Nejat Karagöz
20 Temmuz 2016
Bu topraklar 31 Mart’tan (13 Nisan 1909) bu
yana bu tür kalkışmalara alışkındır.
İlkinde padişah 2.
Abdülhamit’i devirdiler. Sonra onları devirenler devrildi, derken cumhuriyet
kuruldu.
Kuruldu ama
darbecilik öyle cumhuriyetin faziletlerini içselleştirecek, onunla tedavi
olacak bir hastalık değildi…
1960’a
gelindiğinde, yeteri kadar güçlenmiş ve taraftar bulmuş olan bu hastalıklı yapı
sandıkla gelmiş olan iktidarı kanlı bir şekilde devirdi.
Uzatmayalım,
70’te, 80’de, 97’de hep aynı teranelerle, benzer gerekçelerle demokrasinin
canına okudular… 27 Nisan (Danışıklı döğüş) muhtırasını saymazsak hep te aynı
sonuçlar alındı bu darbelerden…
15 Temmuz ise
bütün bunlardan çok daha başka ve apayrı bir dokusu, yapısı, ideali ve hedefi
olan bir darbe kalkışmasıdır. Başarılması durumunda bu ülke, ilanihaye
demokrasi yüzü, rahat, huzur yüzü görmeyeceği bir geleceğe yelken açacaktı.
Ben ,”Kendimi
bildim bileli” diyeyim, siz 50 senedir deyin, bu adamların devlet kademelerine
sızdıklarını, köşe başlarını ele geçirdiklerini dünyada bilmeyen yok. Yok ama
bunları bir Allah’ın kulu da bir şekilde durduramamış. Asker olmuş,
orgeneralliğe yükselmiş,
Polis olmuş, Emniyet müdürlüğüne kadar yükselmiş,
Hâkim-savcı olmuş,
Yargıtay’a, Danıştay’a Anayasa Mahkemesine kadar yükselmiş…
Okulda hoca olmuş,
Profesör olmuş dekan olmuş rektör olmuş…
Bütün bu
kademeleri birer birer atlarken hiçbir engele takılmamış.
Vaktaki devlet erkine
ortak olmak yahut külliyen sahip olmak hevesine düşmüş, o zaman zurnanın ‘zırt’
dediği yere gelinmiş.
Evet, 15 Temmuz,
en iyi yaklaşımla; acemice bir darbe kalkışmasıdır. Devlet, halk ve dünya
nezdinde layık olduğu tepkiyi almış, kendi akıbetini de hazırlamıştır.
Ben niçin darbeyi
seviyorum?
Ben, demokrasi ve
halk düşmanlarına vurulan DARBE’ leri seviyorum.
Kim niye yaptı,
kim niçin önlemedi, kim niye hedef şaşırdı/şaşırttı gibi soruları da
cevaplandırması için tarihe havale edelim ve bir iyi dilekte bulunalım:
Geçmiş olsun
Türkiye…