Bülent Okutan
25 Aralık 2006
şanlıurfaspor’un maçlarına geçmişte hep giderdim. Hüseyin Kırcalı, Vedat Danacı kadar yakalayamasam da güzel enstantane resimleri çekerdim. Ve o dönem bağlı olduğum gazetelerin spor sayfaları için hafta arası idmanlarında mizansen karelerle takımı spor sayfalarına taşırdım. Bundan da büyük haz duyardım. Taaa ki bir gün basın kulübesinin bu ilde farklı olduğunu üzülerek gördüğüm ana kadar. Ne yazık ki bazı meslektaşlarım diyeceğim, ama değillerdi, halada onları öyle kabullenemiyorum. Bir gün bir maçta işin dozunu öyle bir kaçırdılar ki o gün tövbe ettim. Bir daha da o stada ayağımı basmadım. O gün misafir takıma hayatının azabını ne yazık ki gazeteci tayfası yaşatmıştı. Konuk takım kulübesinin bitişiği basına ayrılan bölümdü. Kritik bir maçtı. Ben hariç neredeyse tüm medyatörler o gün birer gladyatör olmuş çıkmıştı. ışin dozunu biraz fazla kaçıran bir arkadaşımız ise eline makinenin kayışını dolayıp son darbeyi hakeme vurmuştu. Ardından bir maç saha kapama ve küme düşmüştük. Bu sonun başlangıcıydı benim için. Ama takımımızı hep izledim. Hatta zaman zaman kulübe üye olup kongrelerde söz sahibi olup, yönetimlere kadar girdim. Çocukluğumuzda bir Pamukbaba vardı öyle anımsarım. Hatta hiç unutmam bir sezon sonu üst lige terfi etmiştik ve Pamukbaba protokolun olduğu tribünde elini kolunu tutmak isteyenleri bertaraf edip tabancasını çekerek sevinçten havaya bir şarjör boşaltmıştı. O tarihte özel tv lerin olmayışı onun için bir avantajdı. Yoksa Televoleler bu olayı evire çevire günlerce verir o bir şarjörün sıkıldığı anı onun burnundan getirirlerdi. Allah’tan sadece TRT vardı ve o gün orada TRT de yoktu. şanlıurfaspor’un sonrasını ise bir tek isimle anımsarım. Sabahattin Cevheri. Cevheri sadece bu takımın hamisi değildi elbette. Bir iş yaşamı da vardı. Ama doğuştan kendini soyadı nedeni ile politikanın içinde bulan bu güzel insan, ne iş hayatı ne de politikliği ile hiç ön plana çıkmadı. Necmettin Cevheri gibi büyük bir ismin gerisinde durdu, bu duruşu en iyi şekilde yerine getirdi. Bu arada da soluksuz bir şekilde Sarı-Yeşilli renklere gönül verdi. ıl il gezip futbolcu aradı, kendi çeklerini kesip o gençleri Urfa’ya taşıdı. Gücü yetmediği anlarda da dönemin yöneticilerini, siyasilerini devreye koyup bu ilin tek sosyal kuruluşu şanlıurfaspor’u ayakta tutmaya çalıştı. Yıl 2006. O Sabahattin Cevheri yine o kuruluşun hamisi. Ve o kuruluş Lig A’ya çıkma çabasında. Geçtiğimiz gün bir yerel TV de Cevheri neredeyse çeyrek asırdır söylediklerini tekrarlarken gözüme ilişti. Aynı şeyleri söylüyordu: “Bu takım demek, ben demek değildir. Ben bu takımın hepimizin olduğunu vurgulamak istiyorum, gelin hep beraber bu takımı layık olduğu yere taşıyalım” ılginçtir o gecenin sabahında Sayın Cevheri’yi Vilayet binasına arkasında sadece bir kişi ile girerken gördüm. ıçimden şu geçti ; “Cevheri yine canını dişine takmış, yollara düşmüş, destek peşinde” Ben hayatımda bir sağ partiye veya sağ parti mensubuna oy vermedim. Ama son seçimlerde Antepli mantığı güdüp, bu saçlarını onur ve memleket sevdasına ağartan insana destek olma anlamında gözlerimi kapatarak oyumu ona attım. Buna en büyük etken, partisinin vefa bilmezliği ve artık günün onun günü olması gerekliliğiydi. Cevheri Bağımsız adaydı. Tek bir güvencesi vardı. Ektiklerini biçmek. Hem de sonrasında memleket adına biçmeye devam edebilmek için güç istiyordu. Ben de onun istediğini kendi payıma vermiştim o gün. Hiç de pişman değilim. Gün yine ona destek günüdür. Ama bu kez şanlıurfaspor için. Gelin şanlıurfa’nın tek Sosyal unsuru şanlıurfaspor’u büyük bir adım attığı yolda yalnız bırakmayalım. Destek olalım. şanlıurfaspor’un Cevheri’sine ve şanlıurfa’nın bu Cevher’ini yalnız bırakmayalım.