Konuk Yazar
25 Nisan 2017
Bircan Deniz SAVCI
T.S. Eliot
Eminim ki sizler de bir yakınınızın, eş dostunuzun cenazesine gittiğinizde ya da ölümünün ardından en yakınlarından şu sözleri
mutlaka duymuşsunuzdur, “Rahmetli çok iyiydi ama çok da çekti.”
Bazen bu sözler, beynimde saklandıkları yerlerden çıkar, bana kapı aralığından selam verir gibi bakıp geçerler gözümün önünden.
O anlarda iyilikle, çok çekmişliği birbirine bağlayan şeyin ne olduğunu düşünmeye çalışır, işin içinden çıkamayınca da zihnimin derinliklerine kilitleyiverirdim.
Geçtiğimiz günlerde T. S. Eliot’un yukarıda yazdığım sözünü okuyunca aslında bu söylemin, sadece bizim kültürümüze has olmadığını, farklı kültürlerde de geçerliliği olduğunu unutmuş olduğumu fark edip utandım kendimize has düşünmüş olmamdan.,
İyilik de, kötülük de, cefa da, sefa da bizleri etrafımızdaki nesnelerden ayıran en büyük özelliklerden biri.
Kimileri burada neden diğer canlılardan ayırdığını söylemek yerine nesneler dediğime takılabilir.
Hayatında çiçek yetiştirenler ve hayvan besleyenler şunu çok iyi bilirler ki, her canlı mutlaka etkiye tepki verir.
Onların duyguları olmadığını söylemek ve dolayısıyla da iyilikten ve kötülükten anlamadıklarını iddia etmek bana göre onların varlığını inkar etmek gibidir.
İyilerin, iyi oldukları iddia edilen insanların yaşamlarını hızlıca gözümün önüne getirdiğimde gördüm ki, bilinçsiz bir şekilde iyi olmak ya da iyi anılmak adına kendilerini unutmuşlar.
Toplumda iyi olmak, saflıkla, enayilikle bağdaştırılsa da, özünde bir hasetliği barındırdığı gerçeğini de göz ardı etmemek lazım.
İnsanlar olmak istediği kişi olmadığını gördüklerinde mutlaka olmak istedikleri kişileri ya da etraflarında o özelliklere en yakın özellikte kişiler varsa onları aşağılamayı, yermeyi çok seviyorlar.
Dahası, niye öyle biri olamadıklarını düşünmek ve kendilerini sorgulamak yerine, o örnekleri yererek zayıf olduklarını kesin bir dille reddettiklerini, sorunun kendileriyle değil de karşılarındakiyle alakalı olduğunu ispat etme çabaları da takdire şayan bence.
Zira insan herkesi kandırabilen ama kendisini asla kandıramayan bir yapıda olduğu için, kendini yine kendisi yoluyla kandırmaya çalışması, buna kendini zorlaması ve daha inandırıcı kılmak adına etrafındakileri de yine kendi kurduğu oyuna dahil etmesi takdir edilmez de ne yapılır.
Bazen sırf bu yüzden bazı insanların doğuştan iyi bazılarının da yaptıkları kötülükleri gizlemek adına iyi olmaya çalıştıklarını düşünürüm.
Ve birinin ardından “Çok iyiydi ama çok çekti” lafını duyduğumda acaba o gerçekten çok mu iyiydi yoksa çok iyi olmaya mı çalışıyorduya hiçbir cevap bulamadan kalakalıyorum öylece…