya kesinlikle el değmeyeceği taahhüt edildikten sonra sonuç bekleniyor. Anlayacağınız uzun ve zahmetli bir yol ama biz kendi payımıza düşen her şeyi yapmaya çalışıyoruz. ınancıma göre bu konuda 2007 yılının ilk yarısında Almanya’ da Karlsruhe şehrinde yapılacak olan “Anadolu’ nun 12000 yılı” sergisinde Göbeklitepe’ nin ana temalardan birini oluşturması nedeniyle yaratılacak etki önemli bir rol oynayacaktır.
Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Son dönemde basında çıkan haberler ve bize gelen sözlerle çok iyi günler geçirdik diyemem. Bu nedenle benim söyleyeceğim tek şey, “Bizi düşman gibi görmesinler. Unutmasınlar ki biz bilim ve dünya tarihinin gelişimi için çalışıyoruz.”