İbrahim Halil Okuyan
24 Mayıs 2012
“Bir gün ormandaki hayvanlar bir araya gelerek,
Okul açmaya karar verirler.
Bir tavşan,
Bir kuş,
Bir sincap,
Bir balık ve yılanbalığı yönetim kurulunu oluşturdu.
Tavşan, müfredatta koşmanın bulunmasını istedi.
Kuş, uçmanın dâhil olmasını,
Balık, yüzmenin dâhil olmasını
Ve sincap, ağaca tırmanmanın mutlaka zorunlu dersler arasında olması gerektiğini söyledi.
Bütün bunları bir araya getirip,
Bir müfredat programı yaptılar.
Ve bütün hayvanların bu dersleri görmesini istediler.
Tavşan,
Koşu dersinde A alıyor olmasına rağmen,
Ağaç tırmanmak onun için çok ciddi bir sorundu.
Sürekli kafa üstü düşüyordu.
Bir süre sonra beyni hasar gördü ve artık eskisi gibi koşamadı.
Artık koşuda A almak yerine,
C alıyordu.
Ve tabii, ağaç tırmanmada ise her zaman zayıf alıyordu.
Kuş, uçmada çok başarılıydı,
Ama sıra toprak kazmaya geldiğinde,
O kadar başarılı değildi.
Sürekli gagasını ve kanatlarını kırıyordu.
Bir süre sonra,
Toprak kazma notu hâlâ F olmasına rağmen,
Uçma notu C’ye düşmüştü.
O da ağaca tırmanmakta çok zorlanıyordu.
Sonuçta,
Sınıf birincisi olan hayvan her şeyi yarım yapabilen,
Geri zekâlı yılanbalığı oldu.
Ancak eğitimciler çok mutluydu çünkü herkes bütün dersleri görüyordu.
Ve buna “Geniş Tabanlı Eğitim Sistemi” dediler.
Buna gülüyoruz ama gerçek bu.
Sen de bunu yaşadın.
Biz aslında herkesi başka biri yapmaya çalışıyoruz.
O yüzden de insanların kendi olma potansiyellerini yok ediyoruz.
Dünyada yeni bir eğitim sistemine ihtiyaç var.
Şair olarak doğmuş bir kişi,
Matematikle kendini aptallaştırır.
Büyük bir matematikçi olabilecek bir insan,
Beynine tarih sokuştururken kaybolur.
Eğitim,
Senin doğanla uyumlu olmadığı için her şey karman çorman olur.
Bireye saygı duymaz,
Herkesi belirli kategorilere sokar.
Tesadüf eseri,
Bu kategoriler birkaç insana uyar.
Ama çoğunluk kendini kaybolmuş hisseder ve mutsuz olur.
Hiçbir insan bir başkasına benzemez.
Her biri özgündür.
Zekânın doğası budur.
O yüzden insanlar birbirleri ile kıyaslanamaz.
Kendini kimseyle kıyaslama.
Nasıl kıyaslayabilirsin?
Sen sensin, diğeri ise bir başkası.
Benzer olmadığınız için kıyaslama söz konusu olamaz.
Ama bize kıyaslamak öğretildi.
Ve biz sürekli kıyaslıyoruz.
Doğrudan, dolaylı olarak, bilinçli ya da bilinçsiz, sürekli karşılaştırma yapıyoruz.
Eğer kıyaslarsan, asla kendine saygı duymazsın.
Biri senden daha güzeldir.
Biri senden daha uzundur.
Biri senden daha sağlıklıdır, biri de başka bir şeydir.
Birinin sesi daha güzeldir.
Eğer kıyaslamaya devam edersen, üzerinde yük oluşturursun.
Etrafta milyonlarca insan var.
Bu kıyaslamaların seni ezer.
Zekâ, görme ve kavrama kapasitesidir.
Kendi hayatını, doğana uygun yaşamaktır.
Zekâ budur.
Peki ya aptallık nedir?
Başkalarını takip etmek.
Başkalarını taklit etmek.
Başkalarına itaat etmek.
Onların gözleriyle görmek.
Onların bilgisini, kendi bilgin gibi görmek.
Aptallık budur.
Sadece zeki olmayan insanların programı vardır.
Onlar korkar.
Hayatı olduğu gibi karşılamak için yeterince zeki olmadıklarını bilirler. Hazır olmaları, prova yapmaları gerekir.
Henüz soru sorulmadan bir yanıt hazırlamaları gerekir.
Ve bu sayede aptallıklarını ilan ederler.
Çünkü sorular asla aynı olmaz.
Sorular her zaman yenidir.
Her gün kendi problemleri ve mücadeleleriyle doğar.
Her an kendi sorusunu yaratır.
Ve eğer senin kafanda hazırlanmış cevaplar varsa, soruyu bile dinlemen mümkün olmaz.
İçin yanıtlarla o kadar çok dolmuştur ki, dinlemen mümkün olmaz.
Sen karşılık veremezsin.
Ne yaparsan yap, kendi hazırladığın cevaplardan birine göre yanıtlarsın.
Ve bunlar ilgisizdir.
Gerçeklerle hiçbir ilişkisi yoktur.
Zekâ ise, hazırlıksız bir şekilde gerçekle yüzleşmektir.
Hayatın karşısına hazırlıksız çıkmanın güzelliği inanılmazdır.
O zaman hayatın bir yeniliği, bir gençliği olur.
Hayatın bir akışı ve tazeliği olur.
Hayat sana birçok sürpriz sunar.
Hayatında bu kadar çok sürpriz olunca da asla sıkılmazsın.
Ve insan, öğrenmenin seni nereye götüreceğini bilemez.
Öğrenen hakkında bir tahmin yapamazsın.
Hayatı tahmin edilemez olacaktır.
Kendisi bile yarın ne olacağını, nerede olacağını tahmin edemez.
O sürekli bilgisizlik durumunda yer alır.
Sadece bilgisizlik durumunda yaşadığın zaman öğrenmeye başlarsın.
O yüzden çocuklar çok güzel öğrenir.
Büyüdükçe öğrenmeyi bırakırlar.
Çünkü bilgi toplanır ve onu tekrar etmek kolaydır.
Niye uğraşacaksın?
Bilgi ucuzdur, basittir;
Çizilmiş yolu takip eder, kısır döngüde dolaşırsın.
O zaman da sıkıntı oluşur.
Aptallık ve sıkıntı birlikte var olur.
Kendi hayatını izle, gözlemle ve incele.
Başka biri sana yardım etmeyecek.
Bugüne kadar hep başkalarına dayandığın için aptal oldun.
Şimdi kontrolü ele al.
Bu senin sorumluluğun.
Hayatını nasıl yaşadığını görmek için kendi içine derinlemesine bak.”
Saygılarımla.
İbrahim Halil Okuyan
İnşaat Yüksek Mühendisi
23.Mayıs.2012 Şanlıurfa