Sabri Dişli
27 Eylül 2007
ısot’un Urfa’ya yamanmış uyuz ve uyduruk bir fıkrası vardır… Hani şu Fransızların isot tarlasına girdiği… Güya “isot”a ne kadar önem verdiğimizi vurgulamaya çalışan, aslında köylü kompleksi ile TSE’li bir “tirşikçi”nin uydurmasıdır, bu fıkra…
ısodun tarihçesini anlatıp, bize yani Urfa’ya aittir demek gibi bir gafletin içine düşmem… Çünkü isodun (taze biberin) 1400’lüyıllarda orta Amerika’dan dünyaya yayıldığı biliniyor.
(Yani ilk çiğköfte isotsuzmuş)
ısot’u en çok üreten ve tüketen bir şehir olmamız nedeniyle isotla anılır olduk.
Mevsimsel olarak isotun zahire damındaki başköşeyi alma vaktidir…
Hani mevsim sonu elinde boş bir bardak komşudan borca isot istersin…
“Valla anam bi yemeklik kalmış ha bağ istisense onu da verim” zulada saklıdır ama kıymetlidir, büyük bir emeğin ürünüdür isot, öyle kolay verilmez.
Son günlerde şanlıurfa da isot hırsızları türedi…
Olayı başından anlatayım…
Aile reisi veya dul kadındır: Aylarca “ısot fonunda” biriktirdiği parayla hal pazarından en iyisinden üç torba taze isot almış… ısot torbalarını Rus motorunun sepetine atmış… Sonra bir ES-ES subayı edasında motor sürücüsünün arkasına atlamış… Tor! Tor! Sesleri ve egzozdan çıkan doğu ekspresi treni gibi duman eşliğinde… Apartmanın damına doğru yol almış… Komşuları; Zello’yu Fundo’yu 3. katta yeni taşınanları bile tohum ayrıştırması için dama toplamış… söz sohbet… kim kimin kızını aldı… “bin bir gece” dizisindeki kadeh gözlü kız ne yaptı? Derken, temizlenivermiş isot. Temizlerken alınan tüm önlemlere rağmen… “ıstı otunun” ısısıyla alev alev yanan eller, gece sabahlara dek buz torbalarında bekletilmiş, tam bir işkence çekilmiş… damda geçen saatler, küflenmesin, yumulmasın diye tek tek ağzı burnu düzeltilmiş isot’un… çocuk gibi üstü örtülmüş, Gece naylon torbalara sararak tere yatırılmış.
Nihayet isot kuşluk vakti çekilecek kıvama gelmiş….
Dama çıkmış…
Eyvah! isot yok!
Aman isot! duman isot!
YOK! Çalınmış..
“Ley anam apartman damının kapısını kim açık bıraktı!
Onca para.”
-Yere gire parası, verdiğim emeğime yanıyam… Nasılda karartmıştım…
“Hırsız sen olasan o isotu yemyesen karnıda daş ola!”
“Epriyesen çürüyesen lap lap tökülesen!”
Cümle nükleer başlıklı güdümsüz beddualar savrulur…
Sözü nere getirmek istiyorum…
Bu bölgenin ürünü olan ısot veya pul biber… Bölge şehirlerinde ayrı tekniklerle yapılır, kendine özgü lezzet elde edilir…
Her şeyin en iyisi en güzelini biz yaparız manasında değil…
Damak zevkidir kişiden kişiye değişir… Ama beyni ile damağı arasındaki bağlantıyı kayıp etmeyenler bilir ki; Urfa ev isotunun lezzeti bambaşkadır…
Urfa da ev isotçuluğu tam bir sektöre dönüştü…
Bunu gören çevre iller, adı lazım değil “Pul biberi festivali falan” düzenlemeye kalkışmış…
Damımızdaki hazır ısot’u alıp “festivale” dönüştürecekler!
Tabi bizim beddualarla kayıp edecek vaktimiz yok!
Urfa isotunun tescillendiğini biliyorum…
Ya Allah aşkına bu bölgenin değerleri hepimize yeter…
Bırakın damda dolaşmayı…
Bak yakalanırsınız sonra…
Sizi gidi isot ‘hırsızları’ sizi(!)