Mahmut Çepoğlu
30 Ekim 2006
Eleştirilmek kadar güzel bir şey yoktur. Eleştiri hep vardır ve olacak. Düşüncelerin ilerlemesini sağlayan düşüncenin kategorize olması anlamında vazgeçilmez bir olgudur. Eleştiri olmazsa düşünceler özgürce dile gelmez, doğrular bulunmaz, güzellikler meydana çıkmaz. ışte eleştirinin temel amacı da budur. Eleştiriye açık olmayan sanatçılar eleştirinin dinamizminden faydalanamazlar. Sanatçı kimliği olanlar kendini yenilemek için eleştirilere açık olmalıdırlar. Hatta halkımız arasında bir söz var, hep söylenir. “Başında külahın (takken) yok” dedilerse elini uzat yokla. Fakat eleştiri adı altında saldırganlık dürtüsünün devreye girmesi hiç hoş bir şey değil. Söylenenleri duymamak, görmezlikten gelmek bir eksiklik olsa gerek. Bakınız Eınsteın ne diyor. “Yanlış yapmayan insan yoktur, insanlık yanlışlığını kabul etmek ve düzeltmekle olur.” diyerek yaşamın gerçeğine ayna tutmaktadır. Uzun zamandır çeşitli gazetelerde yazı yazıyorum. Gerek yerel, gerek ulusal alanda, dergi ve gazetelerde çalışmalarım sürmekte. ınsanlara bir şeyler verebiliyorsak ne mutlu bize… Yazı uzun olur, kısa olur önemli değil; önemli olan yazının özünü sevme, doğrularla buluşma gerçeklerin ruhunu mihenk taşına vurmadır. Yazdığım yazıların geneli A-4 kağıdını geçirmemeye gayret ediyorum. Bazen aşarsa da mecburiyettendir demek. Uzun yazmanın nedenlerini sıralamaya kalkarsam haklılığımı sizde kabul edeceksiniz. Bunun temel nedeni kayda değer yazıları ileride bir kitap oluşur düşüncesi. Bu uzun yazmadan yola çıkarak çeşitli konuları, sorunlarını dile getirdiğim güncel, zamanı geçecek yazıları da haliyle detaylara inerek kafalarda şüphe bırakmamaya gayret ediyorum. Fazla ayrıntı kullanmamın nedeni biraz da okuyucunun takdirine bırakmak lazım. Dolayısıyla makaleleri, fıkra, gezi, gözlem, haber içerikli köşe yazılarını birbirinden ayırmak gerekir. Ben okuduğum bir yazıda o yazı ile ilgili kafamda hiçbir sorunun kalmamasına dikkat ederim. Onun için bende de bir yazıyı tüm detayları ile yazmak bir alışkanlık olmuş. Çoğu insanın uzun yazı okumaya tahammülleri yoktur. Ama ben yazılarımın ilgilisinin okuduğuna kanaat getirerek yazıyorum. Yoksa yazılar herkes için yazılmaz. Örneğin aldığım bir gazetede beni ilgilendiren veya dikkatimi çeken yazıları okurum. O yazının susuz bir insanın suya doyması, açlığını gidermesi gibi bir şey olmasını isterim. Fotoğraf sergisi açan bir sanatçı arkadaş hakkında uzun bir yazı yazmıştım. Yazımı okuduktan sonra “keşke bir o kadar daha olsaydı” demesine ne dersiniz. O yazım bir fotoğraf sanatçısına yazılmıştı. Ancak tüm fotoğraf sanatçılarını ilgilendirdiği gibi meraklısının da ilgisini çeken bir yazıydı. Yazılarımda ki diğer bir sorun, kelime yanlışları, noktalama işaretleri. Yazılarımızın tabi ki her satır ve noktasına kadar okunduğunu kabul ediyorum. Bu yalnız benim sorunum değil, yerel gazetelerin tümünde olduğu gibi ulusal anlamda da bu tür yanlışlara rastlamak mümkün. Bu işi profesyonelce yapmadığımız meydanda. Bu kadar işin arasından birde günlük olayları, memleket sorunlarını, yaşamın her alanını bir gazeteci gözeyle görmek, izlemek zorunda olduğumuz gibi, bir de bunları yazmanın zorluğunu yaşıyoruz. Yazıyı yazdıktan sonra, kendi yazımızı tashih edecek durumda değiliz. Zaman yetmediği gibi, yazıdaki duygularla yüklü olduğumuz için kendi eksiğimizin farkına varmıyoruz. Önemli olan biçim ve öz arasında diyalektik bir bütünlük olmasıdır. Noktalama işaretlerine riayet etmek gerekli. Çünkü noktalama işaretleri yazının bir parçasıdır. Fakat bizler noktalama işaretlerinden ziyade kelime hatalarının gözden kaçmasına, cümledeki anlamının değişmemesine, özen gösterme çabası içersindeyiz. Dil bilgisi kuralları, noktalama işaretlerine gelince; bunlar anlatılanlar için bir amaç değildir. Yazı yazmada bir vasıta kabul etmelisiniz. Esas amaç yazıdaki fikir ve temadır. Yazıların kıymeti noktalama ve dilbilgisi kuralları ile değil; kalemden dökülenlerle ölçülür. Noktalama işaretlerini tarihi geçmişinde; işaretleri yazar değil, okuyucular koyarlardı. Noktalama işaretleri öyle meydana çıkmış, ancak bu görev şimdi yazarlara düşmektedir. Bir virgülün nice anlamları değiştirdiğini bende biliyorum. Bana “en güzel yazı hangisidir” gibi bir soru yöneltseniz, ben hiç okunmayan yazıdır derim. Bir yazı okunacaksa ve o yazıdan gereğini almak istiyorsak, o yazıyı da okumaya tahammül göstermeliyiz.