İbrahim Halil Okuyan
29 Kasım 2006
17 Kasım 2006 günü Harran Üniversitesi Osmanbey Kampüsünde tarihçi yazar Turgut Özakman’ın “Milli Mücadele” konulu bir Konferansı vardı. O zamana kadar kendisini görme, tanıma, dinleme imkânımız olmamıştı. Ama bugüne kadar Türkiye’de bir ilk’i başaran “şu Çılgın Türkler” isimli Kitabı ile Ülkemizde satış rekorları kıran bir Yazarın Konferansını dinlemek de bir saadettir diyerek gittik. Konferans Sayın Rektör Prof. Dr. Uğur Büyükburç’un açış konuşmasından sonra başladı. şimdiye kadar gerek okullarda ve gerekse Özel olarak okuyup öğrendiğimiz “Milli Mücadele”mizi bir de Sayın Özakman’ın anlattıklarından zevkle dinledik. Tek kelime ile “Mükemmel” di. Yüzbinleri aşan bir okuyucu kitlesine erişen bir Yazar’a yakışır bir sohbet, konferanstı. Osmanlı’nın son yıllarında Sevr’i sineye çekip “Amerikan Mandası”na razı olan aydınlara karşı çıkan “Çılgın Türkler” halk’a olan güvenleri ile olması pek mümkün görülmeyen bir işi başarmışlar, kurtuluşumuzu sağlamışlar başta Atatürk olmak üzere Cumhuriyeti kurmuşlardı. Bugün Türkiye Cumhuriyetinde, çok engebeli(!) bir Ortadoğu coğrafyasında kurucularının attığı sağlam temelleri geliştirerek huzur içinde yaşıyoruz. Acaba günümüzde de kitapta anlatılan mânâda “Çılgın Türkler” var mı diye düşünürken Sayın Rektör Prof. Dr. Uğur Büyükburç ile karşılaştım. Kendi kendime “ışte onlardan biri” diye düşündüm ve 90’lı yılların Harran Üniversitesi ile 1999’dan sonraki yılların Harran Üniversitesini bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçirdim. Gelinen nokta “Çılgın Türkler”in yaptığı gibi müthişti. Bunu, rahmetli Mustafa Dişli ağabeyimizin bize yadigar bıraktığı objektif görüşlü genç yetenek yeğenimiz Sabri Dişlioğlu’nun 16 Kasım 2006 tarihli Hizmet’teki “Çardak” köşesine bırakıyorum. “Görüşlerine aynen imzamı atarım” diyerek sütunuma alıyorum. “Koca gözlüklü dev adam” bir kere daha okunsun ve gerçekler bilinsin diye.. “Koca gözlüklü dev adam… Koca gözlüklü, davudî ses tonuyla konuşan adam; 1999 yılında Harran Üniversitesi’ne rektör olarak seçilir… Göreve geldiğinde boş arazide terk edilmiş dingilli bir kamyonun yanında duran bir bina gösterilir… Gitmesekte gelmesekte orada bir üniversite var, o bizim üniversitemizdir derler… Onun için; koca adam olmuş üniversite öğrencileri bir yetişkin değildir. Anaokuluna gönderilmiş dar gelirli ailelerin Anadolu çocuklarıdır… Yurt, yerleşke, bina ister… Öğretim görevlisi ister. Kimden? Devletten. Kapılar aşındırılır, eldeki avuçtaki ne var ne yok Marmara depremi nedeniyle bölgedeki Üniversitelere gönderilmiştir. Üç yıl bekler deprem yaralarının sarılmasını… Kayıp edilmiş üç yıl… 20 tane Bilgisayarı, toplam 15 kişiden ibaret olan doçent ve profesörlü bir Üniversite… Koca gözlüklü adam kayıp edilen mesafeyi kapatacak bir sprint atar. “Mezunları giremez” denilen üniversitenin bilgisayarı 2000’e çıkar… 44 profesör, 40 doçent, 210 doçent yardımcısı ile toplam öğretim görevlisi sayısı 820’yi bulur… En çok ödenek alan üniversitelerin başında yer alır… Artık ülke genelinde öğrenci başına düşen öğretim görevlisi sayısında l. sıradadır. Tıp Fakültesi 35 fakülte arasında en sondan 15. sıraya, Ziraat Fakültesi de 6. sıraya çıkmıştır. Bilimsel yayanlarda ülke genelinde altıncı sıraya çıkmıştır… Yetmez… Kuğuların gezindiği, su sporlarının yapıldığı koca göller yüzme havuzları yapar süt kuzusu öğrencilerine… On binlerce ağaç ekilir yerleşkeye… “Ben sosyal aktivitesi olmayan bir ilin üniversitesine gelmem” diyen öğretim görevlisinin tüm isteklerine cevap vermektir amacı… Hep kıskandığımız Antepli Ticaret Bakanı fal taşı gözlerle bakarak şaşkınlığını gizleyemez! “Sen ne yapmışsın rektör!” der. Tıp Fakültesi’ndeki ameliyatlar ilklere damgasını vurur… Özelleşen Üniversite ve sağlık hizmetleri üniversitenin yetiştirdiği beyinleri astronomik rakamlarla transfer etmeye başlar… Bir yanda yasalarla sınırlanan ücretler, diğer yanda serbest rekabetçi piyasanın sınır tanımazlığı ile yarışılır. Objektifliğini yitirmiş, olaylara sadece siyasî perspektiften bakanlar: tu kaka… ‘şunu kaça, bunu “neciye” yaptın, dünyanın neresinde, kaçıncı sırasındasın?’ gibi sorular sorarlar kendi bulundukları yere bakmadan? Havuz yapmasaydın da şunu yapsaydın… Derler. Bunu soranlar kendi kentinde “Kapalı yüzme havuz neden yok?” diye siyasileri sorgulamazlar… Havuzun beden eğitimi bölümünün ve 12 bin kişinin sosyal ihtiyacını karşılayacak bir tesis olduğunu görmezler… Üniversitede her şey değişmiş ve gelişmiştir… Seçildiği yıl taktığı koca gözlük hariç… ıki de bir çıkarıp ağır gözlüğün izlerini ovar. Neden değişmez koca gözlükler? Nakitten mi, vakitten mi? Her şey uzanıp tutabileceği kadar yakındır: Tıp Fakültesi, örtülü ödenek, ihale… Neden diye sorulduğunda mahcup ve tebessüm dolu bakışlarla cevap verir: Zaman bulamıyorum.” Elbette hepimizin olduğu gibi Rektör Beyin de hataları olmuştur. “Kurtuluş”taki kahramanların da yok değildi. Kusursuz yalnız ve yalnız Allah’tır. Rektör Bey’e gelince… ışte zaman, işte imkân ve işte eser. Bugünkü Harran Üniversitesi. Nereden nereye gelmişiz. Allah (c.c.) bugünlerimizi aratmasın ve yeni geleceklerle Üniversitemizi daha ileriye götürmeyi nasib eylesin.