Halit Güllüoğlu
16 Şubat 2009
Hani Cumhuriyetçiyiz diye övünürüz.. Ardından da Demokratikleşmenin neresindeyiz sorusuyla karşılaşırız. Üstelik verilen cevaplar da tatmin edici olmaz. Bu çelişkili anlayışla nereye varacağımızı da hesap etmeyiz. Çünkü feodal yapının kültürünün baskısı ve eğitimimizdeki eksiklikler bize bu kadarını aşılayabilmiştir. Örneğin ilimizde aşiretçiliğin bir maddi güç olarak kullanıldığı gerçeğini inkar edemeyiz. Elbetteki bunun cevabı kocaman bir hayırdır. Bazılarımız şeyh veya ağa hatta aşiret ileri geleninin varsayılan baskısından şikayet edip dururuz. Özelikle siyasetle uğraşan hemşehrilerimiz çok daha iyi bilirler.Siyasi Partilerdeki gelişmeleri açık seçik görüp duyup izliyoruz.
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren 1950 lı yıllara kadar tek Parti rejimi bütün bu güçleri zorbacı anlayışla bertaraf etmeye çalıştı. Amma yerine çok daha sert ve halkı tedirgin edici zorba rejimini gördük. Çünkü eğitim öğretim kültürel kalkınma her nedense Devletçe yeteri kadar uygulanmadı. Dün sindirilen sürgüne gönderilen ağa bey paşa şeyh dediğimiz şahıslar eğitilmiş olsalardı bugün çok daha iyi bir seviyede olurduk. Dünyadaki demokratikleşme sürecine ayak uyduramamanın cezasını Demokrat Parti, Adalet Partisi ve daha sonraki partiler darbelerle çekti. Siyaset ehli bir türlü halkın gerçek iradesine inemediler. Sonuç 1980 müdahalesiyle tüm Partiler ve Millet acı derslerini aldılar.Amma bilançosu madden ve manen ağır oldu..
Bazı Siyasi Partilerimizin oy almak maksadıyla aşiret ileri gelenlerini Milletvekili ve hatta Bakan yapmakla yetinmeleri ciddi bir ayıbımızdır. Çünkü halk hakkı olana hala kavuşamadı.Bölgemizde yetişen çok değerli siyasetçimizi tenzih ederiz.Biz sadece siyasetteki oy sömürücülüğünün yanlışını ifade etmeye çalışıyoruz.Onların emrindeki oy sahibi olup iradesini tecelli yetkisi elinden alınan vatandaşa sahiplenmeyi savunuyoruz.Aynı anlayış zaman zaman ve hatta bugün sürüp gitmektedir.Şimdi bazılarımız “işte Türkiye gerçekleri” diyerek düşünmeliyiz.Devletten ve Hükümetlerden beklentinin yeterli olamıyacağı ve çok uzun zamanı gerektireceği unutulmamalıdır..
Bizim bu konuları gündeme getirmemizdeki amaç kişilerin veya aşiret mensuplarını elbetteki rencide etmeğe yönelik değildir. Sadece eli sopalı veya abasının altındaki değnekle Demokratikleşmenin mümkün olamıyacağını ifadeye çalışmaktır.Bütün bu gerçeklerden asla umutsuzluk sonucu asla çıkarılmamalıdır. Amma kurallarına uymaya gerek duymadan şehir kültürüne alışmamız gereğini hatırdan çıkarmamalıyız. Çünkü bazen haklı bir müdahalede bulunacağınız zatın aşiretçilik gücüyle sizi tehdit etmesini beklemeniz ihtimal dahilindedir.Her şeye rağmen şehre yerleşen bu kardeşlerimizi suçlamak hakkına sahip değiliz.Onların da çağdaş yaşamın gereklerinden okuma ve okutma haklarından yararlanması Anayasal haklarıdır.
İşte Demokrasi yani halkın iradesine dayalı yönetimin sağlanması için ve bölgemizde yaşamak için Feodal kültüre tahammülü de gerektirecektir. Biribirimizi suçlayarak değil;hoşgörü ve iyi niyetli ilişkilerle yarınlara varma gayretinde olalım…
Hoşça kalınız.