İbrahim Halil Okuyan
25 Haziran 2009
Genç adamın biri, dermiş babasına her gün;
”Benimde dostlarım var, sendeki dost gibi “
Baba, itiraz eder,” Olmaz öyle dost, hakikisi belki bir, belki iki, fazlasını bulamasın gerçek, hakiki dostun”…
Devam eder durur, konuşma…
Aralarında başlar bir tartışma,
Karar verirler bir sınava,
Dost hakikisini anlamaya..
Bir akşam bir koyun keserler ve koyarlar bir çuvala.
Baba derki oğluna : “Hadi al bu çuvala, şimdi götür dost bildiğine “.
Çuvaldan kanlar damlamakta,
Sanki öldürmüşler de bir adamı,Koymuşlar çuvala,
Dıştan böyle sanılmakta.
Delikanlı sırtlar çuvalı,
Gider en iyi bildiği dostuna, çalar kapıyı.
O dost, bakar ki bir çuvala hem de kanlı.
Kapar hızla kapıyı delikanlının suratına,
Almaz içeri arkadaşını,
Böylece tek tek dolaşır delikanlı,
Kendince tanıdığı, sevdiği dostlarını.
Ne çare, hepsinde de sonuç aynıdır.
Evlat geriye döner.
Ama içten yıkılır…
Babasına dönerek : “ haklıymışsın baba “der.
Dost yokmuş bu dünyada ne sana ne de bana.
Baba “hayır evlat der, benim bir dost var bildiğim”.
“Hadi, çuvalı alda bir kerede git ona”.
Genç adam, çuvalı sırtlar tekrar.
Alnında ter,çuvaldan kanlar damlamakta….
Gider, baba dostuna.
Kabul görür, sevinir.
O dost, delikanlıyı alır hemen içeri.
Geçerler arka bahçeye.
Bir çukur kazarlar birlikte,
Çuvaldaki koyunu gömerler adam diye,
Üzerine de serpiştirirler toprak.
Belli olmasın diye dikerler Sarımsak.
Genç adam gelir babasına :“Baba, işte dost buymuş “diye konuşunca,
Babası : “Daha erken, o belli olmaz daha. Sen yarın git ona, cıkart bir kavga, atacaksın bir iki tokat, hiç çekinmeden ona, işte o zaman anlayacaksın dostun hakikisini”der.
“Sonra gel anlat olanları anlat bana…
Genç adam, aynen yapar babasının dediğini,
Maksadı anlamaktır dostun hakikisini,
Babasının dostuna istemeden basar ilk tokadı!
Derki tokadı yiyen DOST : “Git babana söyle, biz satmayız sarımsak tarlasını böyle iki tokada ! “
İşte böyle öykümüz.
Sevilecek biri olmadığın zamanlarda bile seni sevmeli..
Sarılacak biri olmadığın zamanlarda sana sarılmalı..
Dayanılmaz olduğun zamanlarda bile sana dayanmalı..
Dost dediğin.
Fanatik olmalı,
Bütün dünya seni üzdüğünde sana moral vermeli.
Güzel haberler aldığında seninle dans etmeli,
Ve ağladığında, seninle ağlamalı.
Ama hepsinden daha çok, dost matematiksel olmalı;
Sevinci çarpmalı,
Üzüntüyü bölmeli,
Geçmişi çıkarmalı, Yarını toplamalı,
Kalbinin derinliklerindeki ihtiyacı hesaplamalı,
İşi bitince seni bir tarafa atmamalı,
Ne mutlu böyle dostu olanlara, ne mutlu böyle dost olanlara.
Ne demiş Ümit Yaşar Oğuzcan:
“Sanırdım gündüzdü onlarla gecem, içimde ümitti dost bildiklerim ,
Ne zaman yıkılıp yere düştüysem, Bırakıp da gitti dost bildiklerim ,
Hepsi varken baharımda, yazımda, Kışın bir burukluk kaldı ağzımda,
Seneler senesi oysa gözümde, Cihana eşitti dost bildiklerim ,
Nerde o sözlere kandığım günler? Her gülen yüzü dost sandığım günler,
Acıdan kahrolup yandığım günler Ta canıma yetti dost bildiklerim ,
Meydana çıkalı asıl çehreler, Aydınlanmaz oldu artık geceler,
Yalanlar tükendi, indi maskeler, birer birer bitti dost bildiklerim ,
Korkar oldum bana “dostum” diyenden, Yoksa yok olandan, varsa yiyenden ,
Ne onlardan eser kaldı ne benden, beni benden etti dost bildiklerim.”
Güvendiğimiz, dost bildiğimiz insanlar gün gelir, en çok ihtiyaç duyduğumuz anda yanımızda olmazlar.
Her şey olur da bu olmaz dersiniz, sizi derinden yaralar bu olaylar.
Ama elde değildir, hayat bu, yaşanmadan bilinemez.
Maskelerin ardında yaşayanlarsa dost bildiklerimiz, bunu bize hayat, ancak bazen acı fatura ödeterek gösterir.
Dost bildiklerimizin içinde dahi olmayabilir gerçek dostlar.
Ne mutlu dost buluna, dost olana.
Saygılarımla.