Ali H. Demir
12 Aralık 2006
Tarihte Mezopotamya olarak bilinen ve şanlıurfa’nın da içinde bulunduğu çevre ekonomik, sosyal, kültürel faaliyetlerin merkezi durumunda olmuş bir yer. şanlıurfa bu gün de önemli yolların kavşağında yer alan bir coğrafi konuma sahip. Doğu Anadolu’ya giden yollar, yurt dışına, orta doğuya giden yollar yine şanlıurfa’dan geçmek zorunda. Yine son yirmi beş-otuz yılın en önemli projelerinden birisi olan Güneydoğu Anadolu Projesinin de en önemli yerinde şanlıurfa bulunuyor. Böylesi önemli bir yerde bulunan şanlıurfa ilinin ülkedeki etkisinin de çok daha fazla olması beklenirken ne yazık ki bu konuda istenen durumda olduğunu söyleyebilmek oldukça zor. Yaşadığımız yerin bu durumda olmasının çok çeşitli nedenlerinin olduğu açık olmakla birlikte özellikle bireysel menfaatleri aşarak toplumsal menfaatleri gerçekleştirmek yolunda mücadele azmine sahip kişilerin sayısının az olması bu nedenlerin en başta geleni olarak söylenebilir.
şanlıurfa ilinde kent veya kırsal bir çok değişik yerleşim birimi var. Bu yerleşim birimlerinde yaşayan insanlar yaşadıkları yeri daha iyi, daha güzel, daha yaşanır bir yer haline getirme konusunda kendiliklerinden harekete geçme konusunda ne yazık ki gereken çabayı göstermiyorlar, gösteremiyorlar. Kent yaşamının hakim olduğu yerlerde belki bu anlamda büyük sorunlar herkes tarafından hissedilmiyor olabilir. Zira kent yaşamının getirdiği karmaşa içinde insanların karşılıklı etkileşimleri çok daha az olabilmekte. Büyük insan yığınlarının arasında çok değişik gruplar içinde bulunma imkanına sahip olan bireyler yaşanan sorunlara daha uzaktan şahit oluyor veya sorunlardan daha az etkileniyorlar. Ama özellikle kırsal kesimde bu anlamda büyük sorunlar yaşanıyor. Köyler aslında sosyal etkileşimin, yardımlaşmanın daha yoğun olduğu, olması gereken yerler ama bu konuda şanlıurfa’da bir çok yerleşim yeri çok yetersiz. Aslında ıbrahim peygamberin memleketi olarak misafirperverliği ile tanınmış bir yer için şaşılacak bir durum. Özellikle köy odası, misafir ağırlama yerleri, yabancının kalabileceği yerler hemen hiç yok. Bir çok köy yerinde insanlar kendi barınacakları yerler dışında bir barınak yapmayı gerekli görmüyorlar. Kırsalda hala yabancı bir misafirin gönül rahatlığıyla kalabileceği yerler yok. şehre günübirlik gelip gidenler açısından bu anlamda bir sorun yaşanmıyor olabilir. Ancak uzun süreli görev icabı şanlıurfa’ya gelen kişilerden, eğitim öğretim işleri nedeniyle ilimize, köylere gelip yerleşmek, yaşamak zorunda kalan kişiler büyük sorunlarla karşılaşıyorlar. Öğretmenler aslında bulundukları yer için adeta bir ışık kaynağı olarak görülmesi ve neredeyse okulun, öğretmenin bulunduğu yerde bu kişilerin baş tacı edilmesi gerekirken ne yazık ki olumsuz yaşantılarla, tecrübelerle karşı karşıya kalabiliyorlar. Bir çok köy yerinde öğretmenler için barınacak yeterli yerler yok. Bu durum şanlıurfa’ya gelen yabancı öğretmenlerin büyük sorunlar yaşamasına neden oluyor. 40-50 haneli köylerde insanlar hala temel bir takım toplumsal ihtiyaçlarını devletin karşılamasını bekliyorlar. El birliği, gönül birliği ile iş başarma, eser ortaya koyma ne yazık ki çok çok alt düzeylerde. Özellikle okul, eğitim gibi konular söz konusu olunca insanlar adeta kaçıyorlar. Okul binaları vatandaşın bakımından mahrum, boyası, badanası, kapısı, penceresi, camı, tebeşiri devletin ilgisini bekliyor. ınsanlar bunları devletin yerine getirmesi gereken görevler olarak görüyor. Kimi yerlerde ise yapılanların korunması yerine adeta yıkılması, kırılmasına ses çıkarılmıyor, engel olunmuyor. Zaman zaman okulun çevresindeki insanlar çocuklarının eğitim gördükleri okul binalarını korumak yerine zarar verebiliyorlar. Böylesi bir ortamda eğitim adına bir şeyler yapabilmek oldukça güç. Okulun camlarını kıranlar, okul bahçesindeki ağaçları söküp götürenler, okul binasını taziye evi olarak kullananlar, okul binasını ambar olarak kullananlar, okula ait lojmana sahip çıkanlar, köyde lojmanda ikamet eden öğretmene su vermeyenler, hiçbir konuda öğretmene yardımcı olmayanlar, öğretmeni maddi gelir kapısı gibi görenler hep bunlar şanlıurfa’da çok rahat görülebilen hususlar. Bu durum şanlıurfa’nın başka illerdeki imajını kesinlikle olumsuz etkiliyor.
Buraya kadar şanlıurfa’da yaşanan bir takım olumsuzluklardan bahsettik. Ancak bu olumsuzluklar karşısında yaşanan güzellikleri de anmadan geçmek haksızlık olacak. Benim de bizzat şahit olduğum güzelliklerden birisinden söz etmek istiyorum. ılimizde Ekim 2006’da kurulmuş olan GAP Eğitim Gönüllüleri Derneğinden söz ediyorum. Sözünü ettiğim dernek Öğretmenler Haftası Kutlama Programı etkinlikleri çerçevesinde 04.12.2006 tarihinde Otel El Ruha’da bir tanışma toplantısı düzenlemişti. Bu toplantıya öğretmenler, Okul yöneticileri, eğitim yöneticileri, denetim elemanları ve diğer ilgili eğitimciler katıldılar. Derneğin kuruluş amaçlarını anlatan bir slayt gösterisi yapıldı. Aynı zamanda okul yöneticisi olarak da görev yapan Dernek yöneticisi Sedat BOLOğUR açılış konuşması yaptı. Derneğin kuruluş amaçları olarak eğitim konusunda çalışanları maddi ve manevi anlamda desteklemek, Maddi sıkıntı çeken öğrencilere burs imkanı sunmak, Okul ve diğer eğitim kurumlarını desteklemek, Aileler, öğretmenler ve diğer ilgi duyanlara yönelik seminerler, toplantılar organize etmek, ıl düzeyinde okuma odaları, çalışma ortamları oluşturmak vb. bir çok eğitimle ilgili faaliyetleri desteklemek şeklinde sıralandı. Eğitim adına yaşanan olumsuzluklar karşısında bu güzellikler baharın habercisi olan çiçekler konumunda. Elbette bir çiçekle bahar olmaz ama unutulmamalıdır ki çiçekler bir araya gelerek baharı oluştururlar. Bu tür sivil toplum girişimleri dört yüz bin civarındaki şanlıurfa ilinde az da olsa yavaş yavaş görülmeye başladı. Darısı yenilerine. Ancak yenilerinin ortaya çıkması var olanların yaşamasına bağlı. Bu nedenle şanlıurfa’da yaşayan her duyarlı vatandaşın bu güzel faaliyetlere maddi, manevi her tür desteğini esirgememesi gerekir. Bu haftaki yazıma son verirken daha önce defalarca internette okuduğum, değişik toplantılarda dinlediğim, duyduğum ve adı geçen derneğin toplantısında da bir kez daha vurgulanan deniz yıldızı ile ilgili ders verici olayı sizlerle de bir kere daha paylaşmak istiyorum. “şair ve bilim adamı Lauren Iseley , bir gün sahilde yürüyüş yapıyordu. Uzakta dans eder gibi hareketler yapan bir adam dikkatini çekti. Merak edip hızlı hızlı ona doğru yürüdü. Yaklaşınca bir gencin yerden bir şey alıp denize attığını, sonra birkaç adım koşup aynı hareketi sürekli tekrarladığını gördü. Biraz daha yaklaşıp genci selamladı ve aralarında şu konuşma geçti:
– Ne yapıyorsun böyle ?
– Okyanusa denizyıldızı atıyorum.
– Denizyıldızı mı ?
– Evet…. Güneş yükseldi ve sular çekiliyor. Eğer onları hemen suya atmazsam az sonra ölecekler.
– Ama görmüyor musun ki , kilometrelerce sahil var ve baştan aşağıya denizyıldızı ile dolu , ne farkedecek ?
Genç adam eğilerek yerden bir denizyıldızı daha aldı , denize fırlatırken:
– Bakın. Onun için fark etti! (http://www.denizyildizi.cydd.org.tr/code/dyhikayesi.asp)
Bunun üzerine daha fazla bir şey söylemeye bilmem gerek var mı? Selam ve saygılarımla.