Ali H. Demir
16 Ocak 2007
Eğitim faaliyeti devlet tarafından büyük oranda yürütülen, denetimi ise tamamen devlet tarafından yapılan sosyal bir hizmet olarak algılanır. Bu sosyal hizmetin gereği gibi yerine getirilmesi gerekir. Devletin bunu istemeye hakkı ve gücü vardır. Ancak bunu sadece istemek yetmez. Bu hedefe ulaşabilmek için gereken önlemleri alması ve çalışması gerekir. Sadece okulu yapmak, okulu işletecek elemanı okula göndermek yetmez. Ardından bu çalışmaları sürekli değerlendirmeli, kontrol etmeli ve geliştirmelidir. Bu çalışmalar eğitimin amacına ulaşmasını kolaylaştırır. Bu çalışmalar devlet tarafından yapılacak ancak devlet sonuçta soyut bir kavramdır. Bu çalışmaları devletin hangi birimi yapacak sorusunun da cevaplandırılması gerekir. Eğitim Milli Eğitim Bakanlığı ve onun bir alt birimi olan Milli Eğitim Müdürlükleri tarafından yürütülür. Ancak eğitim sadece bu birimler tarafından yürütülmez. Devletin tüm yetkilileri bu anlamda görevini yerine getirmelidir. Mülki amirler bir yerleşim yerinde devletin temsilcisidir. Kolluk kuvvetleri devletin gücünü temsil eder. Mülki idare amirlerinin yönetim becerileri devletin işlevlerini gereği gibi yerine getirmesini de sağlar. Bu nedenle özellikle mülki idare amirleri üzerinde devleti layıkıyla temsil etme konusunda büyük sorumluluklar bulunmaktadır. Devletin kolluk güçlerini bu sosyal hizmetlerin yerine getirilmesi konusunda işe koşmalıdır. Devlet, karmaşık toplumsal ilişkilerin yaşandığı kent hayatından, en ücra kırsal yerleşim birimine kadar varlığını hissettirebilmelidir. Bu hissettirme olmadığı takdirde her türlü sosyal hizmet birkaç kişinin elinde kalır, verimsizleşir. Yürütülemez. Sonuç alınamaz. Eğitim faaliyeti şehir veya kırsal hemen her türlü yerde yapılmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı dışında en ücra yerlere kadar kurumsallaşmış bir başka bakanlık daha yoktur. Bu dağınıklık yapılacak faaliyetin etkisini azaltmakta, hatta büyük oranda olumsuz etkilemektedir. En ücra yerleşim birimlerine kadar giden eğitici personel oralarda bir bakıma tek başlarına kalmakta, eğitim faaliyetini kendi başlarına yürütmeye çalışmaktadırlar. Bu durumdaki eğitici personele devletin tüm kurumlarının ve devlet görevlilerinin her yönüyle destek olması gerekir. Bu gün ilimizde bu alanda büyük sorunlar yaşanmaktadır. Ulaşım imkanlarının yetersizliği yanında dağınık ve çok küçük yerleşim birimlerine kadar okul yapılmış olmasına karşın pek çok alt yapı hizmetinin buralara ulaşamamış olması gibi yetersizlikler karşısında o yerleşim biriminde kalmak zorunda kalan eğitici personel adeta tek başlarına yaşamlarını ve görevlerini sürdürmek zorunda kalmaktadırlar. Bu durum öğretmenleri özellikle kırsal kesimde çaresiz bırakmakta, birkaç yerel etkin kişinin insafına terk etmektedir. Öğretmenler veya eğitimciler bu yerel kişilerin etkisinden kurtulup gerçek anlamda eğitimin hedeflerine ulaşacak etkin çalışmaları yapamamaktadırlar. Köylerde yaşayan bazı kişiler okulları ve öğretmenleri istedikleri gibi yönlendirmeye, öğrencileri istedikleri gibi okula gönderme veya göndermeme iradelerini kullanabilmekte bir bakıma sistemli, kontrollü, bilinçli ve bilimsel bir temele oturması gereken eğitim hizmetleri eğitime duyarsız kişilerin keyfine göre gelişigüzel yapılır hale gelmektedir. Öğretmenler de bu durumdan rahatsız olmalarına rağmen seslerini çıkaramamakta veya seslerini duyuramamakta, bir bakıma gününü doldurup bir an önce gitmek veya en azından yerini değiştirmek için çareler aramaktadır. Bu olumsuzlukların önüne geçecek önlemlerin mutlaka alınması gerekir. Yerel ilişkilerin, yerel etkilerin ve kişisel düşüncelerin mutlaka bu hizmetin önünde engel olmaktan çıkarılması gerekir. Muhtarlık sistemi bu anlamda şanlıurfa ilinde büyük oranda etkisiz kalmaktadır. Muhtarlık devletin toplumsal hayata yönelik yapacağı hizmetlerde önemli bir basamak olmasına karşın sahip olduğu öneme uygun bir anlayışla işletilememektedir. şanlıurfa’daki okulların büyük kısmı kırsal kesimde yer almaktadır. ılde mevcut eğitim kurumlarının sayısı 1300-1400 civarındadır. Bunlardan bin civarındaki kurum kırsal kesimde yer almaktadır. Kırsal kesimdeki öğretmenlerden gelen yakınmalar konusunda yapılmış bir inceleme, araştırma bulunmamaktadır. Aslında eğitimle ilgili pek çok alanda bu araştırma eksikliği yaşanmaktadır. Araştırma yapılmaksızın eğitime dair bir takım konular üzerinde düzenleme yapmak, değerlendirme yapmak çağdaş yönetim anlayışında yeri olmayan bir durum ama ne yazık ki araştırma yapılmaksızın uygulamalara yönelik kararlar almak bizim eğitim sistemimizde görülen en yaygın hatalı uygulamalardan birisi. Kırsal kesimde yaşanan sorunlara ilişkin yapılmış bir araştırma olmadığı için böyle bir araştırmaya atıfta bulunmak mümkün olmamakla birlikte bu konuda yaşanan bir takım sıkıntılardan örnekler verilebilir. Köylerde yaşayan öğretmenler devam takip konusunda gereken girişimleri tam olarak yerine getirmekte zorluklarla karşılaşmaktadırlar. Öğretmen sürekli köyde kaldığı için köylüyle daima yüz yüze kalmaktadır. Köyde belki muhtar vardır. Muhtar devleti temsil eder, bu nedenle kimse belirlenen kurallara aykırı hareket etmeye cesaret edemez diye düşünülebilir. Ancak yaşanan sorunlar ne yazık ki bunu doğrulamamaktadır. Muhtar da sonuçta köy yerleşim yerinde diğer kişilerle, ailelerle bir arada yaşanan o toplumun bir parçasıdır. Bu nedenle köylü vatandaşa rağmen muhtarın kuralları sonuna kadar dayatmasını beklemek gerçeklerle örtüşmemektedir. Toplumsal yaşam genelde kurallardan daha önde gelmekte ve insanlar toplumsal yaşamın getirdiği zorunluluklar nedeniyle kuralları ikinci plana atabilmektedirler. Kuralların uygulanmasını takip eden kimse de olmayınca kurallar bir bakıma kağıt üzerinde kalmaya devam etmekte ve sonuçta bu ortamda yaşayan öğretmen ve diğer eğitimciler de yalnız kaldığı için çaresiz çevreye boyun eğmektedir. Eğmek zorunda kalmaktadır. Kırsal kesimde görev yapan pek çok öğretmen, köy ve köylü nazarında öğretmenin her hangi bir değerinin olmadığını dile getirmektedir. Bunun en önemli nedenlerinden birisi öğretmenlerin yaşadıkları çevrede yalnız başlarına kalmış olmalarındandır. Öğretmenler daha önce hiç bilmedikleri, yabancısı oldukları bu yeni sosyal çevrede yeni kişilerle, yeni adet ve geleneklerle, yeni bir kültürel çevreyle karşı karşıya gelince ne yapacaklarını bilememekte ve karmaşık duygular içine girmektedirler. Yaşanan sosyal çevreye dışardan gelip dahil olan öğretmen bu ortamda tek başına kalınca da daha büyük bir çaresizlik içine girmektedir. Köyde geçerli olan değerler, ilişkiler çok farklı olunca öğretmen burada ne yapacağını şaşırabilmektedir. Öğretmenin bu çaresizliğini, yalnızlığını gören köydeki bir takım kişiler bunu kötüye kullanabilmektedirler. Bu durum öğretmeni olumsuz etkilemekte dolayısıyla eğitimi de olumsuz etkilemektedir. Devletin en önemli toplumsal hizmetlerinden olan eğitim faaliyetinin amacına uygun yürütülebilmesi için özellikle köy muhtarlıkları aracılığıyla köylülere bir takım yükümlülükler getirilmeli, bu yükümlülüklerin yerine getirilip getirilmediği konusunda özellikle mülki idare amirleri ellerindeki yetkiyi etkin bir şekilde kullanmalıdırlar. Eğitim başta olmak üzere tüm toplumsal hizmetlerin yürütülmesine vatandaşlar maddi ve manevi anlamda ne kadar çok katkıda bulunursa o kadar fazla benimsenir ve toplum üzerindeki etkisi artar.