Ebru Okutan Akalın
27 Nisan 2006
Sevgili Güllüoğlu kendinizi Hizmet Okurları için kısaca tanıtabilir misiniz?
şanlıurfalıyım .ılk, orta ve lise öğrenimimi Urfa’da tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi Hukuk fakültesine devam ederek oradan mezun oldum.
Mezun olduktan sonra hiç başka bir yerde mesleğinizi devam ettirmeyi düşünmediniz mi?
Avukatlık stajımı Urfa Barosunda tamamladıktan sonra Ankara’da çalışmayı düşünüyordum.Stajımın bitmesine az bir süre kaldığında bu düşüncemi babama söyledim. Söylediğimde gazete okuyordu, gözlüklerini indirdi ve “Urfa’da kalıp memleketine, insanlarına hizmet vermenin daha doğru olduğunu düşünüyorum” dedi.Bu “ hayır, gitme” ya da “evet, git” şeklinde bir cevap değildi, üzerinde düşünmeme gereken bir cevaptı.Ben de düşündüm ve babamın haklı olduğuna karar vererek Urfa’da çalışmaya başladım.
Bu kararınızdan hiç pişmanlık duydunuz mu?
Hayır.Hiç pişmanlık duymadım.Çünkü farklı bir dokusu olan Balıklıgöl, Gümrükhanı, Kazaz Çarşısında dolaşırken bende zamanın durduğu duygusunu uyandıran, farklı kültürleri barındıran bu kenti, bu kentte yaşayan insanları seviyorum.
Urfa’da Büro açarak fiilen çalışan ilk kadın avukatsınız, Baro Yönetim Kurulu üyeliği,Kadın Hakları Komisyonu Başkanlığı yaptınız. Ekim ayında yapılan Baro seçiminde Türkiye Barolar Birliği Delegeliğine seçildiniz.Türkiye’nin sayılı kadın Baro Başkanlarından olmanın yanında şanlıurfamızın ılk Kadın Baro Başkanlığı görevini de iyi şekilde yerine getirdiniz.Bu dönem Baro çeşitli sosyal faaliyetlerle halkla buluşmayı başardı.Bunları yaparken zorluklarınız oldu mu?
Seçildiğim görevlerden onur duydum.Seçildiğim günden, görevimin gereklerini ilk günkü heyecanımı, kararlılığımı kaybetmeden özenle yerine getirmeye çalıştım.
Meslek yaşamımda kadın avukat olmam nedeniyle avukat, hakim,savcı meslektaşlarım, adliye personeli bir sorun yaşamadım.
Vatandaş açısından ; mesleğe başladığım yıllarda avukatlık mesleği Urfa’da erkek mesleği şeklinde görülüyordu. Israrla “Avukat Bey” diyen, avukatla görüşmek için geldikleri büroda kadın avukat görünce “arabayı yasak yere park ettik” diyerek giden oğlunun ısrarına rağmen kadın avukat istemeyen sonrasında ise hepsi müvekkilim olan ve duygularını, düşüncelerini “Aslanın Dişisi Erkeği Olmaz” şeklinde ifade eden bu insanları toplumsal koşulları bildiğim ve kendimi onların yerini koyarak anlamaya çalıştığım için anlamam zor olmadı. ınsanların da beni kadın avukat olarak kabul etmeleri kısa sürede oldu ve zor olmadı.
Peki birçok kişinin merak ettiği ve cevap aradığı bu başarılara imza atmış Ferda Güllüoğlu Baro Başkanlığı gibi önem taşıyan göreve neden yeniden aday olmadı?
Baro Başkanlığı benim için ayrı yeri olan önemli bir görevdi ve ben görevimi yaptım.Ancak o dönemde kişiliğimden kaynaklanan yoğun çalışma tempomdan ötürü aileme yeterince vakit ayıramadığımı düşünüyorum.Aslında bu benim kendimle iç hesaplaşmamdır.Kısacası bu hesaplaşmamın sonunda hayatın çok kısa olduğu kendime ve aileme daha fazla vakit ayırmam gerektiği sonucuna vardım.Ayrıca bir koltukta ömür geçirmek bana ters geliyor yani bu ve bunun gibi nedenlerle adaylığımı koymadım.
Ayrıca şunu da belirtmek istiyorum; Bir görevde ilk olmak,kadın olmak önemli değil.Önemli olan görevin sorumluluklarını gereklerini layıkıyla yerine getirmek, katkı sunabilmektir.
Ben konuşmamızın başına dönerek babanıza yani belki de Ferda Güllüoğlu’na bugüne gelme fırsatı veren gizli kahramana gelmek istiyorum. Babanızla olan diyaloğunuzu bizimle paylaşabilir misiniz?
Her kız çocuğunun yaşamında babasının özel bir yeri vardır.Benim babam da benim için çok özeldi.Erkek, kız evlat ayırımı yapmayan, yaşamımızla ilgili kararlarda son sözü hep bize bırakan, büroda beni ilk kez ziyarete geldiğinde “kızım hareket alanını ve kabiliyetini kimsenin kısıtlamasına izin verme” sözüyle meslek yaşamıma sorunsuz başlamamı sağlayan babam ipek gibi bir insandı.
Babam 9 Aralık 1992’de vefat etti. O günden bu yana en çok neyi özlüyorum biliyor musunuz Ebru Hanım “Baba” “Babam” diyebilmeyi.
Samimiyetinize teşekkür ederek üstünde durulması gereken ve önemli bir başka konuyla da ilgili de fikirlerinizi öğrenmek istiyorum. Sizin Töre cinayetleri ile ilgilendiğinizi, bu konuda ciddi söylemleriniz olduğunuzu biliyoruz ki bundan dolayı da birçok Uluslararası toplantıdan davet alıyorsunuz. Sizce Kadınlarımız Anayasal Haklarını yeterince biliyor mu? Bu konudaki çalışmalarınızdan biraz bahsedebilir misiniz?
Geçmişe oranla bugün kadınlarımızın yasal haklarını kullanımı konusunda daha fazla bilgi sahibi olduklarını söyleyebilirim.
Baromuz Kadın Hakları Komisyonu 1999 yılında kuruldu.Kadınların yasal haklarını bilmediğini tespit ettiğimizden öncelikli çalışmalarımız arasında kadınları yasal hakları konusunda bilgilendirme çalışmaları yer aldı. Kadın Hakları Komisyonumuz bu konudaki çalışmalarını sürdürmeye devam etmektedir.
Yapılan çalışmaların bu konudaki eksikliği büyük oranda giderdiğini ve yararlı olduğunu süreç içerisinde gördük.
şiddete uğrayan kadınlar için neler yapılmalı?
Kadın öğretilmiş yanlışlardan, çaresizlikten şiddete karşı tolerans gösteriyor hatta kendisine şiddet uygulayan eşi kocası veya kardeşinin bu hakkı olduğunu kabul ediyor.
Kadının şiddete karşı koyması, tolerans göstermemesi için; kadınlar yasal hakları, kullanımı konusunda bilgilendirilmeli, kadını ve erkeği kapsayan bilgilendirme, biçimlendirme toplantıları yapılmalı. Valilik ve Belediyede “Kadın Danışma Merkezi” ve bu merkezlere bağlı “Alo şiddet” hattı kurulmalı, danışma merkezleri konuyla ilgili sivil toplum kuruluşları, meslek örgütleri ile işbirliği yaparak kadınlara hukuksal ve psikolojik destek hizmeti sunmalı, ilimizde namus cinayetlerinin işlendiği dikkate alınarak kadın konukevi kurulmalı.
Urfa’lı kadının çığlığı sessiz, bu sessiz çığlığı duymak için birçok yan destek mekanizmasının hayata geçirilmesi gerekiyor
.Namus Cinayetleri?
Yaşam hakkı kutsaldır. Uluslararası hukukta iç hukukumuzda kişinin en temel hakkı olarak kabul ediliyor.Ancak kadınların yaşam hakkı kadına yönelik şiddetin en uç noktası namus cinayetleri ile sonlandırılıyor.
Namus cinayetleri ağırlıklı olarak bölgede Urfa’da işleniyor. Süreç içerisinde değişiklik olmakla birlikte Urfa’da ağırlıklı olarak “ Namus cinayetlerinin Urfada işlenmediği” veya” bir, iki cinayet olduğu şeklinde bir inkar söz konusu.
Oysa ki bir sorunu çözmek istiyorsak önce onunla yüzleşmeli, gerçeği kabul etmeli ve çözüm yollarını araştırıp, bularak hayata geçirmek için çalışmalıyız.
Namus cinayetleri kimler tarafından işleniyor?
Kararları incelediğimizde; namus cinayeti işleyen kişilerin büyük bir kısmının eğitim düzeyinin çok düşük, ancak okur-yazar olduklarını, ağırlıklı olarak kırsal kökenli ve feodal yapı içinde yer aldıklarını, çağdaş bir geçim düzeylerinin olmadığını, kadının yaşamı hakkında karar verme hakkının kendilerinde olduğunu, aksini düşünemediklerini görüyoruz. Bunlar belli sosyal küme ve sanık profili ortaya çıkıyor.
Bu Cinayetler nasıl sonlanabilir,Neler yapılabilir?
Cezaların caydırıcı olması şart. Yasal değişikliğe kadar olan süreçteki kararları incelediğimizde “toplumsal örf ve adet”, “toplumun ananevi yapısı”, “toplumsal baskı” gibi gerekçelerle sanıklara tahrik hükümlerinin uygulandığını ve adeta sanıkların ödüllendirildiğini görüyoruz.Burada şanlıurfa I.Ağır Ceza Mahkemesi’nin yasal değişiklikten önce verdiği bir kararı ayrı tutmak ve belirtmek istiyorum.Mahkeme, bir namus cinayeti davasında verdiği kararla, aile meclisi olarak adlandırılan mecliste yer alan ve olaya karışan tüm sanıkları cezalandırdı ve tahrik hükümlerini uygulamadı.Bana göre bu karar “Konuşan Bir Karardı”.Suçun bireysel bir suç olmayacağını ve törenin haksız tahrikin gerekçesi olmayacağını gösteriyordu.
Cezanın caydırıcı olmasının yanı sıra kadını, erkeği, çocuğu ile tüm toplumun cinsiyet ayırımı yapmadan insana ,insan yaşamına değer veren bir bilinç düzeyini yakalaması gerekir.
şu sıralar televizyon ekranlarında, gazete sayfalarında halkın kendi içinde kısacası heryerde sürekli tartışılan bir konu olan Avrupa Birliği ile ilgili değerlendirmeniz nedir? Alınan sonuç ve atılan adımlar gerçekten olumlu muydu sizce?
AB sürecinde “Uyum Paketleri” olarak adlandırılan yasal düzenlemeler yapıldı. Yasal değişiklikler önemli ancak uygulamada sorunlar yaşandı, yaşanıyor. Bürokrasinin değişime direnmesi, uygulayıcıların çağdaş bir yorum ve uygulama yapması gerekli.
Bu süreçte bana göre birçok tabu yıkıldı.
Türkiye’de “Vazgeçilmez Dava” olarak görülen Kıbrıs’ta sorunun çözümüne doğru bir gidiş başladı.
Bu sürecin en önemli ögelerinden biri de Türkiye’de yaşayan Kürtlerin durumu olmuştur. Kürtçe dil kursu açılması, TRT’de Kürtçe yayın yapılması Kürt halkının sürekli inkarı ve yaşananlar karşısında sorunu çözmeyen ancak olumlu sayılacak adımlar olmuştur.
17 Aralık’la birlikte önemli bir dönemece girmiş bulunuyoruz. Bu dönemde Türkiye gerçekleri ile yüzleşmeli, geçmiş ile hesaplaşmalı “Bölünme Paranoyası”ndan kurtularak Kürt sorununu tartışmalı ve tanımlamaları doğru yapmalıyız.
Çünkü; hukukun üstünlüğünün egemen olduğu, insan haklarına saygılı, demokratik, refah ve barış içinde bir Türkiye’de yaşamak bu Ülkede yaşayan herkesin hakkı.
EBRU OKUTAN YORUM
BENıM BABAM ıPEK GıBıYDı
Ferda Güllüoğlu? Herkes onu şanlıurfa’mızın ilk Kadın Baro Başkanı , Kadın Konseyi Başkanı, belki de Urfa’nın ilk kadın avukatı vs. gibi görevlerini başarıyla sürdürebilmesi ve tamamlaması ile tanıdı.
Tahmin edersiniz ki bu bir cümleyle özetlediğim gibi ilklerin kadını olmak, yazmak kadar kolay değildir.Ben bu cümleyi bile okuduğu zaman ben birşey yapmadım sadece çalıştım dediğini duyar gibi oluyorum.Benim kendisini yaptığımız röportaj öncesinde tanıma şansım olmamıştı. Ancak görüşmelerimiz sırasındaki o soğukkanlı, sakin iyi kalpli ve olaylara yaklaşımındaki belki de bir adalet savunucusundan beklenebilecek en üst düzeydeki tarafsızlığı beni adeta büyüledi.
O bize her yönüyle içini dökerek “Benim Babam ıpek gibiydi” “En Çok “Baba” Babam” demeyi özlüyorum” dedi. Onu çok iyi anladım çünkü ben de babamı çok seviyorum.Bir babanın kızı ile çok özel bir diyalogu vardır ki bu anlatılamaz hissedilir. Onların desteği bizleri bir yere getirir. Tüm evlatlar için babaları, babaları için de evlatları tek başına bir dünyaya bedeldir.Eminim ki Sevgili Ferda Güllüoğlu’nun babası saygıyla ve sevgiyle andığım rahmetli Ali Güllüoğlu da Urfa’ya hizmet etmesini istediği kızı ile hep gurur duymuştur ve duyuyordur.
Daha fazla söze ne gerek “Teşekkürler Aslan Yürekli Kadın”.