Çevremize baktığımızda gördüklerimiz yaşadığımız mekâna göre farklılıklar gösterir. Çevremizi donatan tüm canlı ve cansız varlıklar, şehirde yaşıyorsak farklı, sahil kasabasında yaşıyorsak farklı, köyde yaşıyorsak farklıdır. Her nerede bulunursak bulunalım doğal çevremiz, biz ve bizimle beraber yaşayan tüm varlıklarla bir bütünlük arz eder ve yaşarız. Bir dağın başında dahi yaşasak çevremizdeki varlıklarla etkileşim ve iletişim halindeyizdir. Kurduğumuz iletişimden dolayı çevremizde bulunan varlıklar ve biz her türlü davranışımızdan etkileniriz. Çevreye ve doğaya yapacağımız her iyilik ve katkı bize ve beraber yaşadığımız varlıklara kat be kat iyilik olarak geri döner. Aynı şekilde vereceğimiz her zararda bizi beraberimizdekileri aynı veya daha fazla ölçüde kötü olarak etkiler. Diktiğimiz her fidan sel baskınlarının bize ulaşmasını, topraklarımızın uçup gitmesini engeller, ağaca her baktığımızda bize huzur ve mutluluk hissettirir, oksijen üretiminin artmasına ve yağmur yağmasına vesile olur. Zamanla büyüyüp orman olduğunda da gölgesinden faydalanmamızı sağlar. Her kirlettiğimiz suda toprağa karışır oradan her türlü ihtiyacımız olan besinlere gider, zararlı etkiler yiyeceklerle bize geri döner, bir yolunu bulup ta içme sularımıza karışırsa sağlıksız ve zararlı su kullanmış oluruz. Bu kısır döngüler asla bitmez. Daha biz hayatta iken iyi kötü davranışlarımızın karşılığını görebiliyorsak bizden sonra ki nesiller etkilerini daha çok hissedeceklerdir. Yaşayan her canlı gibi insanoğlu da yaşamak için ihtiyaç duyduğu temel gereksinimleri karşılamada çevreye bağımlıdır. Çevremizi etkilediğimiz ölçüde bu etki bize geri dönmekte. Bu etkilenme sadece bizimle sınırlı kalmayıp birçok canlı ve cansız varlıklar içinde çok farklı etkiler ortaya çıkarır. Bizim sağlıklı, güzel ve eksiksiz yaşamamız için her türlü imkân sunan doğaya bir vefa borcumuz var. Bu borcu onu çok yıpratmadan geri ödemeliyiz. Ne kadar ertelersek sonuçlarını almamız o kadar zor olur. Vefa ve geç kalma üzerine bir yazıyı nakletmezsem yazık olur. 15. yy başlarında Nunberg yakınlarda on sekiz çocuklu çok fakir bir aile varmış. Aile geçimini zar zor temin ederken, ailenin iki oğlu da sanata meraklıymış ve sanat akademisine gitmeyi hayal ediyormuş. Babaları gönderemeyeceğinden dolayı aralarında yazı tura atarak kazananın sanat akademisine diğerinin de onu okutmak için madende çalışmasına karar vermişler. Kura sonucunda Albecht kurayı kazandı, şehirdeki sanat akademisine, Albert ise maden ocağında çalışıp, kardeşine para göndermeye gitti. Daha dört yıl dolmadan Albercht’in resimleri çok beğenildi ve para kazanmaya başladı. Genç sanatçı mezun olup köyüne döndüğü gece adına ziyafet düzenlendi ve yemekte Albercth ayaga kalktı ve kardesi Albertin elinden tutup kendisine yaptığı eşsiz fedakarlığı anlattı ve
Ve şimdi benim fedakar kardeşim Albert sıra senin şimdi Nunberg gidip hayallerini gerçekleştirebilirsin masraflarını ben karşılayacagım. Herkes Alberte baktı. Albert gözyaşlarını saklama gereği duymadan
Hayır kardeşim Nunberge gidemem.Benim için artık çok geç. Dört yıllık maden işçiliği ellerime neler yapmadıki her parmağım en az bir kere ezilip kırıldı. Son zamanlarda sağ elimde dayanılmaz romatizma ağrıları da başladı. Bir bardağı bile zor tutuyorum. Nasıl olur da kara kalem yağlı boya çalışım ki parmaklarım fırça tutacak inceliği çoktan kaybetti. Hayır kardeşim hayır… Benim için artık çok geç
Bu buruk konuşma üzerinden dörtyüz elli yıl geçti ve Albercht Durer in yaptığı tüm resimler beğenildi fakat en çokta kendisine Albert in modellik ettiği, eller isimli tablosu
Doğanın bize yaptığı tüm iyilik ve fedakarlıklara geç kalmadan vefa borcumuzu en iyi şekilde ödemeliyiz. Yoksa ileri ki nesillere doğayı sadece tablolarla anlatmak zorunda kalabiliriz.
Yasal Uyarı: Yayınlanan haberin tüm hakları URFAHIZMET.COM’a aittir. Kaynak gösterilse dahi haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.