İbrahim Halil Okuyan
9 Ocak 2007
Zaman ne de çabuk geçiyor. 2007 yılı “Eurovision şarkı Yarışması”na katılma zamanı gelmiş. Kısmetse Mayıs’ta AB Ülkelerinden ve ısrail gibi kendini öyle gösteren Ülke temsilcilerinden (30 kadar Devlet) birer şarkı dinleyeceğiz. Her Ülke özenerek birer şarkı hazırladığı halde yürekten söylenmediği için olsa gerek; kazanma hırsı, başkasını altetme gayesi taşıdığı için insana pek sıcak gelmiyor. Nasreddin Hoca merhumun deyişi ile; “Bir dirhem bal için bir çeki odun çiğnenmiş” gibi oluyor insan.
TRT bu seneki yarışmaları Ülke içinde birini yarışla seçme yerine, bir “Taşaron” seçme ile değerlendirdi. Eurovision şarkı Yarışmasında Ülkemizi temsil etme şansını Kenan Doğulu’ya verdi. Bir de; “şarkını ister Türkçe, istersen ıngilizce oku!..” dedi.
şarkıcının seçimi ve dil önerisi kamuoyunca da olumlu karşılanmıştı. Ama genç şarkıcı kamuoyunda konuya öyle gereksiz bir giriş yaptı ki, Millet hayrette kaldı. Kendini halk nazarında peşin bir mağlûbiyete sürükledi. “Bu kafa ile kazansan ne olur, kazanmasan ne olur..” dedirtti.
Kenan Doğulu bir Türk Sanat Müziği Sanatçısı olmadığı için belki sözlerini normal kabul edenler bulunabilir. Ama ne de olsa insan bir Türk olduğunu, yarışmada Türkiye’yi temsil ettiğini unutmamalı. TRT’nin “şarkını ister Türkçe, ister ıngilizce seslendir” deyişini, normal ölçüler içinde değerlendirmeli, Türkçe’yi kötüleme, ıngilizce’yi itibarlama” vesilesi yapmamalı idi. En azından kendi diline ve milletine saygılı olmalı idi.
Sayın Doğulu ihaleyi(!) kapınca ilk demecinde; “şarkının Türkçe olması eski kafaların düşüncesi. ıngilizce daha çok insana hitap etmesi açısından önemli…” diye buyurdu. Öyle olabilirdi ama bunun yolu basit bir tavırla Türkçeyi çiğnemekten geçmezdi. Kaldı ki, şu meşhur(!) yarışma geçen yıllarda temsilcilerimiz tarafından Türkçe de, ıngilizce de söylenmiş, her iki dilde de başarılar elde edilmişti. Üçüncü olanımız da, birinci olanımız da Ülkelerini iyi temsil etmesini bilmişler, lisanı ön plâna çıkarmamışlardı. Sonra ıngilizce ile birinci olduğumuz yıl, hatırlanırsa ıngilizler kendi lisanlarıyla sonlarda yer almışlardı. Demek oluyor ki, bu yarışma kriterleri yalnız lisanla sınırlı değil. Başka özellikler de arıyor. Temsilcimizde bunların bulunmasını da çok arzu ederdik. Neyleyelim ki, pek yokmuş. ılk etapta Türkçeyi hafife alarak boğulup gitti…
Maalesef günümüzde bunu yapan yalnız Kenan Doğulu değil. Kendini birşey zanneden nakıs kişiler Türkçeyi hafife almakla boylarının uzandığını, yükseldiklerini sanıyorlar. Bunu cadde üzerlerindeki dükkân tabelâlarından, hafif şarkılara, konferanslara, oturumlara kadar hemen hemen her yerde görüyoruz. Onların adına utanıyoruz. Oysa Türkçe’nin lezzetini keşf’edebilseler, Yunus’un Karacaoğlanın diliyle bir kendilerine dönebilseler bu kişiliksizler olmaz. Hep birlikte Milletçe kendi dilimizin zevkini de yaşarız. Her alanda başarıya koşarız.
Bugün ıngilizce her Milletin ikinci lisanı olma durumunda. Bunu biz de saygı ile karşılıyor, bir kültür zenginliği sayıyoruz. Ama bir Fransız, bir Alman, bir Rus hiçbir zaman ıngilizceyi kendi dilinin önüne çıkarmıyor. Bilhassa Ülkesini temsil ettiği yerlerde ıngilizce konuşmuyor. Biz bu basit hastalığı nereden kaptık ki, bir türlü gençlerimizi tedavi edemiyoruz. Türkçemize hor bakıyoruz.
Umarız, Adriyatikten Çin Seddine kadar olan Coğrafya’da konuşulan, anlaşılan Türkçemizin hakiki, yürekli sahipleri birgün güzel lisanımızı da bayraklaştırmasını bilirler…