Ali H. Demir
13 Haziran 2006
Okulların kapanmasına sayılı birkaç günün kaldığı şu günlerde eğitim sistemimizin verimliliğine ilişkin bir yazı yazılması önemli diye düşündüm. Gerçekten ülkemizde onbinlerce okul, milyonlarca öğrenci, yüzbinlerce eğitim çalışanı acısıyla tatlısıyla bir eğitim öğretim yılının daha sonuna gelmek üzereler. Bu kadar çok kişinin katıldığı bu toplumsal faaliyet sonucunda ne elde ettik sorusunun cevaplanması önemli diye düşünüyorum. Eğitimle yapılmak istenenlerin bilincinde olunması eğitimin gerekliliğini de ortaya koyar. Eğitimden beklenen bir çok işlevler vardır. Eğitimin amacı toplumun ihtiyaçlarına ve ideallerine göre insan yetiştirmektir. Toplumlar tarihi süreç içinde geliştirdikleri her tür değeri yeni yetişenlere aktararak varlıklarını sürdürürler. Toplumun ihtiyaç duyduğu insan gücünün sağlanması işi, eğitimden beklenen bir diğer işlevdir. Toplumsal yaşamda ihtiyaç duyulan her tür insan gücü ancak eğitimle karşılanabilir. Üçüncü olarak ise eğitim yeni yetişenleri zeka, bilgi, beceri ve duygu gibi her yönden geliştirerek onları yetkin bireyler haline getirmeye çalışır. Toplumdaki yetkin bireylerin sayısı ne oranda artarsa toplum da o oranda büyür ve gelişir. Dünya üzerinde var olan ülkeler sahip oldukları yer altı ve yer üstü her türlü zenginlik kaynaklarını insan gücü ile değerlendirebilirler. ınsan sahip olduğu bilgisini kullanarak yeni bilgilere ulaşır. Yeni bilgilerle yeni araçlar geliştirir. Eğitimden beklenen bu işlevlerin yerine getirilip getirilmediğinin takip edilmesi işi ise vazgeçilmez bir gerekliliktir. Özellikle bilim ve teknolojide ortaya çıkan son yenilikler bu gereklilikleri artık tartışmasız bir gerçek olarak ortaya koymaktadır. Eğitime dair literatüre bakıldığında ölçme değerlendirme faaliyetinin eğitim sürecinde can alıcı bir öneme sahip olduğu görülür. Ölçme bir durumun belirlenen bir araçla karşılaştırılması, değerlendirme ise faaliyetin başında konulan kriterlere uygunluk durumunun belirlenmesidir. Eğitim öğretim faaliyeti bir süreçtir. Bir anda olup bitmez. Sürecin istenen ürünleri verip vermediğinin belirlenmesi gerekir. Eğitim faaliyeti toplumsal bir hizmet olarak algılanırsa bu hizmeti sunanlar yaptıkların hizmetin yerine ulaşıp ulaşmadığını belirlemelidir. Eğitim toplumsal bir yatırım olarak görülürse yine yapılan yatırımın ne derece yararlı olduğunun belirlenmesi gerekir. Eğitimi isteyenler açısından da benzer bir durum söz konusudur. Yıllarca eğitim faaliyetinden yararlanıp ne elde ettiğini bilmemek bir başka çelişkili durumdur. Dolayısıyla eğitim faaliyeti ister hizmet, ister yatırım ister bir başka şekilde nitelensin mutlaka değerlendirilmesi gerekir. Eğitim faaliyeti mutlaka değerlendirilmesi gerekir diyoruz. Ancak eğitimde neyi değerlendirmeliyiz sorusunun da doğru bir şekilde cevaplanması gerekir. Bu soruya doğru cevap verebilmek için eğitim kavramının içeriğini çok iyi tanımak gerekir. Eğitim kavramının içine giren her unsurun bu değerlendirmeye konu olması gerekir. Eğitim bir süreçtir. Bu sürecin değerlendirilmesi gerekir. Eğitim bir sistemdir. Bu sistemin mutlaka değerlendirilmesi gerekir. Eğitim sistemini oluşturan birimler, bu birimleri işleten insan gücü, eğitimin yapılış süreci, eğitimin ürünü olan öğrenci gibi daha bir çok unsur bu değerlendirme sürecinin içine girmesi gerekir. Buradan değerlendirmeye tabi tutulması gereken unsurların çokluğuyla karşı karşıya olduğumuzu rahatlıkla görebiliriz. Değerlendirme bir işin Eğitim sistemimizde mevcut değerlendirme sürecine bakıldığında etkin bir değerlendirme faaliyetinin yeterince yapılamadığını görebiliriz. Eğitim sistemimizde değerlendirmeye yönelik faaliyetleri genel olarak dersler bazında sınıflarda öğretmenlerce kısmen yapıldığını söyleyebiliriz. Her dersin öğretmeni öğretim yılı içinde öğrencilerin derslerdeki konuları kavrama düzeylerini belirlemeye yönelik sınavlar yapar, bu sınavları notla değerlendirir. Yapılan sınavlar sonucunda öğrencinin durumuna ilişkin bir değerlendirme yapılır. Tüm öğretmenlerin yaptığı değerlendirmeler karnede görülür. Sonuçta öğrencinin sınıfını geçmesi veya kalmasına karar verilir. Eğitim sistemimiz içinde genel olarak öğrencilerin sınıf tekrarına kalması istenmez. Bu nedenle hemen her dönemde çıkarılan aflar ve getirilen ek sınav hakları aracılığıyla öğrencilerin bir üst sınıfa geçmeleri için adeta zorlanırlar. Öğrencilerin sınıf tekrarına kalmalarının doğru olup olmadığı bir başka yazı konusu olacak kadar geniş olduğu için bunun üzerinde bir başka zaman durmayı düşünüyorum. Ancak sonuçta öğrenciler büyük oranda sınıflarını geçmek zorunda kalırlar. Bu durumun elbette olumlu ve olumsuz yanları var. Ama dediğim gibi inşallah bir başka yazıda bunu ele alalım. Öğrencilerin derslerdeki başarı durumlarına ilişkin yapılan bu değerlendirmenin etkililik düzeyi de bir başka tartışma konusu. Ancak öğrencilerin gelişim durumlarını etkin bir şekilde değerlendirebildiğimizi söylemek oldukça zor. Derslere verilen notlar öğrencilerin o derse ilişkin bilgi, beceri, davranış düzeylerini yeterince tasvir etmekten uzak. Üstelik bu notlar eğitimin içeriğinde var olan tüm unsurların durumlarına ilişkin bir değerlendirme yapmaya da imkan vermiyor. Öğrencilerin başarı durumlarına ilişkin objektif kriterlere dayalı verilere ulaşmak neredeyse imkansız. Ortaöğretim Kurumlarına Giriş Sınavları(OKS) ve Öğrenci Seçme Sınavları(ÖSS) öğrencilerin bilgi düzeylerini ölçmeye yönelik iki veri olabilir. Ancak bu verilere ilişkin sağlıklı değerlendirmeler yapılabildiğini söyleyebilmek de yine çok zor. Sınav sonuçları sadece sınava giren öğrencileri kapsadığı için tüm öğrencilere yönelik bir değerlendirme yapabilmek mümkün değil. Buna rağmen bu sınavlara ilişkin değerlendirmeler oldukça sınırlı kalıyor. Sınavların açıklanması sonrası birkaç gün gazeteler birkaç haber yapıyor, televizyonlar konuyla ilgili birkaç program yapıyor. Ardından her şey bir sonraki sınava kadar unutulup gidiliyor. Öğrenci başarısına ilişkin bir başka değerlendirme çalışmasına rastlamak sistemimiz içinde neredeyse imkansız. Öğrencilere yönelik kısmen var olan bu ölçme değerlendirme faaliyeti eğitimin diğer unsurları için yeterince söz konusu olmuyor. Örneğin okulların verimliliğine ilişkin bir değerlendirme, eğitim sisteminin genel durumuna ilişkin bir değerlendirme, eğitim sisteminin üst yapısını oluşturan bakanlık düzeyi için bir değerlendirme, taşra teşkilatının amaçlarına ulaşma düzeylerine ilişkin bir değerlendirme imkanı ne yazık ki yok. Eğitim sisteminin içinde bulunan insan gücü unsurunun durumuna ilişkin kısmi bir değerlendirmeden söz edilebilir. Buna personelin sicil yönüyle değerlendirilmesi deniyor. Ancak bu değerlendirmede söz hakkı olan kişi sayısı mevcut sisteme bakıldığında en fazla üç kişi. Bunların yaptığı değerlendirme de yine yeterince etkin bir değerlendirme olmaktan uzak. Tüm okulların olmamakla birlikte bazı okulların denetim elemanları eliyle denetim ve değerlendirmeye tabi tutulması söz konusu ancak bu da yine etkin, verimli, herkesin kabul ettiği ölçüler çerçevesinde olmaktan uzak. Büyük oranda resmi formalitelerin gereği olarak yapılan kısmi değerlendirmelerden öteye gitmiyor. Eğitim faaliyetlerinin değerlendirilmesine ilişkin yazılacak o kadar çok şey var ki bu yazının sınırları buna yetmeyecek bu nedenle bir başka yazıda görüşmek üzere selam ve saygılar.