Ali H. Demir
30 Nisan 2008
Eğitim faaliyetleri toplumu oluşturan çoğu kişi tarafından okulda yapılan öğrenme, öğretme faaliyetleri olarak düşünülür. Çoğu kişiye göre öğrencilerin okula gitmesi, okuma, yazma, temel matematiksel işlemleri öğrenmesi, müfredatın belirlediği derslere yönelik bilgi sahibi olması, yapılan sınavlarda başarılı olması eğitimin hedeflerine ulaştığının göstergesidir. Öğrencilerin devam ettikleri sınıfları başarıyla geçmişse, kendilerine öğretilen dersleri iyi bir şekilde öğrenmişse, sorulan sorulara doğru cevaplar verebiliyorsa iyi bir eğitim almış sayılabilir. ılginç olan bir çok eğitimci de aynı düşüncededir. Bu düşüncenin bir sonucu olarak öğretmenler okullarda sınıf veya derslerin içeriğini oluşturan müfredatın belirlediği çalışmaları sınıf ve okullarda gerçekleştirmeye çalışırlar. Okuma yazmayı öğrenmiş bir öğrenci, yapılan çeşitli sınavlarda başarılı olmuş bir öğrenci öğretmeninin gözünde başarılı bir öğrencidir. Toplumu oluşturan kişiler de öğrencilerden bu tür göstergelerde başarılı olmasını bekler. Eğitim öğretim işlerinin düzenlenmesinden, yürütülmesinden, değerlendirilmesinden sorumlu olan yönetim kademeleri de okul ve öğretmenlerin başarısını belirleyip bu yönde değerlendirme yaparken seviye tespit sınavlarında kaç öğrencinin başarılı olduğuna, üst öğrenim kurumlarına kaç öğrencinin girebildiğine, yapılan değişik bilgi yarışmalarında hangi okulun başarılı olduğuna bakarlar. Bu bakış açısı eğitim kavramına yaklaşan kişilerin vizyonlarını, eğitime yönelik sahip oldukları bilgi düzeylerinin derinliğini gösterir. Sokaktaki sıradan insanların eğitime dair çok derinlikli bir bilgiye, düşünceye sahip olmalarını bekleyemeyiz. Ancak eğitim alanında çalışan, yönetim kademelerinde görev alan, eğitimi kendine bir iş, uğraş alanı olarak seçerek bu alandan bir bakıma ekmek yiyen insanların bu konudaki durumlarının sıradan insandakilerden farklı olması gerekir.
Özellikle kurumsal yapılar faaliyet alanlarına yönelik olarak topluma öncülük, önderlik yapmak zorundadır. Eğitim faaliyetlerine toplumsal yapının şekillendiricisi, yönlendiricisi, geleceği inşa etmede can alıcı öneme sahip işlevler olarak bakmak ve bu bakış açısını toplumu oluşturan tüm gruplara, bireylere ulaştırmak gerekmektedir. Eğitim sadece bir bilgilenme süreci değil, kültürlenme, sosyalleşme, kişilik oluşturma, toplumsal birlik ve beraberliği güçlü bir hale getirme süreci olarak görmek ve göstermek gerekmektedir. Bunun sağlanabilmesi için de eğitimle ulaşılmak istenen hedeflerin kişilerle, gruplarla ve tüm toplumla paylaşılması gerekir. Bu sürecin iyi işletilmesi toplumdaki sıradan insanlardan çok eğitimi bir uğraş alanı olarak gören, eğitimi yönlendiren, değerlendiren, düzenleyen kurumsal yapılara büyük görev düşmektedir. Genel anlamda eğitim sistemi diye adlandırılabilecek bu kurumsal yapının etkin bir şekilde üzerine düşen görevleri yerine getirmesi gerekiyor. Öncelikle eğitim sistemi eğitimi sadece bir bilgilenme süreci olarak görmediğini göstermesi gerekiyor. Bu gerekliliğin yerine getirilebilmesi için eğitimden beklentilerin açık, anlaşılır ve herkesçe paylaşılır bir şekilde ifade edilmesi gerekiyor. ıfade edilen bu gerekliliklerin yerine getirilmesi için ihtiyaç duyulan alt yapı imkanlarının oluşturulması, süreci işletecek uzman personelin zamanında ve gerektiği kadar yetiştirilip istihdam edilmesi, personelin verimlilik temelli bir anlayışla değerlendirilip sürekli geliştirilmesi, dünyadaki gelişmelerin takip edilerek sisteme entegre edilmesi, sisteme giren kişilerin istenen niteliklere sahip olarak çıkmaları konusunda işleyişin düzenlenmesi, tüm bu yapılanlara ilgili herkesin gönüllü katılımının sağlanması öncelikle ve acilen olması gerekmektedir. Sistemde yapılacak bu düzenlemeler sonrası toplumun, grupların, kişilerin eğitime yönelik bakışına etki etme imkanı da ortaya çıkabilecektir.
Eğitim sistemimize bu yönden baktığımızda öncelikle sistemde büyük sorunların yaşandığını görmekteyiz. Yukarıdan bu yana dile getirilen eğitim sürecine yönelik yanlış bakış bunun bir göstergesidir. Eğitimi salt bilgi verme süreci olarak görme yanında eğitim faaliyetlerinin yürütüldüğü kurumsal yapılarda büyük eksiklikler yaşanmaktadır. Kararlı bir personel seçme sisteminin olmaması, mevcut personelin verimlilik temelli anlayış bir tarafa şekilci bir anlayışla değerlendirilmesi, personelin geliştirilmesi yönünde bir endişenin olmaması, okul ve kurumlarda ihtiyaç duyulan bir çok uzman personelin istihdamı yerine işleri deneme yanılma yöntemiyle ve istatistiki veri toplama endişesiyle yapan kişilerle götürülmeye çalışılması eğitim sisteminin hemen akla gelen temel sorunları olarak sıralanabilir. Uzman personel deyince eğitim öğretim faaliyetlerinin en önemli üç ayağından biri olan rehberlik faaliyetlerine yönelik olarak okulların büyük çoğunluğunda rehber öğretmen olmaması, özel eğitimin birkaç günlük kurslarla yetişmiş alan dışı kişilere emanet edilmesi, yönetim tecrübesi, eğitimi almamış kişilerin yönetici olarak görevlendirilmesi personel yönüyle önemli eksikliklerden bazıları. Oysa bir işin istenen niteliklere uygun yapılabilmesi öncelikle o işi bilen kişilerin olmasına bağlıdır. Personelin olmadığı bir yerde işin iyi yapılabildiğinden söz etmek anlamsızdır.
Buraya kadar yazdıklarımıza bakılınca bırakın toplumun eğitime yanlış bakışının eleştirisini yapmayı işi eğitim olan eğitim sisteminde var olan yanlış, eksik bakış açısının öncelikle üzerinde durulmasına ihtiyaç duyulmaktadır.