Ebru Okutan Akalın
28 Kasım 2006
Hocam Fotoğrafa ve özellikle de Urfa’ya olan ilginizi herkes biliyor ama biraz bunları açmak istiyoruz. Nereden kaynaklanıyor bu ilgi?
Valla ben kendimi bildim bileli fotoğraf çekmeye meraklıyım. Lise sıralarında bu ilgimi Urfa’ya olan sevgimle birleştirip, kendi imkanlarım doğrultusunda büyüterek şu an sahip olduğum, belge niteliği taşıyan 20-25 bin civarında eski Urfa fotoğrafları ile hayat bulan önemli bir belgesel arşive sahip oldum. Belge diyorum… Çünkü o fotoğraflarını çektiğim Urfa’nın ne yazık ki yerinde yeller esiyor. ılk gençliğimde babamın verdiği hiç unutmam 2,5 liralık haftalığımı ve arkadaşımdan kodak marka, görüntüsü çok da iyi olmayan fotoğraf makinesini alır, koyulurdum Urfa yollarına. Sonra bir dahaki haftalığımı alıp o fotoğrafları tab ettirmek için, hafta sonunun gelmesini heyecanla beklerdim. Tabii benim içimden gelen bir şey olmasının dışında bana aileden de geliyor. Mesela benim abim Nihat Kürçüoğlu da ben kendimi bildim bileli fırçayı elinden düşürmemiştir, her zaman büyük bir özveri ile çalışmıştır. Sonra şimdi kardeşim Sabri de fotoğrafa çok meraklı, başarılı çalışmaları da var. Bunlar da beni çok mutlu ediyor. Çünkü ben başarıların paylaşıldıkça büyüyeceğine inanıyorum. Ben o zaman bu işe gönül vermiş tek kişiydim. Belki şimdi insanlar her alanda tek olmak için mücadele ediyor olabilir ama bu bana ters. Dediğim gibi ne kadar çok çalışan ve başaran insan olursa o kadar kazançlı oluruz. Neyse ki şimdiki gençler arasında bu alanda başarılı isimlerden ı. Halil Karaca , Abdürrezzak Elçi, Aysel Ademoğlu, kardeşim diye demiyorum, Sabri Kürkçüoğlu gibi genç yetenekler var. Zaman zaman benden de yardım istiyorlar, mutlu oluyorum.
şimdi Hocam bu arşivinizden biraz bahsedelim mi? ılgimi çekti nedir bu kaybettiklerimiz?
Bunların içinde Eski Urfa sokakları, hanları,hamamları,kapıları, her biri sanat eseri niteliğini taşıyan kapı tokmakları ve el sanatları gibi yüzlerce sanat yapıtı var. Dediğim gibi şu an onların çoğunu maalesef yitirmiş durumdayız. Çoğu kişisel çabalarıma rağmen ya yıkıldı ya da tahribata uğradı. şimdi ben bu nedenle bu arşive sahip olduğum için hem memnunum. En azından belgelediğim için memnunum. Hem de üzülüyorum gelecek nesiller adına ki; onları yalnızca bu fotoğraflarda görebilecek. ısterdim ki bu kenti koruyabilelim ve kıymetini bilelim. şimdi benim arkamda bırakacağım hanlarım, hamamlarım yok ama bana göre çok değerli bir fotoğraf arşivim var. Bir de bu benim çekmiş olduğum fotoğraf arşivimin dışında 700 adetlik, 100-150 yıl öncesine ait Urfa fotoğraflarının bulunduğu siyah-beyaz bir arşivim var. Bunu kendi çabalarımla ve merakımla toplamayı başardım. O macera da şöyledir. Adını hepimizin bildiği Sarayönü caddesi vardır. ışte derlerdi orada bir saray varmış o yüzden adı Sarayönüymüş diye. Merak ettim acaba o Sarayın resmini bulabilir miyim diye. Burada bir hamam varmış yıkılmış acaba fotoğrafını bulabilir miyim?.. ışte böyle böyle dediğim gibi 700 civarında eski Urfa fotoğrafım oldu. Tabii oldu diyorsak, kolay değil, dile kolay 30 yılımı verdim bu işe. Ama hiç pişman değilim hep iyi ki yapmışım diyorum içimden.
Bunlar hiçbir yerde yayınlandı mı?
Bir kısmını şanlıurfa Beldiyesi yayınladı “Ruha’dan Urfa’ya” diye. Bir kısmı da arşivimde duruyor.
Fotoğraf sergilerinizde genelde Urfa evlerini vurguluyorsunuz, neden?
şimdi bu sorunuza hemen Ünlü Seyyah Evliya Çelebi’nin Seyehatnamesi’nden, beni çok etkilemiş olan bir cümle cevap vermek isterim. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde diyor ki “Urfa’da 75 tane Saray gördüm”. ılginç değil mi? Çünkü düşünürseniz bir şehirde ya bir, ya da iki tane saray vardır. Sonradan anlıyorum ki Evliya Çelebi Urfa’da 75 tane Urfa evine girmiş ve hepsini saraya benzetmiştir. Gerçekten de Urfa Evleri saray güzelliğindedir. Ama o dar sokaklardan geçerken, insanlar o kapıların arkasındaki güzelliği göremiyor, fark edemiyorlar. Oysa bunlara ulaşmak ve gündeme getirmek lazım. Ben bu anlamda çeşitli illerde farklı adlar altında Urfa Evlerini vurgulayan bir çok kişisel fotoğraf sergisi açtım. Onun dışında 1974-79 yılları arasında Ankara’da Turizm Bakanlığında çalıştıktan sonra Urfa Müzesine tayin isteyip Urfa’ya geldim. O dönem 12 Eylül Caddesi açılmaya başlanmıştı. Urfa’nın en güzel evlerinin bulunduğu sokak yıkılıyordu. Çok üzüldüm, hem de müzeye gelmişim korumaya güç yettiremiyorum. Durdurmaya çalıştım, gereken yerlere başvurdum ama nafile. Koymuşlar kafaya bir kere, bilinçsizce tarihi yıkmayı. ışte o olayın üstüne ben Urfa Evlerine daha çok eğilmeye başladım. Emlakçılık bile yaptım bazı yerlerde. Tabii bu işin şakası ama duymuşsunuzdur TBMM Kültür Sanat Yayın Kurulu şahap Bakır Evini aldı, restore etti. ışte o benim onlara sunduğum bir slayt gösterisi sonunda gerçekleşti. Onun dışında yine bir başka yerde “ış adamları gelip, Urfa evlerini alsın, restore etsin” sözümün üstüne başarılı bir ış Kadını olan Sema Küçüksöz Hanım’ a bulduğum bir evi sattım. Yani bunun gibi emlakçılık çalışmalarımız da oldu. Tabii amaç bunları korumak ve Urfa’nın tanıtımında kullanılmasını sağlamaktı.
Peki sonra 12 Eylül caddesi ne oldu?
Evet ben orada kaybedilen 13 tane saray gibi evin üstüne hemen Bakanlığa bir yazı yazdım. Geldiler, beraber gezdik ve kalanları tescil ettiler. O zamanlar bana takılırlardı arkadaşlar “Yeter yeter bırak yıkılsın, şehir toz içinde” diye. Ama şimdilerde görüyorum eski evler yükselen değerimiz oldu. Çok hoşuma gidiyor. Konuk evleri açılıyor, o evlerin değeri arttı. E bunda benim de bir nebze katkım varsa ne mutlu bana diyorum.
Yerel yönetimlerle diyalogunuz nasıldır? Size destek olurlar mı?
Valla şöyle söyleyeyim; Ben her yeni gelen Valimize sanki bir görev gibi, slayt gösterisi yaparım. Çünkü her gelen Valimiz Urfa’yı yeterince bilmez, Urfalılar tanımadığına göre bu da çok doğaldır. Ben onlara Urfa’nın sahip olduğu değerleri elimden geldiğince anlatırım. Genelde de onlardan destek gördüm. Hele de eski Valimiz Sayın Muzaffer Dilek… O bir buçuk sene gibi kısa bir süre Urfa’da kaldı ama onunla çalışmaya doyamadık, diyebilirim. Kültüre, sanata ve tarihe çok önem veren bir insandı. O bizim için büyük bir şanstı. Onun döneminde 7,8 tane yapı restore edildi. Bunların birkaç tanesi kamulaştırıldı. şURKAV yayınlarından çıkan şanlıurfa Uygarlığın Doğduğu şehir” gibi çok geniş kapsamlı bir kitabı çıkarmamıza vesile oldu. Muzaffer Dilek Bey dışında yine bir diğer eski Valimiz Ziyaeddin Akbulut, benim yapmış olduğum bir slayt gösterisi sonucunda Balıklıgöl Projesini başlatmıştır. Bir de bu arada değinmeden edemeyeceğim bir insan var ki o da; o dönemin Vali Yardımcısı şimdiki Sapanca Kaymakamı Hasan Duruer. ınanır mısınız o adamın Urfa’ya heykelini diksek azdır. Yazın 45 derece sıcağında, toz toprak demeden Balıklıgöl inşaatında müteahit gibi çalıştı. Hiçbir zaman masasının başında oturduğunu görmedim. Hatta bir yaz, ben Ankara’da izindeyken (bu arada izinde bile bilgisayar başında çalışırım) beni aramış orayla ilgili fikir sormuştu da ne kadar utanmıştım. Daha dün gibi hatırlarım “Bak utan! sen burada serinde otururken elin adamı canla başla şehrin için çalışsın” dediğimi kendime..Ama daha sonraları Sayın Eski Valimiz şükrükocatepe döneminde duruldu bu çalışmalar. Onun nedeni de Avrupa Birliği Kültürel Mirası Destekleme Fonundan yaralanmak için yolladığımız projelerin kabulünü beklememizdi. Hatta şimdiki Valimiz Sayın şemsettin Uzun’da oradan gelecek cevabı bekliyordu. Onun da bu konulara ilgisi var, bu anlamda iyi şeyler yapacağına inanıyorum. Neyse neticede Avrupa Birliği Kültürel Mirası Koruma komisyonundan yanıt geldi. Belediye’nin hazırladığı Tarihi Çarşılar Projesinden başka hiçbir projeye destek yok. Beklediğimiz bir yıla yazık oldu doğrusu. Keşke biz başlamış olsaydık. Ama Belediye’nin Projesi de çok güzel ve 650 bin euro gibi iyi bir ödenek alacak. Umarım en yakın zamanda proje faaliyete girer ve Urfa’mız için hayırlı olur.
Hocam yapmış olduğunuz bu çalışmaları biraz açarsak…Yani Cihat Kürkçüoğlu bu aşamaya gelinceye kadar hangi adımları attı?
Ben 1973 senesinde ıstanbul Üni. Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümünden mezun oldum. Bitirme tezim süsleme sanatıyla ilgiliydi. Ben bu tezi isteyerek aldım, çünkü bu konuya hem ilgim hem de yeteneğim vardı. O dönem tüm Urfa evlerini tek tek dolaşarak yüzlerce kapı kanadı, oda kapısı, çeyiz sandıkları, ceviz aynalar üzerindeki ahşap süslemelerini fotoğraflayıp, çizdim. şimdinin belki bir yüksek lisans tezi ayarındaydı. Hatta o zaman Hocam “Seni aslında sınıfta bırakmam gerekirdi ”dedi. Ben “Niye” deyince; “Madem bu kadar yeteneğin vardı, 4 senedir neredeydin?” diye cevap verdi. Biz tabii aldığımız kültür dolayısıyla utanıyoruz, kendimizi ön plana çıkarmak istemiyoruz. Ama şimdi dönüp bakıyorum da iyi ki yapmışım diyorum. Çünkü başta da söylediğim gibi,onların hiçbirisi kalmadı şimdi. Neyse gelelim doktora tezime… Konu “şanlıurfa’da Taş Süsleme” neolitik çağ (ilkçağ) dan günümüze kadar şanlıurfa’da köyler, ilçeler de dahil, hangi taşın üstünde hangi süsleme varsa fotoğrafını çektim. Tabii aslında bu 20 senelik bir çalışmaydı. Sonuçta doktara tezine geldiğimde, hocama söyledim, böyle bir çalışmam olduğunu…O da kabul etti. Orada da 500’den fazla taş süslemenin tek tek çizimini yaptım. Buna da iyi ki yapmışım diyorum. Çünkü maalesef o taşların da hiçbiri kalmadı. Yani diyebilirim ki Urfa’da 20 sene içerisinde 100’den fazla tarihi ev yıkıldı.
Peki hocam size ben artık bir “Urfa Aşığı” diyor ve hemen sormak istiyorum; Urfalı Urfa’yı yeterince tanıyor mu?
Maalesef hayır. Ben Urfa’ya 1979 senesinde geldim. Bahsettiğim gibi o güzelim evlerin yıkılışına şahit oldum. Gözlerimizin önünde bir tarih yıkıldı. Bunların dışında yaşadığımız şehirle ilgili doğru dürüst bir kitap bile yoktu. Olanlar da yanlış bilgilerle doluydu. Örneğin birisi şu anda da yanlış bilinen Harran’daki Emeviler döneminde yapılmış olan Ulu Camii. Orası dünyanın ilk üniversitesi diye geçiyordu. Aslında dediğim gibi orası Üniversite değil, camiidir. Sonra halk arasında Urfa Kalesi’ndeki 2 kule ıbrahim Peygamber’in sallanarak atıldığı mance olarak bilinir. Aslında bu bilgi de yanlıştır. Onlar tarihten günümüze ulaşmış en eski anıtlardır. Hatta üzerlerinde kral kızının heykeli falan vardır. Onun dışında yayınlarda Ak Camii’den , Abbasi eseri diye söz edilirdi. Oysa ki Osmanlı eseridir. Hasan Paşa Camii’sini aslında Osmanlı Hükümdarı yaptırmıştır ve bu nedenle Hasan Padişah Camiidir. Paşa validir, hükümdar ise padişahtır. Bu ve bunun gibi yanlış ifadelerle bana göre tarihe haksızlık ediliyordu.
ışte elimden geldiğince ve tüm yayınlarımda bu yanlışları düzeltmek için çalıştım, durdum. Size diyebilirim ki bu yaşıma kadar hiç tatil yapmadım. Ailem bile bazen şikayet eder bu huyumdan.
Hocam affınıza sığınarak sormak istiyorum; Bütün bu yaptıklarınızın karşılığında maddi bir beklentiniz olmadı mı?
Hayır, hiçbir karşılık beklemedim. Bugüne kadar hazırlamış olduğum kitaplardan ne bir kuruş para almışım, ne de beklemişimdir. Üstelik bu kitaplar için çektiğim fotoğraflar, yaptığım geziler için de hep cebimden para harcamışımdır. Hatta ilginçtir ; “Uygarlığın Doğduğu şehir” adlı şurkav yayınlarından çıkmış kitabımdan bana 10 tane göndermişlerdi. Tabii o çok azdı benim için. Ben de gidip paramla satın aldım, dostlarıma verebilmek için. Bazen arkadaşlarım “Sana yardım olsun diye kitabından aldık” diye takılırlar. Oysa bilmezler ki ben onlardan tek kuruş para almam.
Hiç aklınıza gelmedi mi yani?
Yok, eğer bir işi gönülle yaparsanız,para hiç önemli değildir. Cebimden harcıyorum. Mesela çok başıma gelmiştir. Bir gün geçmiş Harran Kaymakamı aradı. “Hocam önemli bir misafirimiz var,gelip bir slayt gösterisi yapar mısınız? Size araba göndereyim…” Ben de “Yok ben arabamla gelirim, ne gereği var” demiştim.Ama inanın ben paramı bunlara harcamaktan dolayı çok memnunum. Başka bir zevkim de yok zaten. Ne kahveye giderim, ne sigara içerim, ne de fuzuli bir harcamam vardır.
Bir de bunları yaparken devlete olan borcumu ödediğimi düşünürüm. Siz biliyor musunuz , bir kişinin eğitim masrafları devlete kaça mal oluyor. Sonra Urfa’ya olan borcumuz… Bu kentin suyunu içiyor, ekmeğini yiyor, havasını soluyoruz. E bu kadar nimetten sonra bu kente bir şeyler vermek zorunda değil miyiz? Borçlu gitmek istemem doğrusu.
Ben bir de şuna inanıyorum, bir insana Allah bir yetenek vermişse ve o kişi de onu değerlendirmemişse bizden onun hesabı sorulur. Örneğin; bence resim yapma yeteneği olan bir kişi eğer hiç resim yapmamışsa Allah sorar o kuluna “Ey Kulum! Ben sana resim yapma yeteneği verdim, sen neden kendinden ve insanlardan esirgedin?” diye. Yani bana da bir araştırmacı ruh vermişse, onu en iyi şekilde değerlendirmem gerektiğine inanıyorum.
Bu sözlerinizin üstüne konuşmak çok zor ama sizden Urfa’yı dinlemeye de doyum olmuyor. şimdi Hocam siz Urfa’yı tanıyan, onunla ilgili projeler üreten bir “Urfa Aşığı”sınız. şimdi diyelim ki size “Cihat Hocam buyurun ne istiyorsanız yapacağız ve projelerinizi uygulamaya koyacağız” diyorlar. Yapacağınız, olmazsa olmaz diyeceğiniz ilk projeleriniz ana başlıkları ve kısa detaylarıyla neler olur?
1- ınanç Turizmi ve Temalı Park Projesi,
Bir kere ınanç Turizmi Urfa’nın iyi değerlendirilemeyen aslında bana göre “Tarihi Kaderi”dir. Urfa dünyada Mekke, Medine ve Kudüs’ten sonra en önemli inanç merkezidir. ılkel dinlere ait kalıntılardan çok tanrılı dinlere kadar her türlü inancın yaşadığı Peygamberler şehri Urfa sadece Peygamberler şehri değil “ınançlar Diyarıdır”. Bu sloganla yola çıkıp, kendimizi tanıtırsak aklınızın alamayacağı kadar turisti konuk edebiliriz. Bir düşünün Hz. ıbrahim, üç büyük dinin de inandığı bir peygamberdir ve burada doğduğuna inanılıyor. Hz. ısa’nın o zamanın Kralına bir mektup göndererek kutsadığı bir yerdir Urfa. Onun dışında Yakup Peygamberin kuyusu vardır Harran’da. ışte bu bağlamda Temalı Park Projesi Urfa’da hiç zaman kaybetmeden hayata geçirilmesi gereken bir projedir. şimdi bu proje kapsamında Camii, Sinegog ve Kilisenin insan boyutunda birer minyatürü yapılacak. Bir kısım insan hiç anlamsız yere buna büyük tepki verdi. Bizim büyük bir ayıbımızdır. Bu şehir içinde her türlü inancın yaşamış olduğu ve bunu kaldırabilecek kapasitede bir şehirdir. Bizim dinimiz hoşgörü dinidir ve bir sinegog, bir kilisenin minyatürü ile kaybolacak bir din değildir. Bu olaya ekonomik ve kültürel açıdan yaklaşmalı ve sahip olduğumuz değerleri tarihe gömmemeliyiz. Zira bugün zengin olmak çok önemli. Eğer siz zengin değilseniz onlar buraya tatile değil, başka amaçlar doğrultusunda gelirler.
2- Millet Hanı ;Büyük Bir Müze….
Urfa’nın büyük bir müzeye ihtiyacı vardır. Bugün Urfa çevresinde yapılan 35 kazıyla dünyanın en çok arkeolojik kazısının yapıldığı yerleşim merkezidir. Bunun sebebi topraklarında bir çok kültürün yaşamış olmasıdır. Bu topraklara paha biçemezsiniz. Ancak üzülerek söylemeliyim ki bu kazılarda elde edilen tarihi eserlerin çoğu depolara atılmaktadır. Benim gözüm tahammül etmiyor doğrusu. Bununla ilgili eski Valimiz Sayın Muzaffer Dilek’e verdiğim bilgiler neticesinde tarihi Millet Hanı’nın müze haline getirilmesi için adımlar atıldı. Ancak daha sonra onun gitmesi ile yarıda kaldı. şimdi bizim bu projelere devam edip, tamamlamamız gerekiyor.
3-58 Meydanı “Hoşgörü ve Demokrasi Meydanı” ve Çulha Sokak,Güllüoğlu Sokak ve Yorgancı Sokağı “Pansiyonlar Adası” …
Urfa’da 58 Meydanı vardır, hiç gördünüz mü bilmiyorum. Orada hem kilise hem camii hem okul hem de medrese vardır. Ben Turizm Bakanımız Erkan Mumcu geldiğinde onu da oraya götürdüm ve ona dedim ki gelin burayı düzenleyelim, restore edelim ve adını da “Hoşgörü Meydanı” yapalım. O da buna sıcak baktı ama öncelikle yerel yöneticilerimiz adım atmalıdır.
şimdi gelelim “Pansiyonlar Adası” Çulha Sokak, Güllüoğlu Sokak, Yorgancı Sokağı…
Bildiğiniz gibi Urfa’da turistleri ağırlayabileceğimiz mekanlar çok kısıtlıdır. Bunun nedeni de geçmişten gelen “Misafirperverliğimiz”dir. Diyeceksiniz nasıl? şimdi eskiden Urfa’da iki tane ayıp sayılan meslek vardı. Birisi “Otelcilik” birisi de “Lokantacılık”.. Bunun neresi mi ayıptı? Düşünün misafirperverliğimizi “Vay efendim! misafirimiz gelecek de otelde yatacak… Vay efendim! bir de dışarıda yemek yiyecek… şimdi tabii bizim bu geleneğimiz güzeldi ama zaman değişti. Bir de böyle kültür varlığına sahip şehrimiz olunca ortaya gelen turistleri nerede ağırlayacağız sorusu çıkıyor. ışte benim hem bu kültürü devam ettirecek hem de turistleri yer sorunundan kurtaracak “Pansiyonlar Adası” projem var. Ben diyorum ki çok düşünmeye ya da büyük taş binalar yapmaya gerek yok, gelin Urfalılara pansiyonculuk öğretelim. Buna da bahsettiğim yerde bulunan 17 tane Urfa evi ile başlayalım. Gelen turiste Urfa yemekleri yapalım ve bir Urfa evinde konaklama imkanı sağlayalım. Ben eminim ki o insanlar bu tadı tattıklarında bir daha gelecek ya da yakınlarını gönderecektir. Benim bu konudaki projem hazır, beklemekte kim isterse de yardım etmeye hazırım. Her zaman söylüyorum “Önce Altyapı”…
4- Turizm Özel Bölgesi Oluşturmalıyız;
Turizm özel bölgesi oluşturmalıyız. şöyle ki; Urfa’ya günü birlik gelen turistler şehrin her yerini göremezler. Ben diyorum ki dünyada da örnekleri olduğu gibi bir Turizm Özel Bölgesi oluşturalım; Turistleri önce Balıkgölden ve eğer Temalı Parkımız olursa oradan alıp,Belediyenin restore edeceği tarihi çarşıya oradan benim projem dahilinde olan 58 Meydanı yani “Hoşgörü ve Demokrasi Meydanı”na götürüp oradan müze haline getirebilirsek Millet Hanına ve en son olarak da “Kültür ve ınanç Beşiğimiz Harran” a götürüp turumuzu orada bitirmeliyiz. Düşünsenize ne kadar etki bırakırız. ışte o zaman Urfamızın gerçek değerini herkese kanıtlamış ve göstermiş oluruz.
Peki diyelim bunları yaptık, nasıl tanıtacağız? Avrupa’da en basit bir tarihi mekanda bile fazlasıyla o mekanın tanıtımını yapan broşür, bardak, anahtarlık vs. ulaşmak çok kolay ama ben Urfa’da sizin hazırlamış olduğunuz onlarca kitabı bile hiçbir yerde göremedim. Bunun nedeni nedir?
Aslında haklısınız, halka pek inemedi bu kitaplar. Ancak şunu diyebilirim ki bu konuyla ilgili Valilik üzerine düşen görevi yaptı. Aslında bu devletin görevi değildir. Her şeyi devletten beklememeliyiz. Burada sorun “Özel turizm şirketleri”ndedir. Bu işten ekmek yiyorlar, otobüslerle insan getirip gezdiriyorlar ama ekmek yedikleri işe yatırım yapmıyorlar. Daha şimdiye kadar içlerinden birisi bile çıkıp; Cihat Hocam böyle bir düşüncemiz var, bize yardım edebilir misin? dememiştir. Sizin de dediğiniz gibi Avrupa’da gittiğiniz en basit bir tarihi yapıda bile tanıtım broşürlerinden tut; kartpostallar, anahtarlıklar, bardaklar bulup, hatıra olarak alabilirsiniz. Ama onların hepsi özel şirketler tarafından yapılır. Maalesef biz bu konuda da geride kalıyor, her şeyi devletten bekliyoruz.
Hocam son olarak bu değindiğimiz konular dışında söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Evet, hem de çok önemli bir konu var. Belki Urfa’yı kurtarmayı başarırız da Harran elden gidiyor. Gidin bir görün, o dünyanın mimarisi ile tanıdığı Kubbe evlerin olduğu, “Medeniyetler Beşiği Harran” da Kubbe Evler bilinçsizce yıkılarak, yerine beton yapılar inşa ediliyor. Bu çok büyük bir yanlıştır. Eğer böyle giderse en fazla 20 sene içerisinde Harran, Harran olmaktan çıkar. Bunun sorumlusu da bizler oluruz. ıleride gençlerimiz geçmişe döner, bu kıyımı yapanlardan ve buna duyarsız kalan bizlerden hesap sorar. “Burada Kaymakam yok muydu? Belediye Başkanı yok muydu? Kültür Müdürlüğü Yok muydu?” derler. Bu güzelim tarihi yok etmeyelim, ona hakkı olanı verelim. Orası düzenlensin ve kubbe evler bozulmadan tatil köyü haline getirilsin. şu an oraya turist götürüyorsunuz dilencilik yapan çocuklarla karşı karşıya kalıyorsunuz. Halbuki çadır kurup yayık ayranı, bazlamaç yapıp satsalar bile çok para kazanırlar. Ama bu insanları yönlendirecek yetkin insanlar gerekiyor. Yani “turizm turizm!” diyoruz, Bu mudur? bizim turizm anlayışımız. Ben Harranlılara diyorum ki; siz bindiğiniz dalı kesiyorsunuz. Bazen günde 10 otobüs turist geliyor, 5kuruş para harcamadan dönüyor. Yollar yok, yollarının yapılması lazım. Tekrar söylüyorum; O kubbe evlerin içine banyo, tuvalet yapsak, içini geleneklerimizle ve modern çağla birleştirip, dekore etsek. Sonra bir yüzme havuzu, bir tenis kortu, bir golf sahası yapıp bir tatil köyü haline getirsek, günü birlik turlarla çevre illerdeki tarihi mekanları gezdirsek…Değil GAP Bölgesinin kalkınması Türkiye’yi yine kalkındırırız. Belki bunlar, bu ağır işleyen bürokrasi ile hayal gibi görünebilir ama istense yapılabilir. Niye olmasın?..Hadi biz yapamıyoruz bari koruyalım da bizden sonraki neslin yapma şansı olsun. Bu bizim onlara bırakacağımız en büyük miras olur. Emin olun..