Mahmut Çepoğlu
6 Haziran 2006
Son günlerde televizyonlarda gazetelerde dilimizin bozulduğunu, kendi dilimizi konuşamadığımızı ve yabancı kelimelerin “dilimizde cirit attığı” yazılı görsel basında zaman zaman rastlıyoruz. Hatta bu konuda kitaplar bile kitapçılar tezgahını doldurmaya başladı. Buna karşı sesiz kalanlar, hatta kabullenenler olduğu gibi tepkilerini dile getirenler de yok değil…
Başka milletlerde, diyalog ve alış veriş içinde olduğumuz sürece, mutlaka dil hakim dillerin etkisinde kalacaktır. Yıllarca Arap ve Fars dilleri ve kültürlerinin tesirinde kalan Türkçe’nin şimdide Avrupai dillerin tesirinde kaldığını görüyoruz.Yeni baştan bir dil yaratmamız mümkün olmadığına göre, dili en güzel şekilde kullanmalıyız.
Dünyanın var olması, insanın yaratılması veya tarihin başlangıcıyla ele alırsak toplumsal bir olgu olan dil, yaşam boyu yaşantımıza katkıda bulunduğu gibi geçmişin izlerini bu güne, bu günüde geleceğe taşıyacak olan bir vasıtadır. Bu vasıtayı en güzel şekilde korumak ve kollamak görevimiz olmalıdır.
Bir milleti millet yapan, ruhi şekillenme, coğrafi bütünlük, din birliğinden de önce asli unsurların başında dil gelir. Dil; aklın, görgünün, bilgi ve becerinin, kültürün kendi kendini sözlü, sesli ifadesidir. “Her dil bir insandır” sözü ne kadar dil bilinirse o kadar insan milliyetlerle diyalog demektir. Dolaysıyla milletlerle diyalog içinde bulundukça dilimize yeni kelimeler gelecektir. Eğer televizyon, compitür, telefon gibi daha bir çok aleti tanımamış olsaydık, onlara vereceğimiz isim olmayacağı gibi kullandığımız kelimelerde olmayacaktı. Ayrıca bu güne kadar alfabemizde olmayan Q-q,W-w, X-x harfler dilimize geçtiği gibi bunlarla oluşturulan kelimeleri de artık kullanma zorunluluğu bulunmaktadır.
Dünya milletleri ile alış veriş devam ettiği müddetçe dil kadar, kültürlerinde milletler, devletler arasına taşınmasına, yayılmasına neden olur. Dil milletler arasında bir köprü olduğu gibi geçmişten geleceğe akan bir nehir gibidir. Aktığı her yeri her zaman renklendirir, canlandırır, şenlendirir. Ağzı şekillendiren insanın yüzüne güzellik kadar kini ve öfkeyi yayın yine dildir.
Dil; ağzımızdaki et parçası olduğu gibi konuşma yeteneğini ondan aldığımız için, dolaysıyla insanların konuştuğu sese ve kelimelere de dil diyoruz. Lisan konuşulan dilen Arapça karşılığıdır. Dil olarak isimlendirdiğimiz, bizleri insanlarla anlaşmaya sağlayan, kendi duygu ve düşüncelerimizi ifade ettiğimiz araç olması yanında milletlerin tarihi geçmişini yaşatır, birliğini geliştirir.
Yabanca kelime hayranlığına gelince: Mutlaka dilimizde yabancı kelimeler olacaktır. Ama kendi dilindeki karşılığını bırakıp yabancı kelimelere kelime aramak çok doğru ve aynı zaman etik değildir. Her şeyden önce anadilini en iyi şekilde öğrenip konuşmak lazım. Bu gün dilimizde yüzler ve belki de binlerle ifade edebileceğimiz yabancı kelime bulunmaktadır. Halkımız bu kelimelere yabancıdır. Bilimsel alandan ziyada politik alanda hep rastlıyoruz.
Yabancı kelime konuşmak bir marifet veya konuşanı kültürlü olduğu, bilgili olduğunu gösteriyormuş gibi, hani hava estirenler de yok değil. Kendi dilimizde onun karşılığı varsa yabancı bir kelimeyi kullanmamak gerekir. Teşekküre alıştık bu kez “mersi” geldi. Hele bu “çok mersi” diyenleri duyunca dayanmaz bir hale düşeriz. Birde şu “Evet” i tam kullanmadan “okey” geldi.
Anadil olarak söylediğimiz kavramsa, insanların ilk sözleriyle kendini dünyaya bağlayan dildir. Biz hangi dili ne kadar güzel konuşursak konuşalım kendi ana dilimizle konuşmadıkça rahatlamamız mümkün değildir.
Hepimizin günlük yaşantıda söylediğimiz bir söz var. “hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa” anlaşırlar diye. Gerçi bu söze çeşitli yorumlar getirerek anlatılabilir. Ancak konumuz dil olduğu için dilin anlaşmaya araç olduğu anlaşılmasını anlatmaya çalışılmaktadır. “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” gibi ata sözleri dilin etkinliğini bize anlatmaktadır. Yada “dil kılıçtan keskindir” sözü kılıcın başaramadıklarını dilin gerçekleştirmesi demektir. Eğer insanlar konuşarak hal çaresi bulamadıkları bir konu, bir sorun varsa o dilin yetersizliği değil insanların dilini iyi şekilde kullanmadıkları gibi kendi kaba güçlerini dilin üstende tutmalarında yatmaktadır.
Goetehe adındaki bilgin “ insan dili değil dil insanı yaratır” ifadesi eğer insan kendi kendini ifade edemiyorsa o insanın bir yaratıktan farkı yoktur. ınsanın insan olmasını belirleyen dilidir. Dil milliyeti belirler. Dil insanın kültürünü belirler, geliştirir yaşamasını sağlar. Dilin bu kadar anlaşma ve uzlaşmalar sağlaması yanında bir de insanlara felaket kapısı açtırır. Halkımızın arasında bu konuda bir çok deyim vardır. “ Ne çektiyse dilinden çekti” yine “dili onun başının belasıdır”, biz dilimizi iyi kullandığımız müddetçe refah ve mutluluğa, kötüye kullandığımız taktirde bizleri felaketlere sürükleyeceğinin habercisi olduğunu bilmeliyiz.
ınsanoğlunun yüz yıllardır üzerinde kafa yorduğu dil, insanın dünyayı anlama, yorumlama ve tanıma gerçeğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle insanlar dilin kökenini ve niteliğini irdeleme gereğini duymuşlardır. Çünkü bir dilin doğru kullanması insanın bir çok şeyin kolayca üstesinden gelmesine neden olmuştur. Dil milletlerin varlığının realitesini ortaya koyar, uygarlığın temsilcisi olduğunun göstergesidir.
* S. Schiller