Ali H. Demir
2 Nisan 2007
Hani bir reklam filmi vardı. Ticari bir ürünü taklit ederken yakalanan Cem YILMAZ ve arkadaşları kolluk kuvvetleri tarafından götürülürken eğitim şart diye bir cümle söylemiş ve toplumda bu herkesin dilinde dolaşır olmuştu. Toplumda yaşanan olumsuzluklar, sorunlar karşısında yapılacaklara dair tartışmalar yapılırken eğitim faktörüne mutlaka vurgu yapılır. Sorunların temelinde eğitimsizliğin olduğu, çözümde de mutlaka eğitime önem verilmesi gerektiği söylenir. Eğitim kavramı üzerinde oluşmuş net bir fikir birliğinden söz edebilmek mümkün değildir. Aslında sosyal bilimlerle ilgili tüm alanlarda bu durum söz konusudur da diyebiliriz. Fen bilimleri, matematik bilimleri gibi bir takım doğa bilimlerine yönelik çalışma alanlarında ortaya konulmuş tanımlar, ilkeler dünyanın hemen her yerinde aynı anlama gelirken sosyal bilimlere ait kavramlarda bu benzerliği yakalayabilmek neredeyse imkansızdır. Eğitim kavramı da sosyal bilimlerin içindeki en kapsamlı alanlardan birisidir.
Eğitim kavramı toplumu oluşturan, toplumun içinde yer alan her bireyin zihninde aynı anlama gelmez. Eğitim kavramı nötr bir kavramdır. Birlikte kullanıldığı kavramlarla bir bütünlük oluşturur. Oluşturulan bu bütünlüğe göre de yeni bir anlam kazanır. Eğitim herkese göre toplumda çok önemlidir. Herkes eğitimin önemine vurgu yapar. Eğitim insana bir takım bilgiler, beceriler, duygular, algılama biçimleri kazandırır. Bu bilgiler, beceriler, duygular bireyin kendine veya kendisi dışındaki dünyaya ait olabilir.
Eğitim denilince hemen herkesin aklına okul, öğretmen, öğrenci gibi kavramlar gelir. Bu kavramlar sınırlı bir alanda yapılan eğitimin içinde yer alır. Resmi, formal, belli kalıplar içinde yürütülen eğitimi toplumda herkesin önemine inandığı, tüm sorunların çözümünde kullanılması gereken eğitim olarak görmek yanlış sonuçlara götürür. Resmi, formal, belli kalıplar içinde kalan eğitim okulda eğitim olarak da adlandırılabilir. Okulda yapılan eğitimden yararlananlar belli yaş grupları içinde olan kişilerdir. Bu kişiler ise toplumda henüz etkin bir aktör konumuna gelmemiş durumdadırlar. Okuldaki eğitimden yararlanan kişiler okul eğitiminin paralelinde aile, çevre ve diğer toplumsal unsurların etkisi altındadır. Tüm unsurların arasında okuldaki eğitim küçük bir etki alanına sahiptir. Okuldaki eğitime tâbi tutulan kişiler fiziksel, duygusal, zihinsel ve daha pek çok diğer yönden gelişim süreci içinde olan kişilerdir. Henüz olgunlaşmamış durumdadırlar. Okuldaki eğitimden yararlanan nüfus tüm toplumun ancak küçük bir kısmını oluşturur. Bu nedenle reklamda dillendirilip toplumda herkesin diline düşen ve tüm sorunların çözümünde kullanılması şart olan eğitim okuldaki eğitimin dışında farklı içeriğe, kapsama sahip olmalıdır.
Eğitim toplumu oluşturan bireylere yönelik bir hizmet olarak düşünüldüğü zaman bu hizmeti planlayan, yöneten kurumsal bir yapının varlığını gerekli kılar. Böyle bir eğitim faaliyeti toplumsal bir hizmet olarak görülür. Yaşadığımız toplumda toplumsal bir hizmet olan eğitimi planlamak, yönetmek görevi resmi bir kurum olan milli eğitim bakanlığının üzerine verilmiştir. Bu durumda yine toplum için şart olan eğitim faaliyeti milli eğitim bakanlığı tarafından yapılacaktır diye düşünürsek yine yanılmış oluruz. Yani toplumsal sorunların çözümünde mutlaka kullanılması gereken eğitim milli eğitim bakanlığının yürüttüğü toplumsal hizmet olan eğitim de değildir. Zira milli eğitim bakanlığının planladığı, yönettiği eğitim faaliyeti, bilimsel kriterlere göre hazırlanmış müfredat programları doğrultusunda belirlenmiş formal eğitim faaliyetleriyle sınırlıdır. Bu faaliyetten yararlanan kişiler de yine belli özelliklere sahip, belli yaş gruplarındaki kişilerdir. Yukarıda okulda eğitim diye anılan eğitim faaliyetleri milli eğitim bakanlığının yürüttüğü faaliyetlerdir. Belli bir süre sonra bireyler bu eğitim sürecinden ayrılırlar. Formal, resmi eğitim sürecinin içinde bulunulduğu dönem bireylerin henüz olgunlaşmadıkları, gelişim süreci içinde bulundukları dönemlerdir ki bu dönemlerde verilecek eğitim toplumsal sorunların çözümüne doğrudan katkı sağlamamaktadır. Bu dönemde yapılacak eğitim faaliyeti ancak uzun bir sürenin sonunda ürün verir ki bu süre içinde insan yaşamını etkileyen pek çok farklı unsurlar devreye girer.
Toplumsal sorunlarla okuldaki eğitim sonrasındaki dönemlerde yaşanılan süreçte karşılaşılmaktadır ki bu dönemlerde formal, resmi eğitim faaliyetlerinden söz edebilmek mümkün değildir. Bu dönemlerdeki kişilere yönelik zorunlu bir eğitim faaliyetinden söz edilemez. Bu dönemlerde toplumu oluşturan bireylere yönelik eğitim faaliyetlerinin yapılması mümkün olmadığı halde eğitimin toplumsal sorunlara çözüm olarak sunulması anlamsız gibi gelebilir. Toplumda edilgin bir konumda olan bireylere yönelik yapılan formal, resmi eğitimle, yaşanan toplumsal sorunların çözümünün olacağını düşünmek toplumu, bireyi tanımamak demektir. Bireyler toplumda etkin bir aktör durumuna geldiklerinde aynı zamanda bireysel sorumluluk, toplumsal bilinç, kendi başına hareket etme, bağımsız bir kişilik sahibi olma gibi insan olmanın gereklerini de kazanmış olurlar. Bu durumdaki bir bireyi formal, resmi bir eğitim faaliyetinin içine alıp şekillendirmek, yönlendirmek insanın doğasına da aykırıdır. Bu tür kişilerin oluşturduğu bir toplumdaki eğitim faaliyeti nitelik değiştirmek zorundadır. Artık bu tür kişilere yönelik eğitim faaliyetinde planlı, programlı, görevi eğitim, öğretim olan yetişmiş elemanlar kullanabilmek mümkün değildir. Bu durumda yapılacak eğitim faaliyetlerinde kullanılacak argümanlar da farklılaşmak zorundadır. Artık yetişmekte olan, henüz olgunlaşmamış, edilgin bireyler yerine kişilik sahibi bireylerle karşı karşıya gelinmektedir. Bu tür kişilere eğitim vermek gereksiz diye düşünmek eğitimin önemine yapılan vurguya ters düşer. Bu dönemde yapılacak eğitim faaliyetlerini okulda yapılan eğitim faaliyetleri ile birebir aynîleştiremeyiz. Ancak bu dönemde yapılan faaliyetlere eğitim değildir de diyemeyiz. Okuldaki eğitimde tek tek bireyler, bireylerin bilgi, beceri, duygu ve algılayış biçimleri üzerinde çalışılırken yetişmiş bireylere yönelik yapılacak eğitim faaliyetlerinde tek tek bireyler yerine toplumsal bir eğitim faaliyetinden söz edilmesi gerekmektedir. Toplumsal eğitimde hem tek tek bireyler, hem de toplumun tümü dikkate alınması gerekir. Toplumu oluşturan tek tek bireylerin veya toplumun tümünün eğitilmesi sürecinde hazırlanmış müfredat programları yoktur. Eğitimde kullanılan personel, kullanılan araç gereç, yöntem ve teknikler değişmek zorundadır. Üstelik bu tür eğitim faaliyetlerini yürütecek olan birim de milli eğitim bakanlığı değildir. Tüm toplumun yönlendirilmesinden sorumlu olan devlet kurumlarının yani toplumsal hizmetlerin yürütülmesini üstlenmiş kurumların tümüdür.
Toplumsal hizmetlerin yürütülmesi, toplumun organize olmuş şekli olan devlet kurumları veya toplumsal hizmet görmeyi üzerine almış resmi ve özel kurumsal yapıların tümünün üzerine düşmektedir. ışte bu kurumsal yapılar toplumsal hizmetleri yürütürken toplumsal eğitim işlevini de yürütmelidir. Toplumu oluşturan tüm bireyler özgün bir kişilik sahibi olarak toplumsal yaşamın içinde etkin birer aktör olarak varlıklarını sürdürürler. Bu süreç içinde toplumsal hizmetleri yürüten kurumlar kendileri için konulmuş kurallar aracılığıyla, kurumları oluşturan makamlar aracılığıyla, bu makamlarda oturan kişiler aracılığıyla toplumsal eğitim hizmeti yapmalıdır. Toplum hizmeti yürüten kurumlar bireylere kurallı yaşama, başkalarının haklarına riayet etme, çevreye duyarlı olma, toplumsal sorunların çözümüne etkin katılma, toplum içinde üzerine düşen sorumlulukları sonuna kadar yerine getirme, ilişkide bulunduğu resmi veya özel kamu kurumunun çalışma kurallarına riayet etme gibi bir takım alışkanlıkları, davranışları kazandırdığı, bu davranışların gösterilmesini teşvik ettiği ölçüde tek tek bireyleri ve tüm toplumu eğitmiş olur. Aslında şart olan eğitim işte budur. Bu eğitimin sağlanmasında başta toplumsal hizmetlerin yönetiminden sorumlu olan her düzeydeki kişiler olmak üzere bu hizmetlerin planlanması, yönetilmesi ve geliştirilmesi görevini yürüten üst düzeydeki yöneticilere, toplumda bireylere önderlik yapma görevini üstlenmiş olan kişilere büyük sorumluluk düşmektedir.