Hakkı Savunan
6 Haziran 2013
Türkiye’nin gündemini oluşturan Protestoların Taksim Gezi parkındaki ağaçların kesilmesine tepki olarak çıktığı söylenmişti ilk önce. Daha sonra sorunun ağaçların kesilmesi olmadığı, olayların tüm Türkiye geneline yayılmasıyla netleşmişti. Açıkçası ağaçlar ve gezi parkı sadece bahane olmuştu toplumun rahatsızlığını kusması için.
Ağaçlar, yeşil alanlar edebiyatını yapsak bile çokta umursamadığımız bir konu.
Şanlıurfa orman ve yeşil alan bakımından Türkiye’nin en fakir ili. En geniş ormanlık alanımız eski Urfa Valilerinden Kemalettin Gazezoğlu döneminde dikilen ve bugün Urfalıların adeta nefes aldığı bir alan olan Atatürk Ormanı veya diğer adıyla Gölpınar mesire alanı… Bunun dışında elle tutulur önemli bir orman varlığımız maalesef yok.. Var olanlarda son zamanlarda kentleşme adına adeta sökülüp sökülüp atılmaya başlandı.. Gerçi yapanlara sorarsanız ağaçları kesmediklerini başka yere taşıdıklarını veya bir tane kesmişlerse onun yerine 10 tane diktiklerini söylüyorlar ama benim görebildiğim son birkaç yıl içinde şehir merkezindeki yer yer mevcut yeşil alanların artık olmadığıdır.
Örnek mi…..?
Örneğin eski yüzüncü yıl parkının şimdiki Bahçelievler semt pazarı alanının olduğu yerde ağaçlar seyreltildi ve zemin betonlaştı. Bu alanın hemen yakınında bulunan Eski Tekel Binası(daha sonra sosyal yardımlaşma dayanışma müdürlüğü olarak kullanılan yapı)nın bahçesinde bulunan onlarca çam ağacı artık yok. Topçu meydanı düzenleme projesi olarak adlandırılan çalışma bu bahsettiğimiz yeşil alanlarla birlikte eski valilik ve eski adliye önünde bulunan ağaçları da namevcut hale getirdi. Geride betonlarla müteşekkil bir otopark ve kuru kötü bir boşluk bıraktı.
Abide köprülü kavşağı çalışmaları, Şanlıurfa Lisesinden merkez ortaokuluna kadar olan bölgede yer alan ağaçları ortadan kaldırdı. e Abide parkının yemyeşil çehresi artık fotoğraflarda nostaljik bir kare olarak hatırlanacak.
11 Nisan stadyumundan başlayarak, “Eski Kapalı Spor Salonu” ve Emirgan bölgesinde yer alan çay bahçelerinin mevcut ağaç varlığı da yeni düzenlemelerle adeta tarih oldu.. 11 Nisan alanına da yine topçu meydanında olduğu gibi ağaçtan yoksun Türkiye’yi 22 yüzyıla taşıyacak kadar önemli olan!!! Bir otopark ucubesi, bunun üzerine de yapay olarak çimlendirilmiş bir alan, yanınada süs olarakta bir AVM ve bir camii dikileceği söyleniyor. Urfada cami eksikliği had safhada ya. Bir ayağımız AVM’ lerde kalmış ya….
Samsat Kapı Meydanı projesi dâhilinde Askeri mahfel diye adlandırılan yapının içinde bulunan ağaçlarında tarih olması an meselesi. Malum projeler için ağaçsız alan gerekiyor.
Ve Halepli bahçe….
Bir zamanlar ki bu öyle asırlarca önceki zamanda değil, hemen hemen 30 yıl önceki bir zaman dilimi bahsettiğim. Halepli Bahçe fıstık ağaçları dut ağaçlarıyla yemyeşil bir bölgeydi. Bu haliylede Balıklıgölün yeşilini çekiciliğini ustalıkla tamamlıyordu. Bu yeşil alandanda geriye Belediyenin kullandığı Sakıbın köşkü ve çevresindeki ağaçlarla, Modern ucube devasa bir mozaik müzesi inşaatı kaldı. Müzenin yapılması için o kadar uğraşmaya rağmen uygun yer bulunamadığından herhalde o devasa beton yapı tarihi Daysan nehrinin yatağına konduruluverdi. Bahanede hazır mozaikleri taşıyamayız koyacak yerimiz yok, müze Haleplibahçe mozaiklerini de kapsayacak şekilde inşa edilecek.
Ve Karaköprü
O güzelim nar bahçelerinin yerinde artık değeri milyonlarla ölçülen binlerce apartman yer almakta. Karaköprü Nar’ı tarih oldu. Beton Karaköprüye diktiğimiz Nar heykelleriyle nostalji yapıyoruz şimdi.
Urfanın yeşil alan varlığı olarak elimizde şu an için Tugayın bulunduğu alan kalmış durumda. bu alan üzerindede binbir türlü plan ve düşünce ileri sürülmekte. Birileri askeriyenin buradan çıkmasını ve buranında Karaköprü gibi bir beton denizi olmasını bir huşu içinde velakin sabırsızlıkla bekliyor.. İnşallah o gün gelmez ama yine de kendi adıma korkuyorum.
Kaybettiğimiz yeşil alanların tekrar oluşturulması bu şehirleşme mantığıyla artık çok zor. Çünkü belediyemizin şehirleşme adına öyle bir mantığı var ki, üzerine kuşlar tüneyip çevreyi kirletiyor diye belediyenin hemen yanı basındaki ağaçları bile budanabiliyor bu mantıkla. Yani belediyenin isteği temiz olsun da nasıl olursa olsun anlamında bir şehir. Şimdiye kadar yapılan uygulamalar bu savımızı destekler nitelikte.
Belediye, şehri dökülen yapraklarıyla kirleten, üzerine tüneyen kuşların her yere gübrelemesiyle hijyeni bozan yeşil alanlar istemiyor gibi. Sadece belediye değil Urfa halkıda bu anlamda çok bilinçli değil.
Kısacası şehir içinde kalan, halkın nefes aldığı yeşil alanlar gittikçe tükeniyor. Gidenler için artık çok geç ama en azından kalanları kurtarabiliriz. 11 Nisan stadyumunun eski yerini bir “Central Park” gibi değerlendirip şehrin cenneti yapabiliriz. Kısa zamanda boşaltılacak olmasa bile Tugay alanında yer alan yeşil bölgeyi urfanın çekim noktası yapabiliriz.
Urfanın önünün açılması yeşil alanların ötelenmesine ve şehrin merkezinden çıkarılmasına karşı çıkmaya endekslenmemeli..
Ağaçları hayatımızdan çıkarmaya çalışanlara da sesleneyim sabredin zaten bu küresel ısınma illetiyle çok yakın zamanda Ağaçlar kendileri göç edecekler işte asıl felaket o zaman başlayacak ve temiz şehirleriniz bir kurumuş yaprağa, bir kuş cıvıltısına bile hasret kalacaktır.
11 Nisan alanının bir gezi parkı olmaması için hiçbir neden yok… Sadece biraz istek, birazda mücadele gerekiyor. Ve çevreci olupta yeşil alanların yok olmasına göz yummamak gerekiyor.