Nejat Karagöz
14 Nisan 2012
Aziz okurlarım, bu yazımda, bir parça yerelin dışına çıkarak, içerisinde yaşadığımız ülkenin her bir ferdini yakından ilgilendiren bazı konulara değinmek istiyorum.
Geçtiğimiz son on yılda Türkiye’de pek çok alanda önemli şeyler oldu. Bunların bir kısmı olumlu olduğu gibi bir kısmı da olumsuz gelişmelerdi.
İdare mekanizmasının siyasal tercihleriyle şekillenen bir takım değişimlerin uzun vadede ülkemizin yetişmiş insan kaynağını tahrip edeceği sır değil. Bugüne gelinmesini hazırlayan en önemli faktörün de gene bugünküne zıt bir tarz-ı siyasetin ülkeyi içerisine sürüklediği çaresizlik ve bunun getirdiği bir intikam hissi olduğu da bilinen bir gerçek.
Böylelikle, bir kısır döngü içerisine düşmüş, yapa-boza ilerliyoruz.
Bulunduğumuz noktadan geride bıraktığımız son on senede:
Devletin vergi gelirleri 4 kat artmış
Kamu borç stoku 600 Milyar Dolar sınıra dayanmış,
Gayrisafi Milli hâsıladan kişi başına düşen pay 4 kat artmış.
Bir varil petrol 75 dolardan 120 dolara çıkmış
ABD Dolarının değeri % 50 artarak 1,8 TL olmuş
Türkiye’de tüketilen akaryakıtın fiyatı üç kattan fazla artmış.
Bu liste uzayıp gider. Gerçekten, toplumun önemli bir kesimini rahatlatan, iyi ve güzel şeyler de azımsanmayacak kadardır. Bunu, hakşinaslık göstererek kaydetmek gerekir.
Ama ben en az bunlar kadar ilginç ve önemli bulduğum başka bazı veriler aktaracağım.
Geçtiğimiz günlerde bir gazetede yayınlanan İnsan Hakları Derneğinin raporuna göre 2011 yılında Türkiye’de bakın neler olmuş:
76 kişi yargısız infazla öldürülmüş.
36 kişi cezaevinde,
5 kişi gözaltında,
46 kişi faili meçhul saldırıda hayatını kaybetmiş.
3252 kişi işkence ve kötü muameleye maruz kalmış.
6504 internet sitesi,
6 dernek kapatılmış.
1425 kişi gösteri ve yürüyüşlerde polisten dayak yemiş ve/veya yaralanmış.
12685 kişi gözaltına alınmış.
292’si tutuklanmış.
1031 kişi hakkında toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefetten 139 dava açılmış bunlardan 491 kişiye 1561 yıl hapis cezası verilmiş. Bütün bunlar salt devletin suç dosyaları değil tabiatıyla. Ama bunların nerdeyse tamamı bir “Polis devletinde” rastlanılacak türden olaylardır.
Rakamlardan başınız döndü; farkındayım. Ama bunlar bu memlekette olup bitenlerin kısacık bir özetidir ve kesinlikle kader de değildir. Hele 21. Yüzyılın Türkiye’sine hiç ama hiç yakışmamaktadır. Öte yandan bütün bu yaşananların ve belki bundan sonra da yaşanacak olan bu kabil olayların, Türkiye’de bir kısım halkın paritesi giderek yükselen siyasi tercihinin bir sonucu olduğu tartışmasızdır. Ve tabii ki bu tercihlere tahammül göstermek, demokrasi kültürünün olmazsa olmazıdır aynı zamanda…
Fakat üzerinde düşünmemiz gereken; demokrasi kültürünün çok daha önemsediği ve değerli bulduğu şeyin, bu siyasal tercihlerin gıda paketlerinden çıkmamış olanıdır.
Biz buna bakalım.