Ali H. Demir
20 Şubat 2007
Ülkeler toplumlardan, toprak parçasından ve pek çok değerin bir arada paylaşılmasından oluşur. Ülke veya devlet tüzel bir kişiliktir. Tüzel kişilik toplum tarafından oluşturulmuştur. Asli unsur toplumdur. Toplum insanlardan yani bireylerden oluşur. Birey toplumun temelidir. Bireyler güçlü olursa toplum da güçlü olur. Güçlü toplum güçlü bireylerden oluşur.
Tüzel kişi diye tanımlanan kurumsal yapılar toplumsal hizmetleri yürütmek için oluşturulurlar. Tüzel kişi yani örgüt, birey hayatından daha uzun bir hayata sahiptir. Bunun farkına varan bir çok insan kişisel düşüncelerinin kendinden sonra da yaşaması için vakıf, dernek gibi kurumsal yapıların oluşturulmasına yönelmekte bir bakıma örgütlenmekte yani uzun vadeli hedeflere kendini adamaktadır. Ancak bu düşüncedeki insanlar kendilerinden sonra bir eser bırakabilmekte, yüzlerce yıl da geçse unutulmamakta bir bakıma öldükten sonra da yaşamaya devam etmektedirler. Bu nedenle kültürümüzde yol, çeşme, cami türü yerlerin yapılmasına özel bir önem veren atalarımız unutulmaz eserler vermişlerdir. Aslında kendi kültürümüzde yüzlerce yıl öncesine dayanan bu köklü geleneğin son dönemlerde zayıflamış olduğunu görmek insanı üzmektedir.
Toplumların sahip olduğu güç unsurları sayılırken ekonomik, siyasal, askeri, kültürel unsurlar arasında nüfus unsuru da önemli bir unsur olarak sayılır. Dünya üzerinde sahip olduğu insan unsurunu etkin bir şekilde geliştiren, kullanabilen toplumlar etkin bir aktör olarak dünya sahnesinde yer alırken bu gücünü kullanamayanlar ise her zaman ikinci planda kalmakta, başkalarının kurduğu senaryolarda oyuncu olarak rol almak zorunda kalmaktadırlar. Toplumların sahip oldukları tüm güç unsurları bütün olarak geliştirilip kullanılabildiği takdirde toplum büyük bir güce kavuşmakta ancak güç unsurlarından biri veya bir kaçı zayıf kaldığında toplum aksak, topal gitmektedir. Özellikle insan unsurunu istenen şekle sokmakta işe koşulan en etkin araç eğitimdir. Eğitim toplumların sahip olduğu asli unsur olan insan faktörünü istendiği gibi şekillendirme gücüne sahiptir.
Birey sahip olduğu potansiyelle her tür faaliyetin içinde bulunabilir. Ülke, yer altı ve yer üstü zenginlikler insan gücü aracılığıyla kullanılır. Tabiatta, çevremizde, dünyada var olan her şey insanla anlam kazanır. Geçmişte insan her şeyin ölçüsüdür diyen filozoflar yaşamış. Onlar bu önermeyi felsefi bir tartışmaya dayanak oluşturmak için söylemiş olabilirler ama yazımızın konusu yönüyle bakıldığında insan gerçekten her şeyin ölçüsüdür diyebiliriz. ınsan öylesine büyük bir potansiyele sahiptir ki toplumlar kendilerini oluşturan bireylerin yaptıklarına bağlı olarak ilerleyebilir veya geri kalırlar. Toplumu oluşturan her birey toplumlar için bir değerdir. Bir hazinedir. Elbette birey ham, işlenmemiş bir haldeyken topluma yararlı olamaz. Bireylerin sahip olduğu özellikler toplum için bir değerdir. Bireyin ne olduğu, nasıl bir varlık olduğu üzerinde net bilgilere ulaşılırsa topluma katkı yapabileceği yönler de belirlenmiş olur. Bu nedenle toplumu oluşturan tek tek her bireye önem vermek gerekir. Her birey bünyesinde toplum için büyük bir potansiyeli barındırır. Bu nedenle her bireyin gücüne, çabasına, kapasitesine, potansiyeline toplum için ihtiyaç vardır. Birey yaratıcı özelliklere sahiptir. Bireyin sahip olduğu potansiyeli kendiliğinden harekete geçirmesi imkansız olmamakla birlikte çoğu zaman mümkün değildir. Bu nedenle bireyin kendiliğinden bu potansiyeli ortaya çıkarmasını beklememek gerekir. Bireye yönelik çalışmalar günümüzde özel bir uzmanlık alanı haline gelmiştir. Bu potansiyel bireyin çevresindeki kişilerin, özellikle de eğitim işinden anlayan uzman kişilerin eliyle ortaya çıkarılabilir. Eğitim kişisel bir çabadan öte toplumsal bir çabayı gerektirir. Toplum, toplum adına tüzel kişiliğe sahip örgütler bunu yapabilir. En büyük örgüt ise devlettir. Devlet toplumu oluşturan her bireyi sahip olduğu özelliklerle toplumun hizmetine yöneltebilmelidir. Bu başarılırsa toplumsal birlik, toplumsal heyecan ortaya çıkar. Bireyler güçlerini toplumsal hedefler için gönüllü olarak kullanırsa ortaya büyük bir güç çıkar.
Ülkemizin sahip olduğu güç unsurlarının tümünün etkin bir şekilde kullanılabildiğini, hele hele insan unsurunun istendiği gibi geliştirilip kullanılabildiğini söyleyebilmek ne yazık ki pek mümkün görünmemektedir. ınsan unsurunun sahip olduğu potansiyelin ülkemiz şartlarında yeterince etkin bir şekilde kullanılabildiğini söylemek oldukça güç.
Birey olarak yaşadığımız ömür boyunca geçirilen boş zamanların haddi hesabı neredeyse yok diyebiliriz. Hayatımızı bir amaç doğrultusunda sürdürürsek, amacımızı gerçekleştirmek için çaba göstersek ve herkes bu şekilde olsa insan olarak, toplum olarak başaramayacağımız bir şey yok. Ancak insan olarak çabalarımızı bir noktada birleştiremiyoruz. Her birey kendi bireysel düşüncesine göre hayatını yaşayıp tüketiyor. Sahip olduğumuz tüm değerleri boşuna heba ediyoruz. Sahip olduğumuz değerlerin farkına varmamız gerekiyor. Değerlerin farkına vardığımızda onları nasıl kullanacağımızı düşünürsek boşuna harcamamış oluruz. Sahip olduğumuz değerler denilince kişisel olarak sahip olunan değerler; Toplum olarak sahip olunan değerler, Maddi anlamda sahip olunan değerler; Manevi anlamda sahip olunan değerler gibi birkaç ana başlıkta toplanabilecek ancak bu ana başlıklar altında onlarca alt dala ayrılabilecek sayısız değere sahip olduğumuzu rahatlıkla görebiliriz.
Bireylerin sahip olduğu değerlerin farkına varması şarttır. Her birey bu değerleri tanımalı. Sonra bu değerleri nasıl kullanacağını, ne için kullanacağını bilmeli ve kullanmak için çaba göstermelidir. Yakın çevremizde sahip olduğu değerlerin farkına varmayan pek çok insan var. Sahip olduğu değerleri görmediği, göremediği için bunları heba eden pek çok kişi var. Bir çok insanın sahip olduğu değerlerinin farkında olmadığını yada farkında değil gibi davrandığını, sahip olduğu değerleri boşa harcadığına sahip oluyoruz. Toplumu oluşturan bir kısım insanlar sahip olduğu değerlerin ne olduğunu bilmiyorlar. Yani kendi sahip olduğu değerleri tanımıyorlar. Bir kısım insanlarımız ise kendisini, kişisel ihtiyaçlarını aşan amaçlara sahip değiller. Böylesi bir amacı olmadığı için sahip olduğu öz değerlerini sadece kendi küçük dünyaları için kullanıyorlar. Bir bakıma sahip olduğu incinin kıymetini bilmeyen horoz misali bu kıymetli değeri bir avuç mısıra değişiyor. Yaşadığımız çevrede insanların oyun merkezlerinde, kahvehanelerde veya diğer yerlerde toplu olarak bir araya gelip zamanlarını çok çeşitli oyunlar oynayarak geçirdiklerini görürüz. Toplumumuzda kahvehane veya benzeri yerlerin bol miktarda bulunduğunu bu gibi yerlerin bireylere vakit geçirmek imkanı sağladığı görülmektedir. Buraları kültür merkezleri, fikir merkezleri, toplumsal sorunların konuşulduğu, tartışıldığı yerler olarak nitelemek çok zor hatta imkansız. Toplumda eğitim seviyesi en düşüğünden en yükseğine her düzeyde insanın böylesi yerlerde vakit geçirdiğini görmek mümkün. Bu durum toplumsal potansiyelin boşa harcanmasına en güzel örneklerden birisi olarak gösterilebilir. Yaşadığımız çağda özgürlüklerin son noktasına kadar kullanılmasının en büyük özgürlük olarak görüldüğü günümüzde bunu özgür insanların kişisel bir tercihi olarak görmemek gerekir. Toplumsal gücün böylesi heba edilmesi bireysel bir tercih ve sorun olarak görülmemelidir. Bu durum bireysel ve toplumsal bir hastalıktır. Bu konuda bireysel çabalar kadar toplumsal ve kurumsal çabalara da ihtiyaç vardır. ınsanlar kişisel tercihlerini kullanarak istedikleri gibi yaşayabilirler. Ancak bireylerin kişisel tercihleri verilecek eğitimle yönlendirilebilir. Belli bir yaşın üzerindeki kişileri yeniden eğitime tabi tutulmasını savunuyor değilim. Söylemek istediğim hangi yaşta olursa olsun her insanın uğrunda sahip olduğu her türlü değeri isteyerek harcayabileceği uzun soluklu amaçlar belirlenmeli ve toplumu oluşturan herkese bu amaçlar benimsetilmelidir. Bunun için de yine eğitim işe koşulmalıdır. Eğitimin bu fonksiyonu icra eder duruma gelebilmesi ise bireylere, topluma ve devlete düşmektedir. Sonuçta eğitim bir araçtır ve bu aracı kullananların niyetlerine göre hareket eder.