Ali H. Demir
19 Ocak 2010
Bir kurumda, birimde başarı veya başarısızlık varsa bunda birimin içinden ve dışından gelen faktörler bulunur. Başarı veya başarısızlıkta etkili olan iç ve dış unsurların farkına varılması başarının devamı, başarısızlığın sona erdirilmesi için gereklidir. Eğitim kurumlarında, eğitim sisteminde bir çok kurum, birim, süreç, işlev, işleyiş söz konusudur. Eğitim kurumları, eğitim sistemleri insan unsurunun ağırlıkta olduğu yapılar olması hasebiyle değerlendirme yapabilmek güçleşmektedir. İnsan davranışları bilimin bu kadar ileri bir noktaya gelmiş olmasına rağmen hala tam olarak anlaşılabilmiş değildir. İnsan unsuru yanında etkileşimde bulunduğu dış çevre de eğitim kurumlarını veya sistemini büyük oranda etkilemektedir. Her kurum içinde bulunduğu çevrenin özelliklerine göre farklı özelliklere sahiptir.
Eğitim sistemi içinde yer alan kurumlar, birimler kendileri için belirlenmiş çerçevenin içinde hareket ederler. Bu yönüyle formal yönü de ağırlıklı olan kurumsal yapılar olması nedeniyle eğitim kurumlarının kendileri için belirlenmiş çerçevenin dışına kolay bir şekilde çıkabilmelerini beklememek de gerekmektedir. Eğitim kurumlarının içinde bulunduğu çevrenin etkisi yanında kendisi için çizilmiş, belirlenmiş çerçevenin dışına çıkamaması eğitim kurumları için bir handikapa dönüşmektedir. Formal veya resmi diye adlandırılan ve kurumların işleyişinde önemli bir etkiye sahip olan bu çerçeve kurumların çalışma tempolarına önemli oranda etki yapmaktadır denebilir. Böylesi bir yapının olduğu sistemde kurumsal yapıların belirlenmiş çerçevenin dışına çıkmalarını beklemek çok da doğru olmamaktadır. Kendisi için belirlenmiş bir çerçeve içinde hareket etmek zorunda olan kurumsal bir yapı –ki eğitim sistemimizde bunlar okullar, milli eğitim müdürlükleri ve diğer eğitim kurumları olarak isimlendirilebilir- için bu çerçeve çevrelediği kurumlar için olumlu ve olumsuz etkiye sahiptir. Olumlu etki olarak, merkezi bir otoriteye bağlı olması nedeniyle yaşaması için çok da fazla dış güce ihtiyaç olmaması, bağımsızlığını ilan etmesi, yakın çevresindeki olumsuz etkilere karşı daha güçlü bir şekilde varlığını sürdürebilmesi gösterilebilir. Olumsuz etki olarak ise içinde bulunduğu çevreye yabancılaşma, çevrenin desteğini gerektiği gibi çekememe, dış etkilere karşı kapalı olduğu için içe kapanma sonucu rutin dışına çıkmama, gelişmelere, yeniliklere karşı zor uyum sağlama, sorunlara karşı anında tepki vermede gecikme gibi hususlar sıralanabilir.
Eğitim kurumlarının sahip oldukları yapıyı değiştirmeleri bu genel, resmi, formal çerçeve nedeniyle pek mümkün olmamaktadır. Kendileri için belirlenmiş amaçları gerçekleştirip gerçekleştiremediği ile ilgili yakın çevreden gelecek bir değerlendirmeye kapalı olması duyarsızlaşma olarak kendini göstermektedir. Eğitim kurumları kendilerini kuran, kontrol eden, değerlendiren, işlevlerini gerçekleştirme yönünde güdülemesi gereken üst birimlerin veya bağlı oldukları üst yapıların anlayış, hassasiyet, tavır ve davranışlarına göre tavır alırlar. Bu durumda toplumun eğitim hizmeti ihtiyacını karşılamakla görevli bu birimler dıştan gelecek etkiye göre hareket eder duruma düşebilirler. Böylesi bir durum ise eğitim kurumlarını canlı, dinamik, işlevsel, üretken ve kendine özgü organlar olmaktan çıkarıp dışarıdan gelecek direktiflere göre hareket eden robotlar haline dönüştürebilir. Üst sistemin duyarsızlaştığı, güçsüzleştiği, yetersizleştiği, işlevini yerine getiremez hale dönüştüğü durumlarda hemen bozulmaya, işlevsizleşmeye, rutinleşmeye başlar.
Günümüzde eğitim sistemimizin içinde bulunduğu durum buna uymaktadır. Eğitim sistemimiz devasa bir yapıdadır. Kurumsal olarak, personel olarak, işlev olarak, nicelik ve nitelik olarak oldukça karmaşık bir hal almış olan eğitim sistemimiz merkezi bir anlayışla idare edilmesi imkansız bir hale gelmiş durumdadır. Ülkemizin nüfusu, coğrafi genişliği, yeryüzü şekilleri, yerleşim yerlerinin beşeri, sosyal, ekonomik imkanları dikkate alındığında eğitim adına faaliyette bulunan tüm kurumlara etkin bir şekilde ulaşılamamaktadır. Akli olarak da düşünüldüğünde ulaşılabilmesi imkansızdır. Ankara’da bulunan bakanlığın ülkenin her yerine aynı oranda etki edebilmesi, her kuruma o kurumun ihtiyacı olan ilgi ve desteği, değerlendirmeyi yapabilmesi mümkün değildir. Öğretim kademeleri, personel yapısı, fiziki imkanları, yerleşim yerinin özellikleri, kurumlara yüklenmiş amaçları, ilkeleri itibariyle binlerce farklı özelliğe sahip kurumların tek bir kararla tek bir noktadan, aynı yollarla, aynı kararlarla idare edilebilmesi, kontrol edilebilmesi, değerlendirilmesi imkansızdır.
Eğitim sisteminin bu rasyonel olmayan yapısının bir getirisi, sonucu olarak kırtasiyecilik, rutin dışına çıkmama, standart formların dışında başka yolları aramama gibi taklit, kopya ve yazışmacılık şekline dönüşmüş bir eğitim sistemi ile karşı karşıya kalınmıştır. Bu sistem içinde öğretmenler sene başından sene sonuna kadar her yıl tekrar ettikleri şeyleri emeklilik yılları gelinceye kadar devam etmekte, deneme yanılma ile geliştirdikleri kendilerince özgün bir takım yöntem, teknik ve uygulamaları terk etmemek için her türlü yeniliğe karşı çıkmakta, bu karşı çıkışı haklı gösterecek onlarca da mazereti bulabilmektedirler. Okul veya kurum yöneticileri de yine her yıl mevzuatın belirlediği evrakı, dosyayı, yazıyı, formu, belgeyi doldurup dosyalamakta, eski yılların yazılarını arşivlere kaldırıp emeklilik yıllarını beklemekte, bu arada içinde bulunduğu çevrede tıpkı öğretmenler gibi eğitim dışı ilgi alanları keşfedip okuldan arta kalan zamanlarını bu hobilerle geçirmektedir. Okul veya kurum sorunlu bir çevrede ise gerek öğretmen ve gerekse müdür bir an önce daha iyi şartlara sahip olduğuna inandığı, rahat edeceğini düşündüğü bir kurumu gözüne kestirip fırsat kollamakta, yaşanan sorunlara karşı da öğretmenlerde olduğu gibi kendince haklı mazeretler bulup gününü geçirip gitmektedir. İl ve ilçe milli eğitim müdürlükleri de okullardan bakanlığa, bakanlıktan okullara gelip giden yazıları, evrakı, bilgi ve belgeyi bir taraftan alıp diğer tarafa aktarmaktan fazla bir şey yapmamakta veya yapamamaktadır. Denetim sistemi de bu yapı içinde yasalar ve daha alt emredici kurumsal düzenlemelerin gereği olarak her yıl okulları, kurumları gezmekte veya altından kalkabilmeleri mümkün olmayan iş yükünün içinde rutin işlerle uğraşıp gitmektedir. Bakanlık merkez teşkilatı da bu durumdan payına düşüne almaktadır. Eğitim adına bir kanuni düzenlemeyi yapmayı, bir kuralı değiştirmeyi, bir kararı almayı sistemin işleyişi açısından yeterliymiş gibi görmekte, uzun vadeli, sistemli, sonuç alıcı çalışmalara girmeye zaman ve imkan bulamamaktadır. Değerlendirilemeyen, sorgulanamayan, gözlenemeyen, hesabı yapılamayan sistem adeta yamaçtan aşağı yuvarlanan çığ misali her geçen gün daha da büyümeye, karmaşıklaşmaya, içinden çıkılmaz hale gelmeye devam etmektedir. Böylesi bir yapı içinde şu grup görevini layıkıyla yapmıyor, verimsiz, şu grup yapıyor, verimli diyerek suçlayıcı bir anlayışla kategorize yaklaşımlar yarar yerine zarar getirecektir.
Sistem içinde ilerleme, yükselme süreçlerine ilişkin açık, sistemli, düzenli, değişmez kuralların olmaması nedeniyle herkes içinde bulunduğu ortamdan daha iyi, daha rahat, daha özgür, daha bağımsız olabileceği yerlere geçmenin yollarını aramakta bu da sistemde karmaşanın daha da büyümesine neden olmaktadır. Bu karmaşanın içinde gemisini kurtaran kaptan misali herkes ben nasıl gemimi, kendimi kurtarabilirim düşüncesiyle siyasal, sosyal, ekonomik şartlar neyi gerektiriyorsa zamana ve zemine göre geçer akçenin peşine düşmektedir.
Eğitim sisteminin mevcut yapısıyla toplumun geleceği olan kuşakları içinde bulunduğumuz dünya şartlarına uygun bir şekilde yetiştirebilmek mümkün görünmemektedir. Eğitim sistemini daha etkili, daha kontrol edilebilir, daha rasyonel bir yapıya kavuşturmanın yolları bir an önce bulunmalıdır. Aksi taktirde daha heba edilecek çok nesillerimiz olacak gibi görünüyor.
Soru, Görüş ve Önerileriniz için….
Ali Hikmet DEMİR