Mahmut Çepoğlu
17 Ocak 2007
Öncelikle gazeteciler gününün tarihsel geçmişini bir irdeleyelim. Bugün nasıl meydana gelmiş, hafızamızı tazelemede yarar umuyorum. Gazete çalışanlarının yaşamında önemli iyileştirmeler sağlayan, fikir işçisi olarak haklarını düzenleyen 1961 yılı ve 212 sayılı yasa yürürlüğe girmesiyle çalışan gazeteciler bazı haklar elde ettiler. Kimi gazete sahipleri bu durumu protesto edip gazetelerini yayımlamadılar. Bu tavır karşısında basın özgürlüğü adına verilen hakların alınmaması adını girişimlerde bulundular. Gazete emekçileri, kalem erbapları, fikir işçileri “10 ocak” günü bir yürüyüşle verilen hakların alınmaması gereğini tavırlarıyla patronları protesto ettiler. Gazeteciler bu arada boş durmayıp, patronların olumsuz hareketlerine karşı bildirilerle durumu protesto ettikleri gibi “basın” adıyla üç gün üst üste gazete çıkardılar. Artık tüm gazete çalışanları arasında bir birliktelik meydana gelmiş ve gazete sahiplerine karşı kıyasıya bir mücadele sürdürülmekteydi. Bu gazete çalışanları için tarihi bir dönüm noktasıydı. Bu vesileyle “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Bayramı” olarak söylenilmeye ve bir söylem olarak kullanılmaya başlandı. Etki ve tepki meselelerinden tarihe mal olan hakları direnişleri ile elde eden bir gün doğmuş oldu. Zamanla bu günün, bir bayram günü olmadığı bir hak edinme dolayısıyla “Çalışan Gazeteciler Günü” olarak kutlanmaya başlandı. Ancak gazetelerde çalışan ve yazı yazanlar olarak çeşitli kategorilere ayırmak gerektiğine de inanıyorum. Umarım bu mücadele bir gün Urfa da yazı yazan ve çalışan gazeteciler için de bir dönüm noktası olur. Çalışan gazeteciler deyince bizim gibi taşrada yazı yazanlar bu işin içinde değiller. Bunlar sorumluluk bilinci taşıyan, memleketin sorunlarına karşı duyarlı olmaktan başka bir düşünceleri yoktur. Gazeteciliğimizi yalnız ele alırsanız bir gönüllük işinden başka bir şey değildir. Böyle bir günün, emeğiyle bir gelir elde edenlerin günü olarak kabul edilmesi anlamındadır. Hatta gazete sahibi Unvanına sahip kişilerin dahi bu günle ilgileri yoktur. Cemiyet kurmuş gazete sahiplerini bir çatı altında tutanlarında böyle bir günle alakaları yoktur. Neticede onlar gazete sahipleridir. Geriye kalanlar haberden habere koşturan emeğiyle geçinen gazetecilerdir. Gazeteciler bu gün sadece alının terinin bedelini alanlar olsa gerek. Sosyal haklar peşinde oldukları gibi ağır çalışma koşullarının yaşamında ağır bir yük olduğunu bu emeklerinin bedelini yeterince almadıklarını da biliyor ve görüyoruz. Aynı zamanda işverenlerin hedef tahtası oldukları yetmedikleri gibi, haber toplama, halkı bilgilendirme için verdikleri uğraşın, ne türlü zorluklarla engellendiğini de görüyoruz. Bunun yanında medyanın gücünün olgunlaştırılmış bir şekilde etkili değerlerle örülmesi gerekirken kazanımlar uğruna kendi yaşamlarını alaşağı edenlere de rastlamak mümkün. Gazete emekçilerinin sosyal haklarını elde edebilme gibi sendikal hakları da hayaldan başkaca bir şey değildir. Globalleşen dünyada artık bu işler zor işler değil, ancak ülkemizde ve doğuya gidildikçe yok edilen insan hakları gibi çalışanların emeklerinin bedellerini almaları, sağlık güvencelerini elde etmeleri hayli zor. Ulusal basında olmayan haklar yerel anlamında nasıl olsun. Basın çalışanlarının gücü elbette küçümsenemez. Ancak onlara destek verecek olanlar onlar gibi yoksul ve emekleriyle geçinenler olduktan sonra onlarında yapacağı bir şey yoktur. Burada karşımıza çıkan konu basın çalışanlarının çeşitli kategorilere ayırıp mutlaka sosyal güvence ve çeşitli haklardan yararlandırılmalıdırlar. Sigortasız ve zaman kavramı olmayan mesleklerden biri de gazete çalışanlarıdır. Bunu en iyi şekilde değerlendirilmesi için, emek sömürüsüne “dur” demek lazım. Hele yerel anlamda gazetecilerin kişilik hakları bile göz ardı edilmesi üzüntü verici. Demokratik düzenin sağlanması, haber hakkının elde edilmesi, demokrasinin vazgeçilmez olmazlarını, olanaksız koşullar altında başarıya ulaştıranlar basın mensuplarıdır. Kamuoyunu bilgilendirme, denetim ve eleştiriye ciddi boyutta toplumla bölüşen, toplumsal bilinci güçlendirme, düşünsel gelişmeyi sağlayan, hep basının varlığını sunan yaşamsal sorunluklardır. Hayatın bir parçası olan basın, basını ayakta tutan çalışanları basının özgürleşmesi için büyük uğraş içindedirler. Haber toplama, yayma düşünsel değerleri sunma, eleştirme, yorumlama gibi insanca yaşamın temel koşulunu sağlayan yine gazete çalışanlarıdır.