Mehmet Göncü
29 Ekim 2013
İkinci
Dünya savaşı yılları yeni bitmişti. Ülkemiz o savaşa girmemişti. Ama, harbin
ekonomik olumsuzluklarını bütün devletler gibi biz de hissediyorduk.
Ekmek
uzun yıllar karneyle satılmıştı.
Bir
çok konuda ekonomik sıkıntı çekiliyordu. Ama o dönemde eğitim ve öğretim de hiç
aksama olmadı.
Cumhuriyeti
kuranlar, halkın aydınlanmasının, bilgilenmesinin ve yücelmesi ile mutluluğunun
yolunun ancak iyi kaliteli uygar ve çağdaş bir öğrenim ve eğitimle mümkün
olabileceğini halka inandırmışlardı.
Rahmetli
babam o yıllarda ilkokul çağında olmama rağmen, bütün bunları hep bana sık sık
anlatırdı.
1948
yılında ilkokula başlama yaşına gelmiştim ve bizim aile de o tarihte babamın
işi gereği Diyarbakır’da oturuyordu.
Okula
kayıt günü geldiğinde rahmetli annem elleri ile hazırladığı okul önlüğünü bana
giydirdi, saçlarım zaten önceden nizami bir şekilde tıraş edilmişti.
Zira;
babam intizama çok önem verirdi. Hazır olduğumu anlayınca, elimden tutarak okula
beraberce gittik.
Okulun
isim tabelasını yüksek sesle okudu. “Cumhuriyet ilkokulu” ve ilave etti.
“Seni
Cumhuriyet ilkokuluna kayıt ettim, kutlarım” dedi ve eğilip beni öptü. Ve
devamlı, “Oğlum, öğretmenlerini sev ve saygılı ol, arkadaşlarınla da iyi geçin,
sakın kavga edip yaramazlık etme.” Diye de sıkı sıkı tenbihte bulundu.
Teslim
edileceğim sınıfa yöneldiğimizde çok heyecanlanmıştım.
Bayan
olan öğretmenimin ismi Rabia’ydı, babam elimden tutarak beni kendisine emanet
ederken, benim duyacağım bir şekilde ve tonda, “Öğretmen hanım! eti senin
kemiği benim” dedi.
Yani
her türlü eğitim ve öğretim esnasında, disiplin uygulamalarında da yetkili
olduğunu ima etti.
Ama,
hocanın yanıtı daha ilginçti.
Babama
hitaben gayet kibar bir şekilde: “Beyefendi çocuğunuzun eti’de, kemiği de sizin
olsun. Biz onu Cumhuriyetimizin aydınlık ışığında ulu önder Atatürk’ün
belirttiği gibi, fikri hür, vijdanı hür çağdaş ve uygar bir fert olarak
yetiştireceğiz. Sizde aile olarak evde bize lütfen yardımcı olun” dedi.
Ben
o gün hocamın ne demek istediğini doğrusu pek anlamamıştım. Ama şimdi bugün ne
demek istediğini daha iyi anlıyorum.
Çok
sevdiğim ve önem verdiğim rehberim olan değerli Rabia öğretmenim yıllar önce
ebedi hayata intikal etti.
Kendisine
rahmet diliyorum; “Müsterih ol hocam! şimdi senin gibi övünmeyi sevmeyen, yüz
binlerce şanlı, şerefli kahraman öğretmen kardeşlerimiz var. Onlar,
Cumhuriyetin aydınlık yolunda, fikri hür, vijdanı hür yeni nesiller
yetiştiriyorlar.”
Dürüst
ve şeffaf bir toplumda; lütufta geride, kahırda önde olan dostlarınızın çok
olması dileğiyle kalın sağlıcakla.