Mahmut Çepoğlu
27 Aralık 2006
Dini inancımızın gereği dilenmenin “haram” olduğu konusunda hepimiz bir şeyler duymuşuz. Yinede köşe başlarında avuç açan, sokakta mendil seren yaşlı kimselere, çocuklarını kucağına alıp yalvaran, duygu sömürüsü yapanlar alabildiğince görüyoruz. O yetmez. Kimi sakatları yanlarına alıp özürlü yanlarını insanlara gösterip kendisini acındıranlar da var. Daha neler neler nice dilenen insanın işin kolayını seçtiklerini ve “pars naveki ğhrabe debareka çeye” (dilenmek kötü bir isim, ama iyi bir geçim kaynağıdır” sözünü kendine yakıştırdıklarını görüyorum. Artık bu sokak başlarını mekan tutanlarla ahbap olmuşuz. Kimi zaman yerlerinde görmediğim zamanlar o eski merakı gidermişim. Onların sistemli bir çalışma içinde olduğunu öğrendim. Kimileri köşe bucak gezinirken, kimisi gelir pasajın merdiveninin aralığında oturur. Sokakta dolaşanlarda sürekli mıntıka değiştirmeyi tercih ederler. Bu birazda çevrede daha çok tanınmamalarından olsa gerek. Bir gün köprü başında dilenen birisi elini uzatırken kırmayacak şekilde “Allah versin” deyip savuştururken “sen vermesen Allah nasıl verir” deyip bir şekilde sitemkar davrandı. Yürüdüm aşağı çarşı denilen yere. Haşimiye Meydanı’nda dolanırken bu dilence tekrar bize yanaştı. şaşkınlığımı gizleyemedim “yahu sen şimdi köprü başındaydın” deyince oda “memleketimizdir her yere gideriz yasak mı var” deyip çekti gitti. Sadaka vermeye inanıyoruz ve sadakanın nice belaları başımızdan def ettiği kanaati da bizde hasıl olmuştur. Ancak dini değerlerin dilenciler tarafından alaya alındığı bir zamanda kimi gerçek ihtiyaç sahibidir, kim değildir gibi bir seçme şansımız yok. Dilenenlerin çoğu yöremizde “karaçı” diye adlandırılanlardır. Bunlar yetmediği gibi otobüsler dolusu bunu meslek edinenler Adana ve ilçelerinden geldiklerine tanık oluyoruz. Belediyenin son günlerdeki operasyonlarını görünce, bayram öncesi yine buraya akın ettiklerine tanık oluyoruz. Ayrıca cevşen satan, çeşitli ayetleri kartlara basıp kısmet duası, bereket duası satma adı altında gözlerindeki derin elem, dillerindeki titrek ve yalvaran seslerle gelip geçenlerin merhametlerini avlama çabasındadırlar. Kimileri evlere kadar gelip dilenci gibi görünüp evlerde nice hırsızlıklar ve dolandırıcılık yaptıklarına da tanık oluyoruz. Mesele hep bizim dini değerlerimizi suiistimal etmelerinden kaynaklanmakta. Her sabah hatta sokağa çıktığım her an, karşılaştığım insanlardın anlamlı bakışları karşısında o merhamet tuzakları artık bana yavan gelmekte. Binlerce insan aynı anda sokakta saflık derecesi olanları gördüğümüz gibi gaflet içinde onların, yalvaran bakışlara dayanmayanlarda yok değil. Dilenciler karşısında en karlı olanlar hızlı hızlı yürüyüp işine bir an önce varmak isteyen geç kalmışlardır. Yağmurlu havalar, sert rüzgarların estiği anlar, kar gibi doğa olayları dilenciler için eksi olaylardır. ışlerin kesat zamanıdır. O zamanda bu işi çarşı pazar derken pasajların içlerine taşınırlar. Birden bakarsın kapında biri belirdi. Zoraki iş isteyenlerin esas gayelerinin iş olmadığını da biliyoruz. “Yok” diyence iş yardıma, derken ekmek parasına kadar dökülüyor. Hele levhaları okuyup, falan yerden beni senin yanına gönderdiler gibi emir vaki hareketler hiç kimsenin aklına gelmez. Hepimiz için toplumsal bir sıkıntı ve huzursuzluk. Yolda gördüğün biriyle ayak üstü bir iki şey söyleyeceksin hemen biri sana yanaşır, konuşmanıza müsaade bile etmez. Kahvede aynı minval. Belediyeden zabıtalar polis işbirliğiyle kimi zaman dilenci avına çıkılıyor. şimdiye kadar insanların duygu ve merhametlerini avlayanlar bu kez kendileri av durumuna düşüyorlar. Kaçacak köşe bucak arayanlara çoğu zaman rastlıyoruz. Hele cami kapılarında özellikle cuma günleri çekilen sıkıntıları görmek mümkün. Bu işe bir çözüm bulmak lazım. Bu dilencilerinin tamamının yeşil kartları var, özürlü ve yaşlı olanların devletten yaşlılık öve özürlü maaşı aldıklarını da biliyoruz. Çözüm elbette zabıta ve kolluk kuvvetlerin baskısıdır. Bunu meslek haline getirenlere karşı aydınlatma toplantıları yapılmalı, cami avluları bunlara yasaklanmalı ve bir şekilde bunları bertaraf edilmeli. Hele şu kutsal ve turistik mekanlardaki dilenmeler çekilir gibi değil. Bu balıklıgöl platformunda da böyle Eyyüp Peygamber makamında da böyle. Harranda Harran’lı çocuklar dilenmeyi arabaya bekçilik gibi zoraki talepleri insanın canını sıkıyor. Dedim ya dilenmek kötü bir ad ama iyi bir geçim kaynağıdır.