Çiğdem Köksal Schmidt
17 Nisan 2009
1995 yılından beri devam eden ve benim de ekip üyesi olarak katıldığım Göbekli Tepe kazısı, başlangıcından beri buluntularının enderliği ve yaklaşık 12000 yıl öncesinin yaşamından günümüze ulaştırdığı bilgiler ile bilim dünyasının tüm dikkatlerini üzerine çekmekteydi.
Göbekli Tepe kazıları başlamadan önce, bugünün insanının belleğine yerleşmiş taş devri tasvirinde, 12000 yıl öncesinin insanları, küçük gruplar halinde yaşayan, kamp ateşinin başında toplanıp avladıkları hayvanları pişiren, mütevazi ve zorlu bir hayat süren yarı ilkeller olarak yer almaktaydı. Onlar henüz yerleşik hayata bile geçmemiş, tahıl yetiştirmeye ve hayvan evcilleştirmeye başlamamışlardı. Neolitik dediğimiz bu dönemle ilgili arkeolojik araştırmalar az sayıda proje ile devam etmekteydi, uzmanlar için açıklanması gereken birçok soru vardı, ama geniş kitlelere de ulaşabilecek çok büyük bir sürpriz beklenilmemekteydi doğrusu. Oysa Göbekli Tepe kazıları başladıktan sonra elde edilen sonuçlar çok farklı bir taş devri resmi ortaya çıkardı. Kazı çalışmaları sayesinde ulaşabildiğimiz bilgiler, henüz taş devrinde yaşasalarda Göbekli Tepe insanlarının, büyük gruplar halinde hareket edebilecek sosyal sistemleri olduğunu, tonlarca ağırlıkta taş blokları hareket ettirebilecek teknik beceriyi geliştirebildiklerini, üç boyutlu düşünebilme ve bunu çeşitli formlarda heykeller haline getirebilme yeteneğine malik olduklarını göstermişti.
Kazı ilerledikçe, bulguların eşsizliği ve anıtsallığı belleklere iyice yer ettikçe, kazı sonuçlarını dikkatle ve ciddiyetle takip eden meslektaşlarımızın dışında da Göbekli Tepe’ ye ilgi ile yaklaşanlar ortaya çıkmaya başladı.
.
Bu ilginin zaman zaman çok yoğunlaşması ve zaman zaman çok çeşitli kisvelere bürünmesi kazı ekibini oldukça yıpratan ve yoran girişimlere yol açtı. Ama tüm bunları bir yana bırakırsak, biz arkeologlar için en ürkütücü nokta Göbekli Tepe kazı sonuçlarının ulaşılmak istenen bazı kurgu buluşlara ispat olarak gösterilmeye çalışılmasıydı.
Kazı sonuçlarını insanlık tarihini anlama yolunda yeni ipuçları olarak heyecanla karşılayan araştırmacılara tezat oluşturan ve genellikle Avrupa ülkeleri kökenli bu akımlar , çeşitli fraksiyonlara ayrılsalarda, hepsi bilimdışılıkları ve ısrarla tek yönlü düşünme ve inanma özellikleri ile sonuçta yine de bir bütün oluştururlar.
Bunların arasında örneğin, kendini birtakım doğaüstü güçleri araştırmaya adamış kişiler bulunmaktadır. Astronomi ile amatörce uğraşıp yan yana gelen her üç taşın ayrı bir anlamı olduğunu iddia eden ve falan sayıda taş biraraya gelmiş şu gezegen -bu yıldız yorumu yapanlara da raslanır. Ya da Göbekli Tepe uzaylılar tarafından yapılmıştır teorileri ile konuya yaklaşıp arkeologlara acıklı bir yüz ifadesi takınmaktan başka çare bırakmayan türde hayranları da vardır Göbekli Tepe’ nin.
Bu türlü-çeşitli akımların temsilcilerinden örnekler, Göbekli Tepe’de sık sık ziyaretçi profili olarak karşımıza çıkıyor. Bu tür karşılaşmalar kazı kampanyalarımız sırasında ekibimize genellikle ilginç anlar yaşatırken, bazen de sürekli tekrarlanan anlamsız sorular nedeniyle sabrın yıkılmayan anıtları haline gelmemize yol açıyor.
Örneğin taşların özel güçlerine inanan esoterik fraksiyonu dediğimiz ziyaretçi profiline dahil olanlar büyük dikilitaşları ellemek, dokunmak istiyorum diye tutturabiliyorlar. Ya da karşılıklı duran iki dikilitaş arasında gece uyumak ve taşların özel güçlerini hissetmek gibi ilginç arzu ve taleplerini belirtenler ve talepleri yerine getirilmediği için kızıp kazı ekibini suçlayanlar da olabiliyor. Ve ya bir dikilitaşın önünde durup üç saat boyunca aynı noktaya bakan, oturduğu yerden kaldırmakta ve kazı alanından uzaklaştırmakta zorlandığımız ısrarlı ziyaretçilerle karşılaşılabiliyor.
Göbekli Tepe ‘ ye kazı sonuçlarının ışığında değil kendi özel yorumlarıyla yaklaşmayı tercih edenler arasında en ısrarlı grubu İncil ve Tevrat’ ta yer alan çeşitli metinleri arkeolojik buluntular ile bağdaştırmaya çalışanlar oluşturur. Bu yaklaşımla, Göbekli Tepe’ yi cennet ve Adem ile Havva kavramlarıyla biraraya getiren ilk haberler 2006 yılında yayınlanmıştı. Almanya’ da bir haber dergisinde yer alan ve yazarının fantazi dünyasının eseri olan yazıda Hristiyan inanışındaki hali ile cennet lokalize edilmeye çalışılıyordu. Bu haber ülkemizde ulusal basına ulaştığında ‘cennet Göbekli Tepe ‘ de bulundu’ başlığına indirgenmişti. Aynı haber Urfa’ ya ulaştığında ise biraz yön değiştirmiş ve Göbekli Tepe ‘cennet’ yerine ‘Adem ile Havva’ nın cennetten atıldığı yer ‘ haline gelmişti, bazı haberlerde ise ‘Adem ile Havva’ nın elmayı yediği yer’ olarak yorumlanmıştı ki bu durum ‘cennetten atılmadan önceki son an Göbekli Tepe’ de imiş’ diye mi anlamak gerekir sorusunu akıllara getirmişti. Kısacası oldukça karışıktı Göbekli Tepe ile ilgili hisler. Bu dönemde hiçkimse kazı ekibinin ‘Göbekli Tepe halihazırda çok önemli bir keşif, bu tür haberlere ihtiyacı yok’ açıklamalarını duymak bile istemiyordu.
Bu kesinlikle kazı ekibinden kaynaklanmayan uydurmaca cennet haberlerinin ilk defa ortaya çıktığı 2006 yılı kazı kampanyası boyunca ‘Adem ile Havva’ yı bulmuşsunuz hani nerde’ diye soranlara şaka mı yapıyorlar yoksa ciddi bir şekilde bu soruyu sordular mı şüphesiyle uzun süre bakakalmıştık.
Yine bu dönemde ‘cenneti bulduğunuz söyleniyor nerde’ sorusundan bıkan kazı başkanımız Klaus Schmidt, artık Ağustos ayının sıcağında sapsarı ve sımsıcak olan Göbekli Tepe ve çevresine iç geçirerek bakarak, toz bulutu ve kızgın güneş altındaki çalışma ortamını da gözönüne katarak, ‘burda cennet yok ama belki cehennem var’ demeye başlamış, bu seferde ‘cehennemi buldular’ haberi ile ortalık çalkalanır diye Klaus Schmidt’ i bu şakasından vazgeçirmiştik.
2006 yılında Göbekli Tepe ve cennet haberlerinin çıkıs noktasını oluşturan Alman Der Spiegel dergisinin kurgu haberinin Urfa’ da ki etkisini, yerel basının da yardımıyla azaltabilmiş, ne cenneti aradığımızı ne de bulduğumuzu, arkeolojik bir kazının böyle bir hedefle yapılamayacağını, bu tür haberlerle kazı ekibinin kesinlikle ilgisi olmadığını tüm Urfa’ ya duyurabilmiştik. Bir sonraki kazı kampanyası sırasında Urfalı hiçbir ziyaretçi cennet ile ilgili bir soru sormadı bize.
Geçtiğimiz günlerde ulusal basında Göbekli Tepe ile ilgili yine benzer bir haber yayınlandı.
Haberin kaynağı bu sefer İngiltere ve Daily Mail adlı bir ingiliz gazetesi idi. Haberi yazan ise Tom Knox takma adını kullanan asıl adı Sean Thomas olan bir gazeteci.
2006 yılında Göbekli Tepe’ yi ziyaret etmiş olan Sean Thomas kazıdan çok etkilenmiş, o dönemde yazdığı makalede Göbekli Tepe ve Urfa hakkında güzel bilgiler vermişti. Fakat herşey bununla kalmadı. Göbekli Tepe’ nin çekim gücü Sean Thomas’ ı rahat bırakmıyordu herhalde, bir roman yazmaya başladı, üçüncü sınıf cinayet romanına dönüşen ‘Genesis Secret’ *adlı romanın başlangıcında adet olduğu üzere ‘tüm adı geçenler hayal ürünüdür’ ibaresi yer almasına rağmen kitapta Göbekli Tepe’ nin ismini ve kazı çalışmalarını dikkat çekme unsurları olarak kullandı. Ama roman hiçbir klişeden vazgeçmem hırsıyla yazılmış gibiydi. Bu yüzden yazar kazı ekibinin çadırına halılar serdi, arkeologları halılara serilip nargile içen tipler, kazıda çalışan köylüleri ise korkunç caniler haline getirdi. Kitapta sonu gelmez cinayet ve işkence sahneleri anlatılırken ilginç bir fon olur düşüncesiyle herhalde, sürekli Göbekli Tepe ile bağlantılar kurulmaya çalışılıyordu.
Önceki yıllarda cinsel içerikli hatıralardan oluşan ‘Seninle Tanışmayı Bekleyen Milyonlarca Kadın’ adlı bir roman yayınlayan, yine cinsel içerikli ‘Öpüşen İngiltere’ adlı diğer romanıyla En Kötü Seks Edebiyatı Ödülünü kazanan Sean Thomas, ‘Genesis Secret’ adlı son kitabının ilk baskısının hemen ardından 2006 yılında yazdığı Göbekli Tepe makalesini bu defa Tom Knox adıyla Daily Mail gazetesinde tekrar yayınladı. Ama bu defa yazının bazı yerlerini değiştirmişti. Güya Klaus Schmidt röportaj sırasında ona Göbekli Tepe cennette bir tapınak demişti. Bu yalan ifadenin yeraldığı yazının altında tabii ki yeni romanın da reklamı yapılıyordu.
İşte geçtiğimiz günlerde cennet kavramı ve Göbekli Tepe kazı çalışmalarını biraraya getiren haberin aslı bu yazıdır.
2006 yılında Der Spiegel dergisinde yazınlanan haberde alman gazeteci hikayeyi kendi kurgusuyla geliştirmişti. Tom Knox ya da nam-ı diğer Sean Thomas ise Daily Mail gazetesinin 5.Mart 2009 tarihli nüshasındaki yazısında haddini aşıp Klaus Schmidt söylemiş gibi bazı ifadeleri kullandı. Buna karşı, Alman Arkeoloji Enstitüsü, resmi internet sayfasında Klaus Schmidt adına yazıya ve yazara karşı bir tekzip yayınladı. http://www.dainst.org/index.php?id=9631&sessionLanguage=de
http://www.dainst.org/index.php?id=9631&sessionLanguage=en
Göbekli Tepe’ nin yalın ve eldeğmemiş önemini daha uzun yıllar koruyabilmek dileğiyle.
Sevgiyle,