İbrahim Halil Okuyan
9 Kasım 2006
Naylon’la ilk temasım 1947 yılında ılkokul’da okurken bir akrabamızın Suriye’den getirdiği naylon kemer (kayış) ile oldu. Görünüşte temiz, cam gibi şeffaf kavi bir kayıştı. Çok dikkatli kullanmama rağmen iki haftada ömrünü tamamladı. Sonra ortaokulda iken bir sınıf arkadaşımızın pardesü gibi giydiği bir naylon yağmurluğu olduğunu gördüm. Gri renkli parlak bir şeydi. Tam da lâzım olduğu şaraşar yağmur yağdığı bir günde ikiye bölündü. Arkadaşımız onu sokağa bırakmak zorunda kaldı. Derken Liseli yıllarımızda, “Evlenmeyin bekârlar, naylon kızlar çıkacak..” mısralı bir türkü çıktı. Tabir caizse gerçekten naylon kızlarda çıktı ama millet naylon’un ne cılk bir şey olduğuda o zamana kadar anlamış bulunuyordu. Pek kimse heveskâr olmadı… Biz naylon’un saltanatının(!) bittiğini sadece tasta, leğende kalacağını sanıyorduk. Bir de ne görelim; Eski Arası hamamını karşı köşedeki Abdülvahit Hoca’nın Camii’ne naylon minareler kondurulmuş. Lâteşbih “Horoz şekeri” gibi duruyor.. Ve bunu bir “Hayır sahibi” yaptırmış… Doğrusu bu hayır işi değil, hayır’la, cami ile, müslümanla dalga geçme gibi bir şey.. Caminin damını, duvarını, şusunu, busunu yaptırmayıda boşa götüren, “hayratı zıkkım” eden bir iyilik. Ne yapılıp yapılıp âleme şayi olmadan bu naylon minareler oradan sökülüp atılmalıdır. Allah (c.c.) hayrını versin Hacı efendi. Bu ilham nereden geldi size?.. Allah aşkına hayrınız kapınızda kalsın Urfa gibi kutsal bir şehri bu lüzûmsuz naylon hayrınızdan kurtarın, gülünç etmeyin. Urfamızı da, kendi adınızı da bu lüzûmsuz hayırdan kurtarın. şehrimizin tarihi mirası içine naylonu da sokmayalım. Onu bazı köylerdeki teneke, sac ve bidon birleşimi minarelerden daha acayip kaçan birşeydir. Üstelik Abdülvahid Hoca’nın adına, ruhaniyetine yakışmayan bir niteliktedir. Urfa’nın en görkemli bir alanında görülen islâm adına işlenmiş bir çirkinliktir. Ayrıca Temmuz, Ağustos sıcağında belki eğilip bel verecek, rüzgârlı havalarda savrulup gidecek bu naylon minarelerden biz utanıyoruz. “ılgililer ve bunları oraya koyan zat da utanmalıdır” diye düşünüyoruz. Eminim ki, bu minareleri oraya koyan zat da ileride bu yapılandan rahatsız olacaktır. Ama ne hikmetse bu değersiz şeyleri uygun görmüş. Biz kendisine ve Urfa’ya bunu yakıştıramıyoruz. Ve hiçbirşey yapamıyorsa varsın bu cami minaresiz olsun. Ama canına sinmiyorsa Dergâhın avlusunu çevreleyen örneklerden bir benzerini taş işçiliği ile yapılmış “Kuttik minare” dediklerimizden birini yaptırsın yeter ve çok makbul olur. Allah hepimizin şuurunu açık etsin, makbul hayırlardan nasibimizi ayırmasın. “Urfa’nın sıcağı veya rüzgârı bu minarelere tesir etmez” diyorsanız.. Urfa’nın yağmuru da ehvendi ama 80 yıldır görülmeyen selleri nasıl yaşadık?.. Unutulmasın. Öyle sıcaklar ve rüzgârlar da değişen iklim şartlarında olmayacak şeyler değildir.