Mehmet Göncü
28 Kasım 2013
Dünya’ya gelmek gibi, bu Dünya’dan gitmekte normal bir hadise ve kaçınılmaz bir
gerçektir.
yaşamlarını şekillendirirler ve artan kazanımlarını ise üretemeyen alil, aciz
ve muhtaçlara dağıtırlar.
Hemen
hemen bütün semâvi ve beşeri dinler yardımlaşmayı, dayanışmayı tavsiye ve
telkin etmişlerdir.
İslam
dini ise, hayrat, yardım ve dayanışmayı belli koşulları taşıyanlara dini görev
olarak zorunlu kılmıştır. Bunlar fitre, zekat, kurban gibi güzel ve faideli
emir ve kurallardır.
Kaldıki;
Düşündüğünü düşünebilen insan denilen bu güzel canlı, ahlaki değerler nedeni
ile de bütün canlı, cansız tüm varlıklarla dayanışma ve yardımlaşma içinde
olmak zorundadır.
Ancak;
geçici ve emanet bir yaşamı ebedi bir hayatmış gibi algılayan, bana göre; pekte
akıllı olmayan bazı kimseler her türlü hileli ve gayrı meşru yolları deneyerek,
haram helal demeden servetlerine servet katmakta, biriktirdikçe de
biriktirmektedirler.
Sanki
hiç ölüm yokmuş gibi davranıp, öldüklerinde de bütün servetlerini birlikte
götüreceklermiş gibi davranmaktadırlar. Tarihte bu gibilerin benzerleri çoktur.
Firavunlar bu duruma en güzel örnektir.
ışte
böyle gözü doymazlardan birinin aksine çok iyi kalpli ve merhametli bir babası
varmış.
Oğluna
yaptığı sürekli nasihatların fayda etmediğini görünce sağken bir vasiyette
bulunmuş, “Ölünce beni yıkayın, ancak kefenlemeden önce ayağıma bir tek çorap
giydirin ve öylece gömün” demiş.
Aradan
bir müddet geçtikten sonra yaşlı adamın günü saati gelmiş ve şahıs vefat etmiş.
Çoluk
çocuk bir müddet ağlayıp feryat ettikten sonra ilgili hocayı çağırmışlar
cenazeyi yıkayıp kefenlemişler. Tam tabuta koyup mezarlığa götürecekleri
sırada, vasiyetin muhatabı olan paragöz oğul, imama seslenmiş, “Yaho durun!
Babamın vasiyeti var. Onu gömmeden önce ayağına bir tek çorap giydireceğiz”
der.
Orada
bulunanlar başta imam olmak üzere bu isteğe itiraz ederler. “Olmaz, mevta
kabire dinimize göre Dünya malından hiçbir şey götüremez. Onun için bir tek
çorap dahi ayağına giydiremeyiz” derler.
Münakaşa
uzar ve o gün ölüyü gömmezler. O akşam oğlan rüyasında babasını görür. Babası
ona “Ey aptal oğlum! Bak ben helal kazancım olan bir tek çorabı dahi kabire
götüremiyorum. Sende aklını başına al, buna göre davran” der.
Hikayeye
göre; oğlu bu rüyadan sonra dürüst ve mert bir kimse olmuştur.
Ya
bizim para göz cimriler, bu kısa hikâyeden ibret almışlar mıdır dersiniz?
Bu
yazıyı kaleme alırken Samsat kapısında bir mezar taşında okuduğum şiiri siz
okuyucularımın yorumlarına sunuyorum.
Çeşmi ibretle nazar kıl,
Bu Dünya misafirhanedir.
Hiç mukim adem bulunmaz,
Ne acep bir kâşanedir.
Bir kefendir sermayesi,
Akibet şahı geda,
Pes buna mağrur olan,
Mecnun değil, ya nedir?
Dürüst
ve şeffaf bir toplumda; lütufta geride, kahırda önde olan dostlarınızın çok
olması dileğiyle kalın sağlıcakla.