Mehmet Göncü
24 Ekim 2014
Kıymetli
okuyucularım, bildiğiniz gibi bazı canlı türleri hem liderle yönetilmeye ve hem
de bir gücün çekim enerjisine karşı temayül gösterme istidadındadır.
Hakikaten
yazının icadından sonraki bilinen tarihte insanoğlu da gerçek bir gücün
karşısında ona itaat etmek, onun cazibesine kapılmak gibi bir durum
sergilemiştir.
Bu
konuya fazla ayrıntıya girmeden biz dönelim yazımızın konu başlığına. Çok
eskiden aile meclislerinde dinlediğim bir öyküyü sizinle paylaşmak istiyorum.
Öykü
şöyle:
Adamın
biri ölmeden önce biraz hazır yiyici ve gerçek hayatı tanımayan oğluna bazı
nasihatlerde bulunur: ‘Her günün adamlarıyla irtibatında araya mesafe koy’ der.
Ayrıca ‘Eğer bir gün çok sıkışırsan, bizim Zerzembede tavana bir halka asmışım.
O halkanın arkasına da senin için bir mektup bıraktım. Gerektiğinde o mektubu
okursun’ diye de ekler.
Adamın
oğlu, babasının bu nasihatini pek kaale almaz.
Aradan
bir müddet zaman geçer. Adam vefat eder ve oğluna külliyetli miktarda miras
bırakır.
Oğlu
alın teriyle kazanmadığı bu para ile kısa zamanda har vurup harman savurur.
Etrafına
toplanan ve kendisine ‘Ağamsın, paşamsın’ diye iltifatlarda bulunan şahıslara
inanır ve onlarla birlikte mevcut serveti eğlencelerde, zevk-ü sefa içinde
harcar ve bitirir.
İşte
o zaman etrafındaki gün adamları birden bire yok olurlar. Artık kimse kendisine
ne selam verir, ne de kendisinin verdiği selamı alırlar.
Sevgili
okuyucularım, günümüzde de bu tip adamlara dünyanın her yerinde rastlanır.
Literatürde
bu tiplere, Tüfeyli, Sülük, Asalak, Şırlopçu, Yellahçi, Şakşakçı ve Tirşikçi
gibi adlar takılmıştır.
İşte
bu adamlara bir gün bu genç adam rastlar. Bakar ki; eğlenceye gidiyorlar.
Nereye
gidiyorsunuz diye sorar.
Onlar
da; ‘Kebap yellemeye gidiyoruz’ derler ve kendisini davet etmezler.
Bunun
üzerine genç adam çok üzülür. Gelir annesine durumu anlatır.
Annesi
de; ‘Oğlum, valla bende para yok. Ama çok az bir miktar param var. İstersen
onunla bir takım ciğer al. Git arkadaşlarının yanına sen de eğlenceye katıl’
der.
Genç
adam da, annesinin dediğini yapar, arkadaşlarının bulunduğu yere gider. Ancak
yolda çok yorulmuş ve susamış olduğu için bir pınarın başında durup, su içmek
ister ve elindeki ciğeri taşın üzerine bırakır. O esnada bir ağacın üzerinde duran
Şahin ciğeri görünce hızla gelip, ciğeri alır ve gider. Adam her ne kadar bu
duruma üzülse de yine de arkadaşlarının yanına gider.
Onlar
kendisini görünce kerhen, ‘Hayırdır ne geziyorsun burada?’ diye sorarlar; ‘Hadi
hadi sen de gel, biraz çöplen’ derler. Adam, biraz mahcubiyetini gidermek için
arkadaşlarına hitaben ‘Valla ben de bir takım ciğer getirmiştim. Fakat pınarın
başında dinlenirken, ciğeri şahin kaçırdı’ der. Bunun üzerine sözde arkadaşlar
başlarlar gülmeye.. ‘Hah hah hah.. Ulan öyle bir yalan söyle ki bizde inanak.
Hiç şahin ciğeri kaçırır mı? Yanımıza gelmek için uydurduğun yalana
inanacağımızı zannetme…
Adam
bu durum karşısında çok üzülür ve hemen sofradan kalkar. Eve gelir, babasının
bahsettiği çengele asılır. Çengelle birlikte tahta açılır ve yere büyük
miktarda altın dökülür ve bir de yazı bırakmıştır babası ona..
Yazı
şöyledir:
“Lülesi
altın olsa akmazsa testi dolmaz
Kendisi
aslan olsa düşenin dostu olmaz”
Dost
bilme iyi günde yanında olanı,
Dost
bil, kötü günde elinden tutanı’
Genç
adam bu durum karşısında hemen kendini toparlar. Artık hayatı tanımıştır. Babasının bıraktığı altınları alır, bu arada
da bir iş kurar. Belli bir süre içerisinde de durumunu düzeltir ve çok zengin
bir konuma gelir.
O
eski sözde dostları yeniden yavaş yavaş tekrar yanına yanaşmaya başlarlar.
‘Ağamsın, paşamsın, seni aramızda görmek büyük bir mutluluktur. Lütfen bizi
terk etme. Seni aramızda görmek istiyoruz’ derler. Adam da bir gün bunları
çiftliğine davet eder. Mükellef bir ziyafet verir ve bu arada, ‘Arkadaşlar
benim bu duruma nasıl geldiğimi hiç merak etmiyor musunuz?’ diye sorar. Onlar
da, ‘Sormaya ne gerek var, sen zaten
muhteşem, akıllı bir insansın’ derler. Bu söz üzerine genç adam, ‘Yok yok, ben
size durumu anlatayım’ der.
İşlerim
bozulunca durumu anneme anlatmıştım. O da bana ‘Oğlum niye üzülüyorsun’ Babanın
filan memlekette 10 depo demir-çeliği var. İstersen git onları sat, paraya
çevir, elinde sermaye et dedi. Ben de onun dediğini yerine getirdim. Hakikaten
babam 10 depo demir-çelik bana bırakmış fakat oraya gittiğimde ne yazık ki 2
depo demir-çeliği fareler yemişti. Ancak 8 depoyu kurtarabildim ve onu elimde
sermaye ettim’ der. Bu sözler üzerine, o sözde arkadaşlar dizlerine vurmaya
başlarlar. ‘Vah vah eyi ki geriye kalan 8 depo demir-çeliği fareler yememiş.
Ucuz kurtulmuşsun. Geçmiş olsun’ derler.
Bu söz üzerine genç adam onlara ‘Ulan utanmaz, arlanmaz adamlar ben size Şahin
ciğeri kaçırdı dediğimde inanmadınız. Benimle alay ettiniz. Şimdi ben size
diyorum ki fareler demir-çelik yemiş, siz bu sözüme inanmadığınız halde inanmış
gibi davranıyorsunuz ve riyakarlık yapıyorsunuz. Hadi defolun buradan. Sizi bir
daha görmek istemiyorum’ der.
Aziz
okuyucularım, bu öyküyü yazmamın esas sebebi günümüzde bu tür riyakarların
sayısı epeyi çoğaldı. Yağmur nerde yağsa şemsiyesini oraya götürenlere
rastladıkça ve “Gün adamı” olanları gördükçe bu ibret verici öyküyü hatırlar,
hem güler, hem düşünür, hem de yaşam olgusu içerisinde tedbirli olmaya
çalışırım.
Cenabı
mevlam bu tür riyakarlardan bizleri muhafaza etsin.
Dürüst
ve şeffaf bir toplumda; lütufta geride, kahırda önde olan engin gönüllü
dostlarınızın çok olması dileğiyle kalın sağlıcakla..
İletişim cep: 0 535 567 07 12