İbrahim Halil Okuyan
26 Şubat 2010
CAGDAŞ KÖLELEŞTİRME (2)
Dünkü yazının devamı…
“Omar Torrijos, Panama başkanıydı, Benim favorilerimdendi.
Onu gerçekten çok beğeniyordum.
Çok karizmatikti.
Ülkesine gerçekten faydalı olmak istiyordu.
Onu yemlemeye ya da rüşvet vermeye çalıştığımda bana dedi ki:
Bak John, Bak Juanito,[John] benim paraya ihtiyacım yok.
İstediğim şey ülkem için, adilane ve kurallara uygun davranılması. ABD’ye, halkımı borçlandırarak yaptığı bu yıkımdan kurtarıp borçları geri ödemesi için ihtiyacım var.
Diğer Latin Amerika ülkelerine yardım edebileceğim bir yerde olmaya ihtiyacım var; Özgürlüklerini kazanmaları ve kuzeyden gelen,
Korkunç varlıktan kurtulmaları için.
Sizler bizleri kötü bir şeklide kullanıyorsunuz.
Panama Kanalını Panamalı insanların ellerine geri vermem lazım.
Benim istediğim budur.
Beni yalnız bırak, biliyorsun, bana rüşvet vermeye çalışma.
1981’di ve Mayıs’ta, Jaime Roldos suikasta uğradı.
Ve Omar bunun farkındaydı.
Torrijos, ailesini yanına aldı ve dedi ki:
Muhtemelen sıradaki benim ama önemli değil, çünkü ben yapmak için geldiğim şeyi yaptım.
Kanalı geri aldım.
Kanal bizim elimizde olacak, Jimmy Carter’le görüşmeleri henüz bitirdik.
Aynı yıl Haziran’da, sadece birkaç ay sonra, bir uçak kazasında öldü. CIA sponsorluğundaki çakallar tarafından yapıldığına hiç şüphe yoktu. Kanıtların çok büyük bir çoğunluğu, Torijjos’nun korumalarından birinin son anda tam uçağa binerken, bir kasetçalar verdiğini gösteriyordu.
Küçük ama içinde bomba olan bir kasetçalar.
Bana göre ilginç olan, bu sistemin nasıl tamamen aynı şekilde işlediği. Yıllardır, ekonomik suikastçıların sürekli daha daha iyiye gitmelerinden başka.
Bu aralarda Venezüella’da olanın üstesinden geldik.
1998’de, Hugo Chavez başkan seçildi.
Kendinden önceki bir sürü yoz başkanı takiben, ülkenin ekonomisi mahvoldu ve battı.
Ve Chavez bu olanların ortasında seçildi.
Chavez, ABD’ye karşı ayaklandı.
Bunu Venezüella petrolünün Venezüella insanı için, kullanılmasını talep ederek yaptı.
Tabi ki, ABD’de biz bunu beğenmedik.
2002’de, CIA destekli olduğu, diğer birçok insanın da kafasında olduğu gibi, benim kafamda da hiç şüphe bırakmayan bir hükümet darbesi oldu.
İnsanları darbeye kışkırtma yolu, Kermit Roosvelt’in İran’da yaptığına çok benzerdi.
İnsanlara sokaklara çıkmaları için para ödendi.
İsyan için, protesto için, Chavez’in istenmediğini söylemeleri için.
Eğer bunu yapmaları için birkaç bin insanı toplarsanız, televizyon bunu bütün ülkeye yayar ve olaylar mantar gibi yayılmaya başlar.
Chavez‘in olayında faklı olan, yeteri kadar zekiydi ve insanlar arkasında sağlam duruyorlardı.
Bu şeklide üstesinden geldiler.
Bu olay Latin Amerika tarihinde olağanüstü şaşılacak bir andır.
Irak, aslında bu yolun mükemmel bir örneği.
Bütün sistem çalışıyor.
Biz, ekonomik suikastçılar ilk sıra defansız.
İçeri gireriz ve hükümeti satın almaya çalışırız.
Sonrasında onları kullanmamızı sağlayacak, büyük borçlar almaya ikna ederiz.
Başaramazsak, benim Omar Torrijos ile Panama’da ve Ekvator’da Jaime Roldos’la başaramadığım gibi, satın alınmayı reddeden adamlar, o zaman ikinci sıra defans olarak çakalları yollarız.
Çakallar hükümeti devirirler veya suikast düzenlerler.
Başarıldığında ve yeni hükümet geldiğinde, işler son derece basitleşir. Çünkü yeni gelen başkan eğer istenilenleri yapmazsa başına ne geleceğini bilir.
Irak’ta bunların ikisi de çuvalladı.
Ekonomik suikastçılar Saddam Hüseyin’e ulaşmayı başaramadılar. Onun da Suudilerin kabul ettiğininkine çok benzer bir anlaşmayı kabul etmesi için çok uğraştık.
Ama kabul etmedi ve çakallar onu almak için gittiler.
Yapamadılar.
Çok iyi korunuyordu.
Bir keresinde CIA için çalışmıştı, eski Irak başkanına suikast düzenlemesi için kiralanmıştı ve çuvalladı ..
Fakat sistemi biliyordu.
91’de, askerleri gönderdik ve Irak ordusunu devirdik.
O noktada sandık ki, Saddam Hüseyin ortaya çıkacak.
O anda onu tabi ki alabilirdik, ama bunu istemiyorduk.
Sevdiğimiz güçlü adamların özelliğindeydi.
İnsanlarını kontrol edebiliyordu.
Kürtleri kontrol edebileceğini düşündük, İranlıları sınırlarında tuttuk ve bize petrol pompalamalarını devam ettirdik.
Fakat ardından orduyu oradan çektiğimizde tekrar dirildi.
Böylece ekonomik suikastçılar,90’lar da başarısız olarak geri döndüler.
Eğer başarmış olsalardı, hala ülkesini yönetiyor olacaktı.
Bizde ona istediği savaş uçaklarını satıyor olacaktık.
Ama başaramadılar.
Çakallar onu deviremedi, bir kez daha askerleri yolladık ve bu sefer işi tamamladık.
Onu devirdik.
İlerleyen süre içinde kendimize çok ama çok karlı bir imar anlaşması yaptık: Yıktığımız ülkeyi baştan inşa etmek.
Bu, eğer büyük inşaat şirketleriniz varsa, çok iyi bir anlaşmadır.
Böylece Irak 3 aşama gösterdi.
Ekonomik suikastçılar başarısız oldu.
Çakallar çuvalladı.
Ve finalde asker girdi.
Bu yolla gerçek bir imparatorluk yarattık.
Bunu çok ama çok kurnazca yaptık.
Gizli kapaklıydı.
Geçmişteki bütün imparatorluklar ordu üzerine kurulmuştu.
Herkes böyle olduğunu biliyordu.
İngilizler kurulurken bunu biliyorlardı, Fransızlar, Almanlar, Romalılar, Yunanlar…
Ve bunla gurur duyuyorlardı.
Her zaman bazı mazeretleri vardı.
Uygarlığı yaymak, dini yaymak ve bunlar gibi, fakat bunu açıkça yapıyorlardı.
Biz ise gizli.
ABD’deki insanların çoğunluğunun, gizli kapaklı bir imparatorluğun faydalarıyla yaşadığı konusunda en ufak bir fikri bile yoktur.
Dünyada bugün, daha önce olduğundan çok daha fazla kölelik söz konusu.
O zaman kendi kendinize sormalısınız;
Peki, eğer bu bir imparatorluksa imparator kim?
Belli ki ABD başkanlarımız imparator değiller.
Bir imparator seçilmemiştir ve sınırlı bir süre için hizmet etmez ve kimseye hesap vermek zorunda değildir.
Bu nedenle başkanlarımızı böyle sınıflandıramazsınız.”
Not:*(Yazar: John Perkıns, April Yayınları, 400 sayfa, İstanbul / 2007 – Kasım)
Empati yaparak kendi ülkemizde olanların, yaşadıklarımızın, darbelerin, sürekli artan dış borçlarımızın; sebeplerini, nedenlerini ve olayların arkasındaki gerçek güçleri, figüranları daha iyi anlamak mümkün.
Olayların farkında olmalı ve unutmalı ki:
“Böcek olmayı kabul eden, ayakaltında kalmaktan ve ezilmekten yakınmamalıdır.”
Immanuel KANT