Ali H. Demir
21 Nisan 2009
Eğitim faaliyeti toplumun insan gücünün değiştirilmesi, şekillendirilmesine yönelik olarak düşünülmüş, geliştirilmiş, sistemleştirilmiş ve işletilmekte olan bir faaliyetler bütünüdür. Bir çok değişik toplumsal faaliyetin etkisi doğrultusunda yürütülen bu faaliyete her ne kadar toplumda hemen herkes tarafından çok önemli görevler yüklenmekte de olsa etkisinde bulunduğu tüm diğer toplumsal faaliyetlerden bağımsız olarak istediği sonuçları veya kendisine yüklenen sonuçları alabilmesi mümkün değildir.
Eğitimin etkisi altında kaldığı faaliyetler denilince bir çok değişik alan düşünülebilir. Toplumsal alanda var olan faaliyetlerin hemen hepsi bilimsel çalışmalara konu olmuş alanların içine girer. Toplumsal alanda var olan hemen her faaliyet alanına yönelik olarak varlığını söylediğimiz faaliyet alanları ekonomi, hukuk, siyaset, sosyoloji, din, toplumsal baskı grupları, psikoloji gibi alanların hemen tümü eğitimi olumlu veya olumsuz bir şekilde mutlaka etkiler. Eğitim faaliyetlerini tüm bu alanlarda istenen noktaya gelmeden bu alanlardaki niteliklerden bağımsız olarak bir yerlere gelmesini beklemek boşuna bir beklentiden öte gitmez. Eğitimin tüm bu sayılan alanlarla ilgisini görmezden gelmek toplumsal gerçeklere gözünü kapatmak anlamına gelir. Eğitimin ekonomi ile, eğitimin hukuk ile, eğitimin siyaset ile ve diğer alanlarla ilişkisi olmak zorundadır. Eğitimin sadece diğer alanlarla sağlıklı bir etkileşim ve iletişim içinde olması yetmez. Eğitimin kendi içinde de sağlıklı bir yapıya, işleyişe sahip olması gerekir. Eğitim gibi bu kadar geniş alanlarla etkileşim içinde bulunan bir alanı sadece öğretmenlerin veya eğitimcilerin çabası ile bir yerlere gelmesini beklememek gerekiyor.
Ekonomik faaliyetlerdeki nitelikli çalışmalar mikro ve makro düzeyde toplumsal alanın tümünü büyük oranda etkiler. Eğitime dair yatırımlar, eğitime dair planlama faaliyetleri, eğitime dair personel, araç gereç, fiziki şartların iyileştirilmesi hep ekonomik niteliklere doğrudan bağlıdır. Ekonomi ise üretim, tüketim ve paylaşım gibi temel kavramlar çerçevesinde yürütülen faaliyetler olmakla birlikte toplumsal ve bireysel çabalarla doğrudan ilgilidir. Dolayısıyla toplumu oluşturan bireylerin üretim, tüketim ve paylaşıma dair ortaya koydukları çabalar ne kadar nitelikle olursa ekonomik alandaki kazanımlar geliştiği gibi ekonominin doğrudan doğruya etkisi altında olan eğitimde de aynı oranda gelişecektir. Dolayısıyla eğitime dair endişeler taşıyanların eğitimin ilgili olduğu alanlara da aynı şekilde ilgi duyması gerekiyor.
Eğitimin üzerinden siyasetin etkisinin kalkması gerektiğine dair dile getirilen bir çok görüşle hemen her zaman karşılaşmak mümkündür. Okurlar arasında da bu düşüncede olan bir çok kişinin olduğuna inanıyorum. Ancak toplumsal yaşamın düzenlenmesi konusunda doğrudan doğruya etki ve yetkiye sahip siyaset kurumun yine toplumun geleceğine dair çalışmalar yapması gereken bir alan olan eğitimden uzak kalmasını beklemek de yine toplumsal alanın tanınmamasına dair bir göstergedir. Siyaset toplumda her alanla ilgilenmek zorunda olduğu gibi eğitimle de ilgilenmek zorundadır. Toplumun siyasal hedeflerine yön veren siyaset kurumunun toplumun yarınına yönelik yapı taşı olan bireyleri şekillendirme görevini yürüten eğitimden uzak kalmasını beklemek anlamsızdır. Bu yönüyle siyasetin eğitimle de ilgilenmesi gerekir. Ancak siyaseti günlük parti hizipleşmeleri, parti içi ve partiler arası iktidar mücadeleleri olarak algılayıp da eğitimle siyaset ilişkisin düşünmek elbette istenmeyen bir durum olabilir.
Eğitim faaliyeti toplumsal gücün niteliğine yönelik bir şekillendirme faaliyeti olduğu için toplum içinde yer alan tüm baskı gruplarının da ilgi alanı içine girmektedir. Ekonomik, siyasal, sosyal, kültürel ve daha diğer bir çok gruplar eğitim aracılığı ile toplumun geleceğine etki etmeye çalışırlar. Bu nedenle eğitimin bu baskı grupları ile ilişkisinin de mutlaka bilinçli bir şekilde ele alınması gerekir. Demokrasi anlayışının gelişmesi ile birlikte geçmişte yaşanan güç mücadeleleri bu gün şekil değiştirmiş durumdadır. Toplumsal hayatın içinde varlığını güçlü bir şekilde göstermek isteyen her düşünce şekli örgütlenmekte, bu örgütler aracılığı ile diğer kurumsal yapıları etkilemeye çalışmaktadır. İletişim imkanlarının üst safhaya çıktığı günümüzde toplum içinde yoğun bir çatışma da vardır. Bu çatışmanın varlığını doğal karşılamak gerekiyor. Geçmişteki çatışmalar savaş-barış çizgisinde yürütülürken günümüzde soğuk, gizli, barışçı görünümde ama çatışmacı bir anlayışla yürütülmektedir. Silah, kaba kuvvet gibi unsurlar yerini bilgi, teknoloji, etki, ekonomik güç unsurlarına bırakmıştır. Demokratik toplum yapısı içinde bireyler arasında birlik, beraberlik, ortak bir anlayış, bakış açısı, hoş görü, güç birliği gibi bir çok değişik alanda birlik oluşturabilen toplumlar her alanda potansiyellerini birleştirerek önemli bir güç haline gelebilirken parçalanmış, güven bunalımının yoğun bir şekilde yaşandığı topluluklarda ise güç kaybı, çatışma, endişe, korku, içe kapanma gibi duygular gelişmektedir. Bu durum eğitimin önemini daha da artırmaktadır.
Hukuk sistemleri toplumsal hayatı etkileyen ve devlet desteğinde var olan yapılar olarak toplumun içindeki adalet duygusunun ayakta kalmasını sağlarken eğitim faaliyetlerini de doğrudan etkilemektedir. Eğitim sistemi yasal bir çerçeveye bağlı olarak işlemek zorundadır. Yasal çerçeve hukuk sisteminin doğrudan doğruya çalışma alanı içinde yer alır. Eğitim sistemini kurup işletenlerin hukuk bilgisi, hukuk duyarlılığı, hukuk algıları eğitim sistemini ve bu sistemin içinde bulunanları doğrudan doğruya etkiler. Eğitimin yapısını belirleyen hukuki çerçeve toplumsal yaşamdan güç aldığı oranda meşruiyetini güçlendirir. Toplumsal yaşamla uyumu artacağı için toplum nezdinde kabul edilirlik katsayısını artırır. Bu da eğitimin hukuki dayanağını güçlendirir.
Eğitimin konusu olan bireyin iç dünyasını konu alan psikoloji, toplumsal yapı içinde var olan tüm kurumsal yapıların, grupların anlayışını, bakış açısını irdeleyen sosyoloji, toplumun kültürel unsurlarından manevi kültür unsurlarının şekillendirilmesinde önemli bir etkiye sahip olan din gibi alanlar hep eğitimle ilgili olarak mutlaka dikkate alınması gereken alanlardır. Toplumsal anlayışın şekillendirilmesinde son yıllarda büyük bir gelişme gösteren medyanın da eğitimle ilgisinin unutulmaması gerekiyor.
Saymaya çalıştığımız tüm unsurlar eğitimin dışında var olan ve eğitimi doğrudan doğruya etkileyen önemli parçalar olmakla birlikte eğitimin kendi iç yapısından kaynaklanan sorunların öncelikle ve acilen ele alınması gerekiyor. İyi işleyen bir ekonomi, hukuk, siyaset ve diğer alanlara karşın sürekli sorun üreten bir eğitim sisteminden iyi sonuçların ortaya çıkmasını beklememek de gerekiyor. Eğitim kendi içinde iyi bir işleyişe sahip olursa diğer alanlardaki sorunlardan daha az etkilenir. Eğitimin iç dinamiklerinden sorunlar çıktığı durumlarda dıştan gelen etkiler bu sorunları daha da büyütür.
Soru, Görüş ve Eleştirileriniz için….
Ali Hikmet DEMİR