Mahmut Çepoğlu
17 Ağustos 2007
ınsanlarımız acaba çok çaresiz ve zavallı mı? Yoksa bazı uyanıklar tarafından çeşitli ayak oyunları, alavere dalaverelerle, üçkâğıda getirilerek, hile ve entrikalarla ellerinden oyları mı alınıyor? Diye düşünebilirsiniz. Aslında hiç biri değil; insanlarımız artık partilerin hegemonyasından kurtulmayı arzuladıklarından olmuş olacak ki tercihlerine saygı duymalıyız.
Bu ülkenin barış ve kardeşliğe ihtiyaç hasıl olduğundan böyle bir haleti ruh içinde davranışlarını sergilemektedirler. Partilerde bu tavır ve davranışlara göre kendilerine çeki düzen vermenin gerekliliğini anladılar. Bu güne kadar seçmenlerin ihmal edilmesinin farkına varmış olacaklar ki yeni arayışlara yönelmelerinden fayda umulur.
Kim nasıl gelişmeleri yorumlarsa yorumlasın, her şey ayan beyan ortada. Herkes kendine göre yorumlama hakkına sahiptir. Ancak unutmamak gerekir ki; hayatın realitesi bazı gerçeklerle bizleri yüzleştiriyor. Artık seçmenler denenmişlere, rijit söylemlerle halkı bir birine hedef gösterenlere, dini değerleri hiçe sayanlara oy vermiyor. Güvenlik duygusunun yitirileceğini de tahmin etmiş olacaklar ki birliği tehditkâr davranışlara tepki vermektedirler.
Partinin olduğu kadar liderlerinde yenilenmesi gerektiğine, seçmenler parti tabanı yeni yüz ve yeni söylemlerle liderleri sözleri ile de olsa kucaklamak istiyor. “Mahkeme kadıya mülk değildir.” Sözünün benzeri partilerde hala partiyi mülk olarak görenler olması, üzücü bir davranış olduğu kadar, seçmene, partiliye saygısızlıktır. Ama sırça sarayda yaşayanlar bu gelişmelerin farkında olamazlar.
Konumuz mevcut liderler olmasa da kimi parti liderlerini taban tarafından istenmeyen liderler nezaketen de olsa bırakıp çekilmesi lazım. Halkımızın arasında bir deyim var.”Üç kişi sana, başında külahlın yok” dediyse elinle bir kontrol etmende fayda vardır. Kendisini eleştirilerden muaf tutup yükselen sesin şiddetle bastırılması alternatif çözüm değildir. .
Bu cumhuriyet, laiklik, hükümet ve devlet düzeni kimsenin sayesinde yürümediği, ilke ve inkılâplar, yenilikler, yasama ve yürütme herkesçe benimsenmesinin neticesidir. Provoke edilmeye meydan vermeyip, partilileri potansiyel suçlu yerine koymamalıyız. Halk artık liderler sultasına dur diyor.
ıhtiraslar bu ülkeye istikrarsızlığı getireceğinden kimsenin şüphesi olmasın. El an bunu yaşıyoruz da. Atalarımız eski liderleri sanki önceden tanıyormuş gibi yada bu eskimişlerin milletin başına bela olacağını düşünmüş olacaklar ki “eskide hayat olsaydı eskici pazarına nur yağardı” demişler. Hani “eskimişleri atın jil geliyor” reklâmı da ne kadar uygun düşmekte.
CHP içindeki yeni sesleri duyunca gelişmelerin seyrinin bir yenilik getireceği inancı bende hâsıl oldu. Hiç kimse eleştiriden muaf değildir, yergi ve zem yerine yapıcı ve yenilikçi olduğu sürece. Muhalefet diye yola çıkan Sarıgül ve ekibinin tavrı tüm taban tarafından ve sıradan vatandaşlar yanın da partiye gönül vermiş insanların hoşuna gidiyor. Katı kuralcı, dayatmacı, statükocu, baskıcı politikalarla ne parti idare edilir ne dostluklar kurulur, ne ülkeye fayda sağlanabilir.
Bir seçim sonrası bir parti baraj altında kalmış ve lideri istifa edip kabuğuna çekilmişti. Bu liderle 22 temmuz sonrası yeniden ekranlarda görülmeye başlandı. Ya birileri bunları yeniden diriltmek istiyor yada istek ve talepleri var. Ortalarda bazı garip şeyler döndürülmek isteniyor ama boşuna….Atı alan Üsküdar’ı geçti. Eskilerine söylenecek çok güzel ata sözlerimiz var. “Geçti borun pazarı sür eşeğin Niğde’ye.”
ınsanlar yeniden parti lideri arayışa geçmişler. Adam bulamamış olacaklar ki eski müstafilerin peşine düşmektedirler. Oysa halk onları unuttu. Tansu Hanım tekrar aranır olması akla bazı sorular getiriyor. Geçmişte ne yaptılar ki şimdi neyi başaracak. Veya çıkarları için mi bu insanları yeniden piyasaya sürmek istiyorlar. Artık millete temcit pilavı gibi ısıtıp, ısıtıp sunulan liderleri kale almıyor.
Her gün yeni defterler dürüldüğünün farkında değiller herhalde. O yetmedi “başbakan Mesut” sloganları ile karşılanması birkaç kişinin çığırtkanlığından başka bir şey olmazsa gerek. Bir miras yedi olan Sn. Mesut Yılmaz şimdi halkımızın deyimi ile “karayerlerde.” Halk onu yükseklerde çok gördü. Yüce divanda yargılanışı aklanmış da olsa artık lekeli olmak hoş bir şey değil. Divandan kurtulup bağımsız aday olup, kendi memleketinden bağımsız olarak yeniden seçilen Mesut Yılmaz’ın yeniden umut olamayacağının bilincini görüyoruz.
Artık bu ülkenin zorbalık ve şiddeti taşıyacak durumda olmadığını kabullenmek zorundayız. Din ve vicdan hürriyetini özümseyip kültürel gelişmelere açık olmalıyız. Yükselen seslerin şiddet ve baskıyla sindirilmesinin artık demokrasilerde yeri olmadığını kabullenmeliyiz.