Mehmet Göncü
21 Eylül 2014
Normal
0
21
false
false
false
MicrosoftInternetExplorer4
Geçen
gün Sayın Turgut Özakman’ın “Şu Çılgın Türkler” isimli kitabını ikinci defa okudum.
Geçen gün
kutladığımız “Gaziler Günü” vesilesiyle
bu eserden biraz bahsetmek istiyorum.
Kitap,
onurlu bir ulusun emperyalizme karşı vermiş olduğu topyekün bir mücadelenin çok
haklı sonuçlarını güzel bir Türkçe’yle ve roman diliyle anlatan gerçek bir
destandır.
Kitabı
okurken zaman zaman heyecan-dan göz yaşlarımı tutamadım. Engin gönüllü atalarımızın
bilinen fedakarlıklarını ve onurlu kahramanlıklarını bir kerede bu kitaptan
örneklerle öğrenmek gerçekten beni onurlu ve tatlı bir heyecana sevketti ve de
çok mutlu etti.
Benim
yaşımdakiler, o günlerde yaşamış hatta savaşlara katılmış bir çok kimseyle
tanışmışlardır.
Kaldı
ki, hemen hemen her aile bünyesinde bu savaşta şehit veya gazi olmuş bireylerde
vardır.
Örneğin,
benim dört amcamda bu savaşa fiilen katılmışlardır. Büyük amcam ise bacağından
mavzer kurşunuyla yaralanmış ve gazi olmuştur.
Keza;
Annemin üç amcası da bu savaşlarda şehit düşmüş ve bir daha da memleketlerine
geri dönememişlerdir.
Bu
nedenle; o günlerle ilgili her ailede bu konu hakkında konuşulacak bir çok anı
vardır.
Bende,
o acı günleri yaşamış ve savaşlara bizzat katılmış, bir çok kimseyle tanışmış,
konuşmuş ve hatıralarını dinlemişimdir. Bu anılardan birini de rahmetli amcam
Hacı Bakır Göncü’den dinlemiştim.
İzniniz
olursa bu gerçek öyküyü amcamın ağzından birlikte dinleyelim.
“Bir
çok cephede savaştım, bir çok zorluk çektim, yanımda arkadaşlarım şehit oldu ve
daha bir çok olaylarla karşılaştım. Bu hadiselerin içinde beni en çok
duygulandıran olay ise, rahmetli Babamın bana bir olayla ilgili olarak
söylediği sözler oldu.
Bir
çatışmada bacağımdan yaralanmıştım. Uzun bir tedaviden sonra birliğim beni hava
değişimi için Urfa’ya yolladı. Trenle Suruç
Arap Pınar’a (Mürşitpınar) geldim. Oradan da bir kağnı arabasına binerek
Urfa’ya gelmek üzere yola çıktık.
Meğer
geleceğimi birliğim babama’da bildirmiş olacak ki, babamda geleceğim günü bilmediği
için hemen hemen hergün Urfa’dan Suruc’a kadar atına biner, gelir beni
beklermiş. O günde yine Urfa’dan yola koyulmuş beni karşılamaya geliyormuş. Ben
bir ara uzaktan bir atlının çok süratli bir şekilde bize doğru geldiğini
gördüm. Atlı yanımıza yaklaşınca gelenin babam olduğunu anladım. O da beni
gördü ve hemen atından atlayıp yanıma geldi. Bacağım alçı içinde idi ve üzeri
örtülüydü. Bana sordu, “hangi ayağın yaralıdır” dedi. Bende yaralı bacağımı
gösterdim. Ani bir hareketle eğildi, yaralı bacağımın bulunduğu ayağımı öptü.
Ben “ne yapıyorsun baba” dedim. O bana “oğlum senin bu ayağın ve bu bacağın
artık gazi oldu. Gazilik ise bu dünyada yaşanacak şereflerin en yücesidir. Bu
nedenle, senin gazilik rütben benim babalık haklarımın önüne geçmiş vaziyettedir”
dedi.
Evet
değerli okuyucularım binbir emek ve fedâkarlıklarla kurtarılan ve bizlere
emanet edilen bu mübarek Vatanımızı ve aziz Cumhuriyetimizle demokrasimizi
sonsuza kadar gözümüz gibi sevip, koruyacağımıza atalarımız emin olmalıdırlar.
Bu
yazı vesileyle, ebediyete intikal etmiş kahraman ecdadımızı rahmet, minnet ve
şükranla anarken, halen hayatta olan
gazilerimizi de en içten duygularla kutlar, sağlık ve mutluluklar dilerim.
Dürüst
ve şeffaf bir toplumda; lütufta geride, kahırda önde olan dostlarınızın çok
olması dileğinde kalın sağlıcakla.