Nejat Karagöz
30 Temmuz 2016
Türkiye, yaşadığı başarısız ama kanlı bir darbe kalkışmasının ardından yeni bir devlet düzeniyle yeniden bir varoluş mücadelesi içerisindedir.
Bu yeni devlet düzeni, da çoğu darbe girişimi ile alakalı olmak üzere bir takım yapısal değişikliklerin yanı sıra devlet kadrolarındaki temizlik ve yenilenme ile de dikkati çekiyor.
Tabiidir ki devlet kadrolarında her görüşten, her meşrepten insanın var olma hakkına; devlet nizamına, devletin şahsiyetine ve devletin hayatiyetine karşı herhangi bir girişimde bulunmadığı sürece dokunulamaz, dokunulmamalıdır! Burada işten el çektirilen özellikle de öğretmen, doktor ve benzeri kamu çalışanlarına, gözaltına alınan gazetecilerden, cemaatle “gönül bağından” öteye geçmemiş olanlara uygulanacak adalet normlarının da dikkatlice ve titizlikle kararlaştırılması gerektiği de açıktır.
Bu ifadeler kesinlikle darbe taraftarlarının hoş görülmesi/görmezden gelinmesi ve saire gibi bir anlam içermez, aksine darbeye giden yolu döşeyen, eline fırsat geçtiğinde kamuya ne gibi zararlar vereceği önceden kestirilebilen ve mutlaka kanunun suç saydığı bir eylem içerisinde bulunmuş olan hiç kimseye en küçük bir müsamaha gösterilmemesi gerektiğinin altını çizmek gerekir.
Gelelim bir başka garabete.
Darbe kalkışmasının üzerinden iki haftadan fazla bir zaman geçmiş olmasına rağmen; henüz tehlikenin geçmediği gerekçesi ile insanları meydanlarda tutmanın kendi içinde(!) tutarlı bir takım gerekçelerle izahı yapılabilir ise de akılla açıklanabilir tarafı yoktur. Meğerki -özellikle iktidar partisi taraftarı- bir kısım halk bu söylentiye itibar etmiş olsun. Ancak bunun bile genel ahlak kuralları, hakkaniyet, bir saygı ve anlayış içerisinde yapılması gerekmez mi? Mesela gece yarısını geçen saatlerde arabalardan yükselen müzik ve korna seslerinin, hastaları, yaşlıları ve çocukları, işi gücü olup uyuması, dinlemesi gereken her yaştan insanı rahatsız ettiğinin, hayatından bıktırdığının, insanların nasıl lanet okudukları bilinmesi gerekmez mi?
Bu kadarcık bir insan hakkına bile saygı göstermeyenlerin; kendileri meydanları inletirken, devlet katında yapılan operasyonlardan bihaber oluşlarını bir kenara bıraksak bile, pesinde oldukları demokrasi kaç model bir demokrasidir mesela?
Meseleye kırk katır mı kır satır mı gözlüğünden bakılmasına itirazı olan, darbeden de otokrasiden de yana olmayanların bu ülkede yaşadıklarını bilmek, onların da hak ve hukuklarının saygıdeğer olduğunu anlamak, o muhayyel demokrasiye bir nitelik katmasa bile insanlığımıza, birlikte yaşama kültürümüze ve medeniyet anlayışımıza pek çok şey katabilir.
Bugünlerde en çok da buna, yani empatiye ihtiyacımız var…