Ali H. Demir
18 Mayıs 2014
Normal
0
21
false
false
false
MicrosoftInternetExplorer4
Eğitim
sistemi son yıllarda sürekli bir değişim içinde. Ancak bu değişimi anlamak,
yönünü, gidişatını öngörebilmek çok da mümkün görünmüyor. Milli eğitim bakanı
eğitimde sürekli değişikliklerin devam edeceğini dile getiren açıklamalarla
medyada yer alıyor. Sürekli değişim, sistem konusunda bakanlığın üst
yönetiminde hala net bir bakış açısının olmadığını, tersine kararsızlığın hakim
olduğunu gösteriyor. Geçmişte sürekli değişen siyasi iktidarlar nedeniyle genel
yönetim sisteminde olduğu gibi eğitim sisteminde de istikrarsızlığın
gerekçesinden söz edilirdi. İçinden geçtiğimiz süreçte bu teze aykırı
sonuçlarla karşılaşıyoruz. Mevcut siyasi iktidar on yılı aşan süredir iktidarda
bulunuyor. Bir yönüyle güçlü bir siyasi istikrarın olduğu görülüyor. Buna
karşın eğitim sisteminin üst yönetimi durumundaki bakanlığın başında bakanlık
makamındaki kişilerde siyasi iktidara göre daha fazla değişiklik yaşandı.
Siyasi iktidar on yılı aşan bir sürede istikrarlı bir şekilde devlet yönetimini
elinde bulundurduğu halde eğitim politikaları konusunda beklenen istikrarın
sağlanamadığı gözleniyor. Aynı iktidarın bakanları arasında eğitim
politikalarının belirlenmesi, uygulanması yönüyle farklılıkların olduğu
görülüyor. Siyasi iktidarın başa geçtiği ilk dönemlerde ilk milli eğitim bakanı
Erkan MUMCU zamanında kısa süreli bir bakanlık döneminde eğitim politikalarının
belirlenmesi adına fazla bir şey yapılamadı. Ardından gelen Hüseyin ÇELİK
Cumhuriyet tarihinin en uzun süreli bakanlık yapan ikinci kişisi rekorunu
kırdı. Eğitim politikalarının sağlam bir temele oturtulması adına bu dönemde de
fazla bir şey yapılamadı. Arkadan gelen Nimet BAŞ zamanındaki eğitim
politikalarına yönelik yapılan çalışmalar yine kalıcı olmaktan uzaktı. Ömer DİNÇER
Milli Eğitim Bakanı olarak oldukça hızlı ve biraz da sert başladı. Onun
döneminde özellikle bakanlık merkez teşkilatı tam bir toz dumana karıştı
denebilir. Son olarak Nabi AVCI’nın bakanlığa gelişi eğitim politikalarının
yürütülmesi sürecinde yeni bir aşamayı başlatmakla birlikte geçmişten bu güne
köklü manada bir politika belirleme çabasını görmek yine çok mümkün görünmüyor.
Geçmişten
bu güne yapılan uygulamalara bakılınca eğitim sisteminin yönetimi anlamında
özellikle Ömer DİNÇER ve Nabi AVCI dönemlerinde yoğun bir personel değişiminin
yaşandığı görülüyor. Merkez teşkilatı ve taşra teşkilatında özellikle yönetici
değişiklikleri geçmiş dönemlere göre son iki bakan döneminde oldukça fazla.
Atanan yöneticiler uzman veya müşavir kadrolarına aktarılıp yerlerine yenileri
atanıyor. Bakanlık bünyesindeki uzman ve müşavir kadrolarının sayısal durumunu
herkes merak ediyordur sanırım. Siyasi istikrarın on yılı aşan süredir var
olduğu ülkemizde eğitim politikaları itibariyle aynı istikrarın görülememesi
eğitim konusunda zihinlerin hala açık olmadığının bir göstergesi olarak
değerlendirilmesi gerekiyor. Her gelen milli eğitim bakanının uygulamalarına
bakıldığında aynı yönde planlı, programlı ve sistemli çalışmaların hayata
geçirilmesi yerine aynı konuda farklı uygulamaların varlığını görmek bu
istikrarsızlığın bir başka göstergesidir. SBS ile ilgili sistem, yönetici atama
sistemi, öğretmenlere yönelik uygulanan yer değiştirme sistemi, öğretmenlere
yönelik uygulanan alan değiştirme uygulamaları, yöneticilik makamlarına
getirilen kişilerin kısa bir süre sonra değiştirilmesi, üniversiteye giriş
konusunda hala ne yapılacağının bilinememesi gibi uygulamalar bu alandaki en
göze çarpan örneklerden sadece bir kaçı.
Stratejik
yönetim uygulamaları konusunda yapılan yasal düzenlemeler sonrası hayata
geçmesi gereken uzun dönemli bakış açısı eğitim sistemi açısından ne yazık ki
hala sözde kalmaya devam ediyor. 2010-2014 dönemi Stratejik Plan
uygulamalarının sona erdiği ve 2015-2019 dönemi Stratejik Plan hazırlıklarının
hızla sürdürüldüğü şu günlerde eğitimle ilgili uygulamalar konusunda nereye
gidileceğinden kaç kişinin haberi var sorusu gerçekten üzerinde durulması
gereken sorulardan sadece biri. Bu yönüyle bakıldığında eğitim sistemimiz
içinde sözde kalan birçok uygulama gibi Stratejik Plan uygulamaları da
yasalarda yazılı olan ancak hayata geçemeyen uygulamalardan birisi olarak
ortada duruyor. Yapılan yasal düzenlemeler nasıl uygulanacak, yapılan
düzenlemelerin gereği alt düzenlemeler ne zaman hayata geçecek, hayata geçen
uygulamalar ne kadar kalıcı olacak gibi birçok soru eğitim sisteminde hala
belirsiz olarak ortada durmakta.
Eğitim
sisteminin genel politikalarında görülen bu belirsizlik eğitim sisteminin
içinde yer alanlarda uygulamalara karşı güvensizlik duygusunun gelişmesine
neden oluyor. Belirsizlik ve güvensizlik sistemin istikrarsızlaşmasını daha da
güçlendiriyor. Adeta kısır bir döngünün içinde yer alan eğitim sisteminde
uygulamaların sağlıklı ve istendik düzeyde hayata geçememesinin de bir nedeni
olarak ortaya çıkmakta. Belirsizlik ve güvensizlik istikrarsızlığı beslerken
istikrarsızlık uygulamaların hayata geçmesini güçleştiriyor. Böylesi bir kısır
döngüden eğitim sisteminin çıkabilmesi hiç de kolay görünmüyor. Sistemin kendi
içinde yaşadığı bu çelişkiler sistemden hizmet alan topluma da önemli bir sorun
alanı olarak yansıyor. Eğitimden yararlanan veya yararlanacak olan toplum
kesimleri kendilerinin ve çocuklarının nasıl bir sisteme, uygulamaya tabi
tutulacakları konusunda önlerini görememenin verdiği bir kararsızlık içinde
bocalamaya devam ediyorlar.
Ülkemiz
eğitim sisteminin tarihi süreç içindeki geçmişine bakınca bu istikrarsızlığın,
kararsızlığın, belirsizliğin nedenlerini anlamak hem kolay hem de zor.
Cumhuriyet tarihi boyunca toplumun içinden geçtiği süreçler toplumsal birliği
güçlendirmekten çok zedeler biçimde işledi. Birlik duygusunun yerini
güvensizlik alınca toplum içindeki farklı kesimler birbirlerini hep olumsuz bir
bakış açısıyla ve kategorik bir anlayışla sürekli tetikte bir vaziyette adeta
kolladı. Bu durum genel yönetim sorunları kadar eğitim sorunlarının da
büyümesine, kökleşmesine neden oldu. Diğer yönden uzun yılların getirdiği
tecrübe, yetişmiş insan gücünü, eğitimli personel sayısını her geçen gün
arttırdı. Cumhuriyetin ilk yıllarında büyük ihtiyaç duyulan eğitim alanındaki
uzman personel sıkıntısı bugün için geçerli değil. Farklı sistemlerin sürekli
denendiği bir ortamda uygun bir sistemin bulunamamış olması, yetişmiş insan
gücüne rağmen hala ne yapılacağının bilinememesi gerçekten çok zor anlaşılan
bir durum.
Eğitim
sistemimizi yönetenlerin üzerine bu yönüyle önemli sorumluluklar düşüyor.
Eğitimi yönetirken sistemin içinde bulunanları yok saymak yerine sistemin
içinde her aşamada bulunanların bilgi, tecrübe ve potansiyellerinden sonuna
kadar yararlanmayı öncelikli bir hedef olarak ön plana çıkarmaları gerekiyor.
Eğitim sistemimiz içinde şûralar bu yönüyle gerçekten çok güzel bir katılım
platformu olarak uzun yıllardır varlığını devam ettiren araçlardan sadece
birisi. Ancak şûralar ne yazık ki olması gerektiği gibi kullanılamıyor. Dönem
dönem siyasi iktidarın kendi bakış açısına göre şekillendirip alacağı kararlara
adeta toplumsal alt yapı, destek sağlama düşüncesiyle kullanılan şûralardan
gerektiği gibi yararlanamıyoruz. Şûraları eğitim sisteminin yapılanmasını
belirlemede, eğitim faaliyetlerinin değerlendirilmesinde, süreç içinde yaşanan
sorunların çözümünde öneri geliştirecek hale dönüştürüp etkin bir şekilde
kullanabilirsek eğitim sistemimizin istikrarını geliştirme adına önemli bir
adım atılmış olacaktır.
Eğitim
sistemi içinde katılımı ön plana alan bir yönetim anlayışı kurulamadan sisteme
istikrarın gelmesini beklememek gerekiyor. Şûralar eğitime dair söz söyleme
imkanı, bilgisi, yetkisi ve gücü olanların katılımını sağlayabilir ama yönetim
anlayışının gelişmesinde şûralardan çok daha etkin bir sistemin kurulması
gerekiyor. Yönetim makamlarını gerçek anlamda liyakati ön plana çıkaran bir
seçme sisteminden geçerek gelen kişilerden oluşturmak bu sistemin kurulmasında
ilk atılması gereken adımdır. Eğitim sisteminde yönetim makamlarına geliş
sürecine bakıldığında merkez ve taşra teşkilatında tartışmasız bir seçme
sisteminden söz edebilmek mümkün görünmemektedir. Kritik makamlar başta olmak
üzere çoğu yönetim makamlarına geliş için herhangi bir sistemden dahi söz
edilememektedir. Seçme sistemini özellikle liyakati, eğitimi, yeterliliği
önceleyen bir anlayışla yeniden kurmak gerekmektedir. Mevcut sistemde kısmi
sınav uygulamaları ile seçimler yapılmakla birlikte eğitim yönetimi konusunda
sınavı kazanan kişinin yetiştirilmesi anlamında hiçbir süreçten söz
edilememektedir. Sınavı kazanan kişi adeta her şeyi biliyor gözüyle yönetim
makamına oturtulmakta ve kendisinden eğitimle ilgili her alanda stratejik
kararlar, uygulamalar, değerlendirmeler yapması beklenmektedir. Oysa sınava
hazırlık sistemi, süreci ile yönetim makamlarına oturup eğitim sisteminin
gerektirdiği bilgi, beceri ve formasyon düzeyine sahip olarak yönetim
süreçlerini işletmek, yönetim becerisini ortaya koymak çok başka şeylerdir.
Yönetici atama sisteminin sadece seçme boyutu ile ilgilenip yetiştirme boyutunu
ihmal etmek sistemdeki en kritik unsur olan yönetim aracını etkisizleştirmekte
ve sonuçta sistemi istenmeyen ürünler verir hale getirmektedir.
Eğitim
sisteminin yapılandırılması başta olmak üzere yönetim anlayışının da
geliştirilmesi bir zorunluluk. Bunların yapılması sistemi en genel anlamıyla
dizayn etmenin en temel aşamalarıdır. Bu aşamaları doğru ve sağlam yapmak
sistemi istendik düzeye çıkarmakta yeterli olmamakla birlikte başlangıç olarak
mutlaka ele alınması gereken aşamalardır. Sistemin kurulması, yönetim
anlayışının geliştirilmesi eğitimin en temel unsuru olan okulların ve
dolayısıyla eğitimin nitelikli hale getirilmesinde sadece bir başlangıç
olacaktır. Okul sisteminin geliştirilmesi, personel politikaları, denetim
sisteminin kurulması başlangıç adımlarının doğru atılmasına bağlı diğer
adımlardır. Ama ilk adım atılmadan sonraki adımlara yönelik çalışmaların
yapılması çok da anlamlı olmayacaktır.
Soru, Görüş ve Eleştirileriniz için…..