Mahmut Çepoğlu
13 Aralık 2006
Urfa halkından üç kişi bir araya geldiği zaman konuşmaları sırasında mutlaka bir fıkra söyleyip konuşmasını sürdürürler. Bu halkımızın fıkra anlayışının ne kadar geliştiğinin göstergesidir.
TıLKıNıN KUYRUğU
Uzun kış geceleri televizyon yok, oyun yok, köylüler oturur günlük olaylardan, meselelerden, yağmurdan, ekinden derken duyduklarından, gördüklerinden, çıktıkları avdan konuşurlar. ışte böyle bir gecede biri anlatır.
“Dün ava gittim, bir tilki gördüm. Çok acayip bir kuyruğu vardı baktım şöyle böyle beş kulaçtı.”
Onunla beraber avda olan arkadaşı da yanında “bence o kadar değildi sen iyi bakmamışsın” der.
Tilkinin kuyruğunun uzunluğunu anlatan “olabilir” der. “Hatırlıyorum da tilkinin kuyruğu şöyle böyle üç kulaç vardı.” Av arkadaşı yine müdahale eder
“Bence sen biraz yanlış görmüşsün” oda hiç itiraz etmeden “olabilir” demiş pişkin, pişkin “evet… evet…! Hatırladım” der “gözlerimde iyi görmüyordu, tamı tamına bir kulaçtı.” Yanındaki yine iyi hatırla bence bir kulaç yoktu. Tilkiyi gören vallahi bir kulaçtan da aşağı inmem.
RADYO MESELESı
Öteden beri tanıdığım bir dostum var. radyo konusu geçince başından geçen şu serancamı anlattı. Radyonun ilimize ilk geldiği yıllardı. Bende politikayla yakından ilgileniyorum. Her gün şehre gidip geliyorum. Dostlarım herkes birer tane evine radyo alıyordu. Bende ülkedeki ve dünyadaki gelişmelerden haberdar olmak için köyde de olsa radyodan faydalanmak istiyorum.
Günlerden bir radyo aldım köye götürdüm. Eskiden radyoların uzun antenleri vardı. Radyonun anteni kurduk. Topraklamasını yaptık. Arama düğmesi ile istasyonlar hışırtılar, cızırtılar arasında frekans yakalayıp kimi zaman haberleri dinliyor kimi zaman müzik dinleme olanağını sağlardık. Köylüler her akşam radyonun etrafında toplanır dünyada ve ülkede olup bitenleri dinlerdik. Köylüler hep meraklı bakışlarla ona bakar bu sesin nereden geldiğini merak ederlerdi. Radyonun etrafında çömelir sözlerini anlamasalar da pür dikkat kesilirlerdi. . Kimileri acaba bunun içinde birilerimi var deyip merak edip sağına soluna bakarlar. Ve derken akşam haberleri başlar.
1960 inkılabı dönemidir. şehirden radyoyu getiren dostum “susun der bakın Ankara’dan haberleri veriyor, dinleyin” der. Kendiside anlayabildiği ve dili döndüğü kadarıyla onların anlayabileceği şekilde yorumlamaya çalışır.
Bunu duyan yaşlı amcası “bırak oğlum yalan söylemeyi, Ankara’yı boş ver köyün diğer odasında neler oluyor, orada kim var, kim yok onu bize söylesin.”
CAHıLıN GÜZEL SÖZÜ
Cahil, okuma-yazmayı bilmeyin birisi köye çocuk okutmaya gelen hocaya her kesin çocuğu gibi çocuğunun da kuran okumasını ister. Çocuğun elinden tutar hocaya götürür.
Hocanın önünde bir cüz diğer çocuklara ders vermektedir. O da çocuğunu okutmak için getirdiğini hocaya anlatır. “Okusun kuran öğrensin” der. Hocada bunu kabul eder. Adam hocanın önündeki kitabı görünce o ufacık, eğri büğrü yazıları merak eder.
Merakını gidermek için hemen hocaya sorar “hoca efendi, sen bunların hepsini mi okuyorsun” hoca da başını sallayarak “evet” der. Esir üstünleri göstererek “şu pire ayağı gibi olanları da mı?” deyince; hoca övüne övüne “evet hepsini okuyorum, sen bu işi kolay mı sandın, üstelik bunların hepsini senin çocuğuna da öğreteceğim” der. Böyle çizgileri ömründe görmeyen adam sözde iltifat eder, “vallahi hoca sen bir domuzdan bile yamansın ha….”