Konuk Yazar
8 Temmuz 2016
Aç gözlerini
artık, bunca yıldır örttüğün yetmedi mi? Hakkını ver gözlerinin ve görmek için
yaratılmış gözlerini gerektiği gibi kullan. Gördüğün yalanların üzerini örtme
mesela, gördüğüne görmedim deme.
Aç kulaklarını artık, bunca yıldır gerçeklere
sağır olduğun yetmedi mi? Hakkını ver kulaklarının ve duymak için yaratılmış
kulaklarını gerektiği gibi kullan. Her duyduğunu da gerçek sanma mesela, inanıp
kanma, yalanların tılsımına aldanma.
Ve aç beynini artık, bunca yıldır sorgulamadan
kabullendiklerin yetmedi mi? Hakkını ver
beyninin ve düşünmek için yaratılmış beynini gerektiği gibi kullan. Her fikre
kapılma mesela, sormadan sorgulamadan düşünmeden kabullenme her gördüğünü ve
her duyduğunu.
Gör, duy ve düşün. Kontrol et kendini, hâkim
ol kendine ve yem etme ele geçirmek isteyenlere seni.
Bizler en mükemmel donanımla yaratılmış
kullarız. Bu mükemmel donanım ise akıl sayesinde daha da değerli hale
gelmiştir. Akıl sayesinde anlam kazanmış, donanımın her bir parçası işlevsel
hal almıştır.
Bizi diğer canlılardan değerli kılan akıldır.
Aklımızı kullanarak düşünebilmemizdir. Yüce Yaratanın katında akıl sahibi
olduğumuz için zaten en kıymetli değil miyiz?
Sahip olduğumuz fakat kendisini
kullanmadığımız akıl neye yarar? Madem düşünmeyeceğiz, madem sorgulamayacağız,
mademki körü körüne fikirlere bağlanacağız o zaman değerli olduğumuzundan nasıl
bahsedebiliriz? Özgür bir akla sahip olduğumuzu nasıl kabul ederiz?
Oysa Allah bize körü körüne bağlanmayı
şiddetle yasaklar. Her durumda düşünmemizi, karşılaşılan durumu sorgulamamızı,
bizlere emanet verdiği aklımızı kullanmamızı emretmiyor mu? Kuran ayetlerinin
birçoğunda, Efendimiz ’in (SAV)
hadislerinde ve İslam büyüklerinin sözlerinde hep aklımıza vurgu yapılmıyor mu?
Düşünmeye özellikle önem verilmiyor mu? Hatta son mükemmel din olan İslam
dininin akıl dini olduğunu bilmeyenimiz yoktur.
Soru sormak, sorgulamak ilmin kapısı olarak
görülürken düşünmekten mahrum kalmak bize yakışmaz diye düşünüyorum.
Ne yazık ki öyle bir çağda yaşıyoruz ki dünya
teknolojik anlamda gelişirken bizler düşünce anlamında geriliyoruz. Aslında
geriletiliyoruz bazı güçler tarafından da,
farkına varmak için geç kalıyoruz. Düşünmesi gereken beynimiz teknoloji
kullanılarak, yalancıların, düzenbazların, sahtekârların tesirine giriyor.
Bizler beynimizi maalesef kurban ediyoruz başkalarının dünyasına.
Medyada yapılan yanlı ve taraflı duymamız
istenen haberler, televizyonlarda olmamız istenen rol modeller, internette
önümüze sunulan yalan ve gerçek dışı bilgiler, siyaset, sanat ve spor
dünyasının dayattığı kirli fikirler düşünmekten bizi alıkoymak için var gücüyle
çalışıyor. Üzülerek söylüyorum bize ne
verilirse peşinen kabulleniyoruz artık. Her duyduğumuza, her gördüğümüze
kolayca inanıyoruz hem de.
Düşünen, sorgulayan, mukayese eden bir beyin
yerine başkaları tarafından programlanan, kullanılan, yönlendirilen beyin
yığınları haline geldik. Hala gördükçe gülüyoruz ağlanacak halimize…
Beynimiz özgür olmayacaksa, başkasının
fikirlerini sorgulamadan kesinlikle doğru kabul edeceksek, kendimize ait
fikirleri paylaşmaktan korkar halde yaşayacaksak bu nasıl özgürlüktür? Bir
başkasının fikirlerine dünden razıysak, bu fikirler hatalı da olsa vardır bir
bildiği diyerek göz yumacaksak kendimiz nasıl olacağız? Ve en önemlisi böyle
bir ortamda adaleti, iyiliği, huzuru nasıl yayacağız?
Düşünürken serbest, sorgularken serbest,
fikirlerimizi beyan ederken serbest olursak, hataya hata doğruya doğru
diyebilirsek, bizler kimsenin beynimize hükmetmesine izin vermezsek işte o
zaman hem tarafsız hem adaletli hem de beynimize gereken değeri vermiş
olacağız. Asıl özgürlük budur.
Ne olursak olalım
önce kendimiz olalım. Bedenimize sahip olduğumuz gibi beynimize de sahip
olalım.
“Andolsun, ilk
inşa (yaratma)yı bildiniz; ama öğüt alıp-düşünmeniz gerekmez mi?
(Vakıa Suresi, 62)”
Sevgilerimle