Ali H. Demir
30 Nisan 2013
Eğitim sistemimiz sürekli bir değişim ve dönüşüm içinde. Bakanlar, mevzuat hükümleri, program uygulamaları, ders çeşitleri, haftalık ders programları, yönetici ve öğretmenlerin görev yerleri, okul türleri, okulların kademelendirme biçimi gibi bir çok alanlarda değişiklikler yaşanıyor.
Değişimi her zaman olumlu bir durum olarak görmemek gerekiyor. Değişim bazen olumlu sonuçlar verdiği gibi olumsuz sonuçlar verenleri de her zaman söz konusu olabilir. Sadece değişim yapmış olmak için değişim yapmak yerine hedefi belirlenmiş sistemli değişimlerin yapılması gerekmektedir. Eğitim sistemimizde hedefi belirlenmiş sistemli değişimlerden söz edebilmek ne yazık ki çok da mümkün görünmüyor. Eğitim konusunda bilinçli veya bilinçsiz hemen herkesin kabul ettiği bir durum söz konusudur ki eğitim sistemimiz tam bir yap-boza dönüşmüş durumdadır.
Hedefi belli sistemli değişimlerin olabilmesi kararlı bir yapıya kavuşmuş kurumsallaşmış sistemler için söz konusudur. Kararlı yapıya kavuşmuş kurumsallaşmış sistemlerde geleneksel uygulamalar, güvenilir kararlar, yapıcı, eleştirel ve sorgulama anlayışını her zaman değerli kabul eden ve katılımı dikkate alan yönetim anlayışı, uygulamaları sürekli dikkate alarak geliştirici bir kurumsal işleyiş, sorunları sürekli analiz ederek sistemde gerekli iyileştirilmelere yöneliş, tek elden yönetim anlayışı yerine genel amaçları kavramış ve genel amaçlara uygun özgün uygulamalar yapabilme özerkliği, etkin ve hızlı bir iletişim ve etkileşim gibi daha birçok özelliklerin bulunması gerekmektedir.
Sayılan bu gereklilikler konusunda eğitim sistemimize bakıldığında hiç de iç açıcı bir durumla karşılaşılmamaktadır. Eğitim sisteminde kararlı bir yapı söz konusu değildir. Eğitim sisteminin düzenlenmesine yönelik temel kanunlar bir anda değişebilmektedir. Bunun en yakın örneklerinden birisi MEB Teşkilat ve Görevlerine İlişkin Kanun kaldırılmış yerine 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname getirilmiştir. Kanun hükmünde kararname eğitim sisteminin yapılanmasına ilişkin önemli sorunlar getirmiştir. Bakanlık kanun hükmünde kararnamenin gereği olarak il ve ilçelerin yönetici kadrolarını yeniden belirlemiş ve buna göre geçici görevlendirmeler yapılmıştır. Şube müdürlüğü kadrolarına yapılan atamalar kadrolu olmayıp geçici görevlendirme ile yapılmıştır. Yapılan bu görevlendirmelerde ise ne yazık ki herhangi bir objektif standart, kriter gözetilmemiştir. İl ve ilçelerin iş yükleri dikkate alınmaksızın yapılan atamalar sonrası yönetici personel sayısı arttığı gibi işe göre adam yerine adama göre iş uygulaması yaygınlaşmıştır. Daha önce bir kişinin yaptığı iş bölünüp birkaç kişiye aktarılmıştır. İş yoğunluğunu dikkate alarak bir kadrolama düzenlemesi gerçek anlamda ihtiyaçları dikkate alacağı için kadroların gereksiz yere şişmesine engel olabilirdi. Yönetici atama sistemine ilişkin var olan boşluk bu alanın gelişigüzel doldurulmasına yol açmaktadır. Bu durum sisteme güvenden çok güvensizliği getirmektedir.
Geleneksel uygulamalar konusunda da sistemimiz oldukça şanssız. Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana gelen her bakanla birlikte sürekli bir değişim söz konusudur. Aynı hükümete ait bakanlar arasında dahi bir birliktelik görmek mümkün olamıyor. 4+4+4 sistemi sonrası neyin ne olacağı konusunda hala belirsizlikler devam ediyor. İlkokul ve ortaokulların ders programlarının ne olacağı, okullar arası geçişin nasıl olacağı, kademeler arası geçişin nasıl olacağı hala belirsizliğini korumaya devam ediyor. Bir yılın sonuna yaklaştığımız şu günlerde hala birinci sınıf ve ikinci sınıf uygulaması ile beşinci sınıf uygulamalarına ilişkin yeni düzenlemeler yapılamadı.
Okullarda uygulanan ders programlarına ilişkin düzenlemeler eskisi ile yenisi arasında tam bir karmaşa yaşanıyor. Geçmişte 2004 yılından bu yana uygulanan yapılandırmacı yaklaşıma uygun öğretim programları henüz tam olarak uygulanamamışken yeni programlar tam bir garabet örneği. Adeta konu sıralamasına dönüşmüş programların nasıl uygulanacağına ilişkin hiçbir açıklama yapılmaması uygulayıcıları belirsizliğe itmektedir. Öğretmen adına her şeyi yapma endişesi ile hazırlanmış olan geçmişte birçok eleştiri konusu yapılan Öğretmen Kılavuz Kitabı uygulamasına ilişkin bir karara varılmamışken yeni program uygulamaları kafaları iyice karıştıracak gibi görünüyor. Öğretmenlere ne yapacaklarını noktasından virgülüne anlatmak yerine programın mantığına ilişkin açıklamalar, uygulayıcılardan beklentiler, uygulamadaki temel ilkelere yönelik açıklamalın bulunduğu program kılavuzları hazırlansa çok daha esnek, çok daha uygulayıcı merkezli programlar hazırlanmış olurdu. Yeni programlar ise bu yönüyle tamamen revizyona ihtiyaç duymakta. Yeni programlarda sınıflar itibariyle konu listelerinden başka bir şeyin olmaması uygulamada önemli sorunlara neden olacak gibi görünüyor.
Kararların alınması sürecinde eğitim sisteminin içindeki uygulayıcıların görüşlerinin alınması adına hemen hiçbir şeyin yapılmaması devasa bir insan gücüne, birçok farklı kurumsal anlayışa, yılların getirdiği uygulama tecrübelerine yazık ediliyor. Eğitim sisteminde düzenlemelerin nasıl olması gerektiği konusunda birçok fikir sahibi kişinin olduğu dikkate alındığında okullardan bakanlığa kadar aktif bir fikir alış veriş sistemi kurulması hiç de zor değildir. Buna rağmen katılıma hiç önem verilmemesi eğitim sistemimize önemli kayıplar yaşatmaktadır. Her yıl eğitim öğretim adına yapılan uygulamalar konusunda neler yapılması gerektiği konusunda değerlendirmeler yapılmaması eğitim gibi önemli bir toplumsal hizmet alanının tam bir başıboşluk içine düşmesine neden olmaktadır. Adeta her yıl aynı hatalar tekrar edip durmakta, uygulamalardan ders çıkarma, sorunlardan çözüme ulaşma süreci işletilememektedir. Sistem içinde en can alıcı unsurlardan birisi olan denetim gerektiği gibi kullanılamadığı gibi denetimsiz alanlar sistem içinde adeta oradan oraya sürüklenir duruma gelmektedir. Eğitim sistemi toplumun insan unsurunu nitelikli hale getirmesi gerekirken sürekli sorunlu insan unsuru üretir duruma dönüşmektedir.
Eğitime dair karar, uygulama, değerlendirme ve düzenlemelerin merkeze sıkı bir şekilde bağlı olması okul, il ve ilçe düzeyindeki eğitim sisteminin can alıcı unsurlarının işlevsiz bir organa dönüşmesine neden olmaktadır. Bu can alıcı organlar günlük rutin işler dışında sistemin geliştirilmesi, dönüştürülmesi, etkili hale getirilmesine yönelik bir katkı yapmaktan uzak kalmaktadırlar.
Eğitim sistemi mutlaka ciddi bir şekilde ele alınması gerekmektedir. Eğitim sistemimizi içinde yaşadığımız toplumun geliştirilmesine hizmet eden etkin bir konuma getirmek mümkündür. Bunun temin edilebilmesi öncelikle sistemi en üst düzeyde yöneten bakanlık birimlerine düşmektedir. Bakanlık birimleri mümkün olduğu kadar sadeleştirilmeli, işlevlerin büyük çoğunluğu il/ilçe ve okul düzeyine aktarılmalı, genel çerçevenin belirlenmesi, bu genel çerçeveye göre işleyişi sürekli gözleyen etkin bir denetim ve değerlendirme sisteminin kurulması gerekmektedir. Özellikle yöneticilik birimlerinde görev alacakların çok iyi bir şekilde yetiştirilmesi, sistemde yer alan her bireyin aktif katılımını sağlayacak yapıların oluşturulması gerekmektedir. Okul ve kurumların yıllık çalışmalarının genel amaçlara yönelik olarak işleyişlerinin etkin bir şekilde ölçülmesi, değerlendirilmesi, kıyaslanması ve sorgulanması gerekmektedir. Yapılan işin değerlendirilmemesi işin niteliğine ilişkin bir değerlendirme yapılmaması anlamına gelmektedir. Eğitim sistemimiz içinde işleyişe ilişkin değerlendirmenin yapılmadığı birçok kurum yer almaktadır. Görüntüde çalışan ancak ne ürettiği bilinmeyen bir sistemin topluma katkıda bulunup bulunmadığını söylemek hiç de tutarlı değildir. İçinde bulunduğumuz çağ böylesi hoyratça kaynakların harcanacağı bir çağ değildir. Verimliliğin en üst düzeyde önem kazandığı bir dönemde insan ve madde kaynaklarının önemli bir yer tuttuğu eğitim sistemi içinde değerlendirme yapılmayan bu kadar çok alanın olması büyük bir handikap olarak karşımızda durmaktadır.