İbrahim Halil Okuyan
30 Temmuz 2010
Bu basamak taşları kendiliğinden hazır ve mevcut değildir.
Menfaatinin olduğu ülkenin; coğrafi yapısını, etnik yapısını, örf ve adetlerini, gelenek ve göreneklerini, din ve mezhep farklıklarını, ekonomik yapısını, askeri gücünü, medyasını,
üniversitelerini, kamuoyu oluşturabilecek güce sahip aydın ve yazarlarının biyografilerini, halkın eğitim durumunu inceleyeceksin.
Kısacası, o ülkenin; kuvvetli, hassas ve zayıf taraflarını çok iyi bileceksin.
Buna göre o ülke içinde; masumane görünüşlü sivil toplum
örgütlerini, vakıflarını ve okullarını oluşturacaksın.
Bilerek veya bilmeyerek amacına hizmet edecek etkili odaklarla işbirliği yapacaksın.
Menfaatlerine uygun olarak o ülkenin kamuoyunu hazırlayacaksın.
Menfaatlerine aykırı gelişmeler olduğunda; el altından o ülkenin hassas ve zayıf taraflarını kaşıyarak iç karışıklıklar ve krizler çıkarabileceksin.
Menfaatinle çatışan odakları tasfiye veya pasif hale getirebileceksin.
Amerika Birleşik Devletleri; çeşitli ülkelere gönderdiği barış gönüllüleri, sivil toplum örgütleri, vakıfları ve yerli araştırmacıları kanalıyla topladığı bilgilerle her ülke için bir kitap hazırlamış ve kongre üyeleri ile gerekli kurumların hizmetine sunmuştur.
Bu kitaplar gizli de değildir.
Nitekim parası mukabilinde bazı Türk profesörlerine; Türkiye’nin etnik yapısı, din ve mezhep farklılıklar gibi konularda araştırmalar, anketler ve analizler yaptırdığı ve
Avrupa Birliği’nin de ayni yöntemi uyguladığı açıkça
bilinmektedir.
Bu satırların yazarının elinde de Amerikan Kongre
Kütüphanesinde sunulan (Türkiye hariç) Ortadoğu ülkelerine ait 9 adet kitap bulunmaktadır.
Milli menfaatler tehlikeye girdiği zaman;
Onları koruyacak, can ve mal güvenliğini sağlayacak askeri gücünü oluşturacaksın:
Milli menfaatler ile askeri gücün birbiriyle uyumlu olması gerekmektedir.
Askeri güç yetersiz ise; ya milli menfaatlerinin bir kısmından fedakârlık edeceksin veya ülke çıkarlarını koruyabilecek yeterli gücü oluşturacaksın.
Askeri güç, milli menfaatlerin ayrılmaz bir parçasıdır.
Can ve mal güvenliğini sağlayacak gücün olmadan menfaatlerine sahip çıkamazsın.
Belirlenmiş olan milli menfaat ve hedeflerin üzerine; demokrasi, insan hakları, özgürlük, ırkçılığa karşı olmak, terörü lanetlemek gibi masumane politik ve diplomatik kılıf geçireceksin.
Bu politikanın arkasına da, aba altından sopa gösterecek şekilde ekonomik ve askeri gücünü koyacaksın.
İşte, uluslararası politika sahnesinde oynanan diplomasi oyununun perde arkası ve içyüzü bu stratejiye dayanmaktadır.
Uluslararası ilişkilerde sonsuza kadar sürecek dostluklar yoktur.
Esas olan menfaatlerdir.
Her devletin, kendisine göre planlanmış milli stratejisi vardır.
Bu strateji; milli menfaatleri, milli hedefleri, bu menfaat ve hedeflere yönelebilecek tehditleri, bu tehditlere karşı alınması gereken politik, ekonomik, psiko-sosyal ve askeri önlemleri kapsar.
Devletler, mecbur kalmadıkça askeri güce başvurmaktan kaçınırlar.
Milli menfaatlerine ve milli hedeflerine ulaşabilmek için diplomasi oyununu kullanırlar.
Öncelikle; dünya kamuoyunu ve hedef ülkenin kamuoyunu
amaçlarına uygun olarak hazırlamak (uyutmak, afyonlamak, kandırmak, beyinlerini yıkamak) en uygun yöntemdir.
Bunun için, kamuoyu oluşturabilecek etkinliğe sahip aydın, yazar, medya mensubu, bilim adamı ve sivil toplum
önderleri gibi kişilerden, bu işe yatkın karakterde olanları bir şekilde satın alırlar.
Bu işbirlikçiler sayesinde yürütülen, yoğun bir gerçekleri
çarpıtıcı propagandayla, o ülkenin halkına umut pompalayarak memnun ve mutlu ederken, halkın midelerinden lokmalarını ve çocuklarının geleceğini çalarlar.
“Parayı Verdi Düdüğü Çaldı” ismiyle Türkçeye çevrilen kitapta, süresi dolduğu için açıklanan gizli servis belgelerine dayanarak, hedef ülke içindeki kamuoyu oluşturabilecek kişileri nasıl satın aldıkları, nasıl kamuoyu oluşturdukları, kaleyi içeriden nasıl fethettikleri açıkça anlatılmaktadır.
Kaleyi içeriden fethedebilmek için, halkı uyutma faaliyetleri yanında;devlet tarafından finanse edilen fakat devletle ilişkisi yokmuş gibi sunulan sivil toplum örgütlerini, vakıflarını, okullarını ve misyonerlerini hedef ülke içinde oluşturmak ve yerli işbirlikçilerini beslemek, oynanan oyunun
vazgeçilmez kuralıdır.
İhtiyaç duyulduğunda, bu gibi örgütlenmeler sayesinde, hedef ülkenin hassas ve zayıf taraflarını el altından kolayca
kaşımak, kriz ve gerginlikler yaratmak mümkündür.
İşte, ortadaki düğme budur.
Düğmeye basanlar ise, menfaatleri zedelenenlerdir.
Bunda yadırganacak ve ayıplanacak herhangi bir şey yoktur. İnsan doğasına da uygundur.
Amerikalı subayın söylediği gibi;
“insan olarak sen, bazı şeylerin hatırı için kendi evlatlarının geleceğinden fedakârlık etmiyorsan, devletlerin de kendi vatandaşlarının çıkarlarından, can ve mal güvenliğinden
fedakârlık etmeyeceğini bileceksin ve süslü diplomatik kılıflara aldanarak milli menfaatlerinden tavizler vermeyeceksin.”
Hiç şüphesiz ki; demokrasi, insan hakları ve özgürlüklere sahip çıkmak, ırkçılık yapmamak, işkenceye ve teröre karşı olmak, ben insanım diyen herkesin görevidir.
Hukukun üstünlüğünü gerçekleştirmek, vatandaşları sosyal
güvenceye kavuşturmak, kara para ve yolsuzluklarla mücadele etmek, tüketici haklarını koruyacak şekilde gıda, mal ve hizmetlere standartlar koymak, adaletli gelir dağılımını sağlamak gibi en yüce insani değerler, bizim vatandaş larımızın da hakkıdır.
Bütün bunlar, evlatlarımızın ve çocuklarımızın geleceği için, noktasına ve virgülüne kadar noksansız olarak mutlaka gerçekleştirilmelidir.
Ama bunları yapmak için; vatandaşlarımızın,
evlatlarımızın ve torunlarımızın çıkarlarından, ülkemizin can ve mal güvenliğinden yabancı ülkelere tavizler vermemizi gerektirmez.
Yabancı devletlerin uyguladıkları milli stratejilerine, uluslar arası politika sahnesinde oynadıkları diplomasi oyunlarına ve bunların Türkiye’de yarattıgı olumsuz etkilere hiç kızmayalım.
Aksine, takdir edelim.
Çünkü onların devlet adamları; kendi vatandaşlarının menfaati ve evlatlarının geleceği için gerekli milli stratejilerini ve politikalarını saptamışlar ve bunu uyguluyorlar.
Devam edecek.
Saygılarımla.