Nejat Karagöz
5 Ekim 2017
Geçen yazımızda değinmiştik; ülkemizde eğitim kalitesi, Afrika seviyelerindedir ve bundan ne iktidarın ne muhalefetin ne de AKP seçmeninin bir şikâyeti yoktur!
Ama bizim Türkiye’deki eğitim sisteminden, eğitimin kalite ve içeriğinden, eğitimcilerinden(!) çok şikâyetimiz var!
Öncelikle eğitimde aile-okul-devlet işbirliğinin bilinen olumlu sonuçları ortadayken, bu işbirliğinin okul-devlet ikilisi tarafından kasıtlı ve planlı olarak engellenmesinin hangi amaca hizmet ettiği de bilinmektedir.
Avrupa ülkelerinde din eğitimi konusunu anayasal güvence altına almış ve “ Devlet, eğitim ve ders konularında üzerine aldığı görevi ailenin kendi dinî inançlarını ve dünyaya bakış açılarını dikkate alarak ve haklarına riayet ederek yerine getirmelidir.”(¹) Şeklinde anayasasında yer vermiştir.
Konumuz, Türkiye ile Avrupa ülkelerindeki eğitimin süre, şekil ve içerik yönünden incelenmesi olmayıp özellikle din eğitimi konusunda ülkemizdeki yanlış politikalara dikkat çekmektir.
Aşağıda Eğitime Bakış Dergisinin 21. Sayısından alıntıladığımız ve bir kısmı bugünkü iktidarın milletvekili olan yazarlarının o tarihteki “Eğitime Bakışlarını” gösteren ama artık bugün samimiyetsizliklerinin de bir ispat vesikası olarak tarihe geçen yazılarında:
“O dönem hükümet başkanının “Siyasi hayatıma mal olsa dahi eğitim kesintisiz olacak” sözüyle savunduğu ve 28 Şubat postmodern darbesinin bu ülkeye ‘armağan!’ ettiği 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitim, 298 ülke içinde sadece 20 ülkede uygulanıyor. UNESCO verilerine göre bunların bazıları “EI Salvador, Seysel Adaları, Ruanda, Bolize, Bolivya, Virjin Adaları, Dominik Cumhuriyeti, Solomon Adaları, Porto Riko” gibi az gelişmiş üçüncü dünya ülkeleri, kabile ve aşiretlerin hâkim olduğu ülkeler. Bunların tamamına yakınının yönetim şekilleri, baskıcı ve totaliter sistemler…” (²)
Daha adil, daha insanca, çok kültürlü, daha demokratik, daha çok kalkınmış bir ülkede yaşamak” hepimizin ortak bir paydası olmalıdır. Okullarımız da bu amaca hizmet etmelidir. **** Eğitimin pedagojik, bilimsel ölçeklerle ele alınmasını ve her türlü jakoben dayatmadan uzak tutulmasını önemsiyoruz. Bu bağlamda, toplumu oluşturan bütün bireyler ve örgütler de sürece yapıcı önerilerle katkı sağlamalıdır.” (3 )
Diye ahkâm kesmekte idiler (Bugün Türkiye’nin eğitim kalitesinin bu beğenmedikleri ülkelerin bile gerisine düşmüş olmasını hiç dert etmemeleri ise bizi şaşırtmamaktadır)
Görüldüğü üzere hemen her konuda olduğu gibi eğitim konusunda da türlü hile ve aldatmalarla Temel eğitimin- çok da yanlış olarak- 4+4+4 biçimine sokulması neticesinde ortaya çıkan tesis ve bina yetersizliği, öğretmen açığı, öğrenci ve veli üzerindeki olumsuz etkileri giderek çözümü zorlaşan sorunlar haline dönüşmüş durumdadır. Ama ütün bunlardan daha da vahimi, iktidar partisinin gizli ajandasında yer aldığı da artık açığa çıkmış olduğu gibi, din ağırlıklı bir eğitimin dayatılmasıdır.
6. sınıf öğrencilerine matematik, fen, sosyal bilimler kadar, hatta daha fazla (Haftada 6 saat) din dersi verilmesi bunun açık kanıtıdır. Bu 6 saat din dersinin 4 saati seçmeli 2 ayrı dersten oluşmakta olduğu halde öğrenciye de velisine de sorulmadan, okul idaresinin, varlığı son derece şüpheli vicdanına göre dağıtılmaktadır. Kendilerine sorduğunuzda ise “Yukarının” böyle istediğini ifade etmektedirler…
Bu çocuklar tam da öğrenme ve gelişme çağlarında, pozitif bilimin yerine din dersleri okutulmak suretiyle çağdaşlarından geri bırakılmaktadırlar. Hatta bazı öğretmenler işi o derece ileri götürmüşlerdir ki, mesela zekâ oyunları dersine giren başörtülü öğretmen, çocukların zekâsını -bu arada kendi zekâsını da- geliştirmek, onları çağa hazırlamak yerine onlara Allah’ın 99 ismini ezberletebilmektedir. Bu çarpıklığın en temel nedeninin öğretmenin zekâsının yeteri kadar gelişmemiş olmasının yanı sıra, konuya hâkim, gerekli formasyonu almış öğretmen bulunmayışıdır.
İşte tüm bu olumsuzlukların sonucu olarak yeteri kadar ve doğru bir biçimde eğitilmeyen bu milyonlarca gençten, yalnızca biat ve itaat eden, sormayan, sorgulamayan, araştırmayan bir nesil çıkarma, böylece toplumu istedikleri kalıba sokma hesapları, yanlıştır; yanlış olduğu kadar tehlikelidir de…
Bu kirli plan ve emellerle, varılması düşünülen menzile ulaşmak mümkün gözükmemekle birlikte, bu çocukların uğratıldıkları zihinsel tahribatın maliyeti, topluma verilen zaman ve para kaybından çok, çok fazla bir anlam ve değer ifade etmektedir.
İşte bu noktada herkesin, hepimizin bir kez daha düşünmesi, üzerimize oynanan oyunun dehşetinin anlaşılması ve ona göre tavır ve tedbir alınması gerekmektedir.
Atasözü “Vakin nakittir” der ama burada vaktin çok daha yaşamsal bir önemi vardır.
Uyanma zamanıdır…
(¹) Avusturya anayasası 2. Madde.
(²) Ali Yalçın, (Genel yayın genel sekreteri) Eğitime Bakış Dergisi 21. Sayısı
(3) Ahmet Gündoğdu Eğitim Bir Sen genel başkanı-AKP Ankara Milletvekili