Çiğdem Köksal Schmidt
1 Şubat 2016
Geçtiğimiz
günlerde Göbekli Tepe, beklenilmeyen bir ortamda, Davos’da yapılan Dünya
Ekonomik Forumu etkinlikleri çerçevesinde gündeme geldi. Ekonomik ve jeopolitik
sorunların, yeni sanayi devriminin konuşulduğu Davos’daki buluşma ile
günümüzden yaklaşık 12 bin yıl öncesinde yaşamış, henüz tahıl üretimine
geçmemiş, hayvan evcilleştirmemiş ama anıtsal taş eserler yapmış olan avcı ve
toplayıcı insanların törensel buluşma alanı, kült merkezi Göbekli Tepe’nin
nasıl bir ortak noktası olabileceği birçok kişinin zihninde kaçınılmaz bir soru
olarak belirdi, ama yine de bunu bir tanıtım şansı olarak gören ve takdir
edenler de oldu. Ancak bu tanıtım atağının kapsam ve hedefini açıklayacak olan
basın bildirileri dağıtıldığında, etkinliğin daha çok, bir firmanın reklam
amacı ile bir kültür varlığının ismini ve cismini kullanmasına yönelik olduğu şüphesi
de düştü birçok kişinin aklına. Bir de bunun üstüne, 2 bin yıllık farklarla
yazılan tarihlerle oluşan, hatalı bilgi panoları ve web sayfası da eklenince,
bu girişim daha ilk etabında yarardan çok, özellikle Kültür Bakanlığı’nın
itibarını zedeleyecek zararlar getirmeye başladı.
Aynı
“reklam” kampanyasına, Göbekli Tepe kazı çalışmalarına ve tanıtımına
milyonlarca dolar yatırım yapıldığı ve bu yeni yatırım programı ile Göbekli
Tepe’nin “markalaşacağı”, UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi asil adaylığı için
hızlı adımlarla ilerleyeceği gibi, algılamada çelişkilere yol açacak ifadelerle
devam edildi.
En
azından benim için çelişkili olan ilk konu hem milyonlarca dolar yatırım
yapıldığını belirtip, hem de Davos’da bulunan diğer yatırımcılardan Göbekli
Tepe’ye yönelmelerini ve destek vermelerini isteme konusu idi. Daha kaç milyon
dolar ya da Avro’ya ihtiyaç var Göbekli Tepe’de, bu para ile ne yapılacak
orada, gibi sorular türedi ister istemez.
Bunların
da ardından, “Göbekli Tepe baştan aşağı yenileniyor, 15 milyon dolar yatırımla
yeniden yapılacak” gibi haber başlıkları belirmeye başladı medyada, ve en geç
bu haberler görülmeye başladığında, arkeologlar arasında adeta bir korku ve
dehşet dalgası oluştu. Bir yanda aklımızda, belleğimizde son yıllarda restorasyon
ve koruma adı altında yapılan projelerin daha çok “yepyeni” yapmak yolunda
ilerlemesi ve buna yönelik sayısız örnek vardı. Ayrıca şu temel sorulardı
hepimizi endişelendiren: Göbekli Tepe’nin ya da başka bir arkeolojik araştırma
alanının yenilenmesi ne demektir? Tabii bu noktada, bahsedilen haberler
yapılırken kullanılan kelimelerin talihsiz bir seçim olduğunu umabiliriz, fakat
ne kadar iyimser de olsak bu tanıtım faaliyeti ile izlenen yolda, yapılan plan
ve seçilen hedefte bazı eksikliklerin bulunduğunu, önemli etapların
atlanıldığını fark edebiliyoruz.
“Göbekli
Tepe dünyaya kapılarını açıyor” sloganı da, sanki Göbekli Tepe’yi dünya
bilmiyordu artık öğrenecek dercesine, bol bol karşımıza çıktı tüm bu tanıtım
girişimi kapsamında. Ama aslında, 2014 yılı, Göbekli Tepe kazı çalışmalarının
yirminci yılı idi, günümüz insanının görsel algısı ve güncel ilgisi ile Göbekli
Tepe’nin buluşması çoktan gerçekleşmişti. Belirli bir kesimin takip ettiği
bilimsel yayınların yanı sıra, toplumsal popüler bilgiye şekil veren birçok
uluslararası dergi, kazı ekibi ile zaman geçirerek hazırladıkları yazıları ile
Göbekli Tepe’yi kapak konularına taşımışlardı çoktan. Yazılı basılı medyanın
yanı sıra belgesel filmlerle de Göbekli Tepe kazı çalışmaları BBC, TRT, İz TV,
National Geographic gibi ve diğer Japon, İtalyan ve Alman televizyon
kanallarında yerini almıştı.