İbrahim Halil Okuyan
27 Ekim 2006
Büyük yokluklar ve mahrumiyetlere rağmen Türk ıstiklâl Savaşı kazanılmış, 9 Eylül 1922 de düşman ızmir’de denize dökülerek Yurt düşmanlardan temizlenmişti. 24 Temmuz 1923 te ısviçre’nin Lozan kentinde ıngiltere, Fransa, ıtalya, Japonya, Yunanistan, Yugoslavya, Romanya, Portekiz ve Amerika Birleşik Devletleri delegasyonu ile toplanan ısmet ınönü başkanlığındaki Türk delegasyonu daha önceki aylarda yapılan uzun müzakerelerden sonra bir sulh anlaşması imzalamaya muvaffak olmuş, bazı ufak değişikliklerle “Misak-ı Millî” sınırları Türkiye’nin sınırları haline gelmişti.
Artık Devletimizin adını koyma zamanı idi. 23 Nisan 1920 de kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi Mustafa Kemal Atatürk’ü “Meclis Başkanı ve Başkomutan” seçmekle en iyi kararını vermişti. Ancak, zafer kazanıldıktan sonra Atatürk’ün ve birçok üyenin “Cumhuriyet” rejimini önerip benimsemesine rağmen, bazı üyeler Osmanlı Saltanatını ve Halifeliği benimseme temayülünde idiler.
Atatürk, yaptığı konuşmalarla halk demek olan “Cumhur”un Devleti idare etmesinin daha bir “akıl işi” olduğunu anlattı ve böylece bir kısım muhalifleri de ikna ederek Cumhuriyet’in kurulması için gereken çoğunluğu fazlasıyla sağladı.
29 Ekim 1923 tarihinde yapılan merasimler ve top atışlarıyla Cumhuriyet kuruldu ve bugünün milli bayram olarak kutlanması kararlaştırıldı.
Cumhur’un (halk)ın bayramı Cumhuriyet Bayramının 83.yılını bugünlerde kutluyoruz. Bütün Milletimize hayırlı, kutlu ve mutlu olsun.
Yönetim rejimlerinin en beğenileni ve tercih edileni şüphesiz ki Cumhuriyettir. Cumhuriyet, halkın egemenlik hakkını seçtiği temsilciler aracılığı ile kullandığı bir devlet şekli oluyor. Seçim halk tarafından belirli bir süre için yapılır. Ülkemiz için 5 yıl olarak saptanmıştır. Duruma göre TBMM kararı ile öne veya daha ileriye alınabilir.
Cumhuriyetin temeli eşitlik ve özgürlüktür. Yasama, yürütme, yargı kurumları bu temelin yaşamasını ve kuvvetlenmesini sağlamaya çalışırlar.
şair Yahya Kemal Beyatlı Kendi Gök Kubbemiz” isimli eserinde yer alan bir şiirinde;
“Kubben altında bu cumhur’a bakarken şimdi,
Senelerden beri rüyada görüp özlediğim
Cedlerin mağfiret iklimine girmiş gibiyim..” diyerek sevincini dile getiriyor.
Nihat Sami Banarlı; “Devlet ve Devlet Terbiyesi” isimli eserinde; “Cumhuriyet, Millet içinde adam yetiştirme rejimidir” diyor ve aynı eserde başka bir gerçeği dile getiriyor; “Türkiye Türkleri Atatürk’ün defalarca Cumhurbaşkanı oluşundaki mes’ud tekerrürü asla yadırgamadılar.”
Atatürk, kurduğu Cumhuriyetin 1923 yılından itibaren Cumhurbaşkanlığına seçilmiş ve bu görevi 1938 yılı Kasım’ına kadar devam etmiştir.
Bu süre içerisinde rejimin iyice yerleşmesini, inkılapları tamamlamış, Ülkemizin itimad edilir, uluslararası niteliği olan bir devlet haline gelmesini sağlamıştır. O, Cumhuriyetin en iyi bir rejim olduğunu biliyordu. 1933 yılındaki 10. yıl kutlamalarında irad ettiği nutuk bu bakımdan da tarihi bir belge niteliğindedir. Yine o yılda hazırlanan “10.Yıl Marşı” Milleti biribirine perçinleyen, coşturan bir marş olmuştur. ıstiklâl Marşı’nı takviye eden bir özelliği vardır.
Halk’ı bilen arifler; “Cumhura muhalefet kuvve-i hatadandır..” derler. (Halkın tuttuğu bir dâvâya karşı çıkılmaz) mânâsında gerçekçi bir cümledir.
Atatürk, halk’a güvenerek ıstiklâl Savaşını başlatmış, zafere halkın yardımı ile ulaşmış ve Cumhuriyeti kurma başarısını göstermiştir. O, Millet hakimiyetine dayanan Cumhuriyetin, “Ahlâki fazilete dayanan bir idare” olduğunu biliyor, onun bu değerler içinde korunmasını savunuyordu. Bizim de Cumhuriyete bir fazilet rejimi olduğunu bilerek bakmamız ve nesiller boyunca ebediyete kadar korumamız yurttaşlık borcumuzdur. Emanete hiyanet edilmemelidir.
Bu büyük bayramı kutluyor, Milletimiz ve Devletimiz için nice yıllara.. diyoruz.