Mahmut Çepoğlu
16 Haziran 2006
Toplumsal yaşamın her alanında insani ilişkilerde bulunduğumuz kimselere “en iyi dostum” deriz. Sevincimizi, kederimizi, sıkıntılarımızı, sırlarımızı bölüşeceğimiz insanlara hep ihtiyacımız var. Bunlar kendimize en yakın gördüğümüz ve “dost” diye sıfatlandırdıklarımızdır. Dostluk anasoyu ve babasoyu dışında geliştirilen insani ilişkilerin tümünü düzenleyen bir dayanışmanın gelişimi olarak izah edilebilir. Kimi zaman ailenin yapamadıklarını dostlar fazlasıyla yerine getirirler. Onun için “Allah dostların eksikliğini vermesin” dilek ve temennisi hep söylenilir. Kimileri dostluğu aç adamın ekmek arayışına benzetirken, kimisi dostluğun bir ilaç olduğunu söyler. Ya dostluğu bir hastalığa benzeterek gelip insanı bulmasına ne dersiniz? Peki “dost nedir” diye hiç kendimize sorduk mu? Veya araştırıp dostluk hakkında bir şeyler arayıp bulduk mu? Fikirlerimizi tazeleyip yenilerini ekledik mi? Yoksa hala atadan, kalma, babadan duyma sözlerle mi, dostluğu biliyor, öylece sınırlıyor veya sürdürüyoruz? Kendimize sormak gereksinimi duyuyorum. Becbhstein adındaki düşünür; “Dostu olmayan insan dünyanın en yoksul insanıdır.” demesi insanı düşündürüyor. Bu sözünden hareketle hayatın her alanında yaş, sınıf, mevki ve mertebe farkı gözetmeden dost edinenler dünyanın en mutlu insanlardır… Dostluğun gelip geçen bir ruh hali olmadığı gibi, kale duvarı gibi dimdik duran bir yapı da değildir. Manevi yönüyle kalelerden daha güçlü, etle, kanla, kemikle insanın ruhuna işlenmiş maneviyat diye değerlendirebilirsiniz. Yine de bilim adamlarının söylemlerini dinlemede fayda vardır. Bakın Sokrates ‘e Dostluk nedir? Diyen öğrencilerine şöyle cevap verir. “Çocukluğumdan beri arzuladığım bir şey vardır. Kimi insan atları olsun ister, kimisi köpekleri. Kimisi altını, kimisi de şanı, şerefi; bense bir dostum olsun isterim.” Bazı “dost” diye bağrımıza bastığımız insanların dostluk adına samimiyetleri nedir? Sosyal bir varlık olan insanla nasıl dost olunur? Merhaba ettiğimiz, alış veriş ettiğimiz, görüştüğümüz herkes dost mudur? şeklinde sorularla kendinizi de sorgulamayı ihmal etmeyiniz. Sizin dostluğunuz veya aradığınız dostluk nasıldır? şeklindeki sorularla herkes kendine göre bir dost profilini çizer. ıstediğimiz dostluk profili de yok değil; yeter ki karşılıklı bir samimiyet olsun. “Dost” Farsça’dan dilimize geçmiş ve Türkçe’yle bütünleşmiş karşılığı “ahbap” denilen soyut bir kelime. Sevilen, güvenilen, saygı duyulan, sözlerinde samimi, kendine yakın bulduğumuz kişi olarak belirtilmekte ise de bu gün bu kelimenin içi boşaltılmış dersek yeridir. Çünkü şimdiki dostluklar moda gibi gelip geçici olmuş. Bunun içini doldurmak için uğraş, çaba, fedakarlık, saygınlık, maneviyat lazım. Bakınız bir şair ne diyor” hiç özlemedim seni, özlemek dostluktandır.” Buna benzer bir çok güzel söz duyunca insan ister istemez hayıflanıyor, o güzel dostluklara. Dostluk; farklı yaşlarda, farklı mevki ve işlerde olan kişilerle de olan gönül bağı şeklinde algılanmalı. Bunun yoksulluk ve varsıllıkla bir alakası yoktur. Kimileri dostlukla, arkadaşlığı, kimileri çeşitli iş, meslek ve komşuluk ilişkilerini hep dostluk diye karıştırırlar. Tabi bu eğitimle ilgili olduğu gibi kavramların içeriklerini bilmemelerinden ileri gelmektedir. Hem arkadaş hem dost olmak insana ayrı bir haz verir. Bunu başaranlar mutlu insanlardır. Kimileri hayvanlara “en iyi dostum” derken dostluğun sadece insani ilişkilerin gereğini bilememenin erdemine ulaşmamış demektir. Toplumda sosyal ilişkileri algılama, iletişim, günlük yaşamı düzenleyen bir çok kavram dostluğun içindeki yerini alır. ınsanlar dostlukları da çeşitli isimlerle belirlemişler. “Kadim dost, baba dostu, can dostu, karagün dostu, iyi gün dostu, aile dostu” bu dostluklar değişik isim ve sıfatlarla daha da çoğaltılabilir. Bunun yanında kimi dostluklar var ki; meslek isimleri ile anılırlar. Edebiyat dostları, şiir dostları, türkü dostları…Yöremizdeki kirvelikte bu dostluğun bir şeklidir. Neticede “dost olmak önemli” ismi ne olursu olsun…Yeter ki çıkara dayalı olmasın… Toplum olarak “dost” veya “dost hayatı” gibi evlilik dışı kadının veya erkeğin bir yaşam şeklini belirlediğini de biliyoruz. Bu dostluk kavramı dost kelimesinin kirletilmesine neden olduğu gibi, toplumumuzda utanarak yazdığımız “ dost kazığı” hep anlatılır, hem de yana yıkıla. Onun içindir ki herhalde büyük ozan Aşık Veysel “dost dost diye nicesine sarıldım./ Benim sadık yarim kara topraktır.” demenin gerçeğine katılmamak mümkün mü? Dostların insanın yanında olması gerekmediği gibi, gerektiğinde “iki eli kanda da olsa” dar vakitte yanında bulduğundur. Sorunlarımızla dostlarımızı sıkıntıya soktuğumuz gibi, “dost acı söyler” deyimiyle de her zaman uyarma, ikaz etmeyi de eksik etmeyiz. şu birkaç cümleyi arada sırada hatırlarsanız dostluğun ne olduğunu göreceksiniz. ınsanın içinde yok edilmeyen sevgilerden biri dostluktur. Dostluk sonsuzluktur, ne kadar sevgiyle doldursan yine dolmaz. Dostluklar tarihe meydan okuyan tarihi yapılar gibi kadimdir. Zamana ve mekâna hükmederler. şu yaşamda uyumsuzluğun çoğalmasının bir nedeni de dostlukların eksilmesi hatta yok olmasındandır. Özür, kabahat, suç arayacağınıza af etmek gibi dostluğun erdemini yakalayın. Eğleneceğin zaman yaşıtlarını, arkadaşlarını ararsın, sıkıntıya düştüğün vakit dostlarının yolunu gözlersin. Dostluk bize verilmiş ve hiç bitmeyen bir ödevdir. Dostlukla olan hesaplaşmada dostun yanında ol ki dostluk kine dönüşmesin.